1. Ordu Askerî Başsavcısı aynen şöyle diyor: "Bunlar aysbergin görünen yüzü.
Bir gün lazım olur diye güncelleyip kullanabilmek için evrakları sürekli saklıyorlar." Bu ilginç tespit karşısında askerî hukukçu olduğu iddia edilen kişi Balyoz harekatı kadroları için merak edilen o meşhur soruya cevap arıyor ve diyor ki: "Neyse, bir şekilde yapılmadı geçti. Tamam bitti bunun hükmü. Bunlar niye? Hâlâ o belgeler saklanıyor?" Herkesin merak ettiği bu soruya askerî hukukçu olduğu söylenen diğer kişi kısa ve net cevap veriyor: "Lazım olur." Meselenin püf noktası bu! Bir gün lazım olur diye darbe planlarının saklanması, güncellenmesi...
Yukarıda kısmen iktibas ettiğim konuşmalar hafta içinde internet sitelerinde yayınlandı. İddiaya göre 1. Ordu Askerî Başsavcısı Albay Bülent Münger ve dört askerî hukukçu Balyoz planı hakkında konuşuyordu. Bu uzun sohbette pek çok teknik bilgi veriliyor, kritik değerlendirme yapılıyor. Şu ana kadar resmî makamlar ya da ilgili kişiler o konuşmaları tekzip etmedi. Balyoz davasının bir numaralı sanığı emekli Orgeneral Çetin Doğan ise mahkemede Albay Münger'i kastederek, "Bu, birileri hakkında dedikodu yapıldığını gösteriyor. Kendisinin sorguya çekilmesini istiyorum." demiş. Çok iyi olur; sorguya çekilsin ancak dedikodu yapmaktan değil (çünkü dedikodu yapmak ayıp, ama suç değil) o konuşmada yer alan somut bilgiler üzerinden. Çünkü o bilgiler hem Çetin Bey'i yalanlıyor hem aile bireylerinin propagandasını...
Askerî hukukçular kendi aralarında konuşurken 'tarafsız bir bilirkişi'den bahsediyor. Belli ki bilirkişinin yeteneklerine hayran kalmışlar. Balyoz belgelerinin teknik incelemesini yapan bu kişinin o rapor nedeniyle sürgün edildiğini internete düşen ve yalanlanmayan o konuşmalar sayesinde öğreniyoruz. Neler tespit etmiş bilirkişi?
Adının Kurmay Pilot Binbaşı Ahmet Erdoğan olduğu öğrenilen askerî bilirkişiye göre Balyoz tam anlamıyla askerî bir darbe planı. Verdiği rapor ortaya koyuyor ki takdimde bazı siyasetçilerin fotoğrafı kullanılarak silahlı kuvvetlerin hukukî seminer anlayışının dışına çıkılmıştır. 22 Şubat 2010 tarihi taşıyan bilirkişi raporuna göre Balyozcular kendilerine mazeret olarak şunları sıralamış: "28 Şubat sürecindeki kazanımlardan istifade edilememesi, 2002'de AK Parti hükümetinin tek başına iktidara gelmesi..." Bütün bu gelişmeler karşısında Balyoz Harekât Planı'nın sığındığı gerekçe, şu ana kadar yapılan bütün darbelerin (güya) hukukî gerekçesi olarak gösterilen İç Hizmetler Kanunu'nun o malum maddesi: Koruma ve kollama...
Rapor, darbe planı olarak nitelediği çalışmaların ayrıntılarını da veriyor. Mesela oradan öğreniyoruz ki 4 aşamalı bir çalışma yapılarak bu seferki darbenin çok daha etkili ve kalıcı olması hesaplanmış. Bu amaca ulaşabilmek için, "TSK içindeki dost ve müzahir unsurlar dışında kalan özellikle yüksek rütbeli personel kontrol altına alınacak."
Bu nedir Allah aşkına! Cuntacı bir grubun kendine 'dost ve müzahir' bulmadığı üst rütbeli subayları kontrol altına almayı planlaması ne anlama geliyor? Rapor başka detaylara da değiniyor. Mesela, "TSK'ya müzahir eleman temini konusunda ÇYDD, ADD, TGB'den devam edilecek." Sivil toplum havası ve edasıyla etrafta caka yapan kuruluşların düştüğü duruma bakar mısınız?
Raporda yer alan ve bu köşeyi ziyadesiyle ilgilendiren bir bahis daha var: Balyozcular 'TSK harici dost unsurlar' diye bir tanımlama yaparak onları da planlarının aktif bir parçası haline getiriyor. Bu zümreyi 'basın yayın faaliyetleri' olarak nitelemeleri şaşırtıcı mı? Hayır. Ta baştan darbelere karşı sıcak bakan; hatta darbe kışkırtıcılığı yapan basın yayın mensupları olduğu biliniyor. Üstelik bunların bir kısmı demokrat ve darbe karşıtı gibi de gözüküyor. Ancak başımıza gelen onca darbeden sonra gayet iyi biliyoruz ki hiçbir darbe medya desteği almadan yapılamadı; yapılamaz da...
Herkes elini vicdanına koyarak Balyoz meselesine bir daha bakmalı. Görünen o ki Türkiye feci bir darbe tehlikesi atlatmış. Ayışığı, Sarıkız, Eldiven, Yakamoz, Kafes, Balyoz... Bunların tamamı nasıl bir tehlike çemberinden geçtiğimizi gözler önüne seriyor. Gölcük belgelerinden sonra Balyoz çuvala sığmıyor. Askerî yargı mensupları ortaya çıkan belgeler için ne demişti: "Bu daha buzdağının görünen kısmı." Ya görünmeyen kısım? Yeni Bahar sevinci
Geçen hafta Yeni Bahar adında bir dergi çıkaracağımızı duyurmuştuk. O derginin çerçevesini de tarif etmeye çalışmıştık. Perşembe günü dergimiz siz değerli okurlarımızla buluştu. Uzun zamandan beri büyük bir hassasiyet içinde hazırlanan dergiyi görme, okuma imkânına sahip oldunuz. Hafta içinde Yeni Bahar'a dair reklam ve tanıtımlarımız da oldu.
Gazete mutfağında daha iyi yayıncılık yapmak adına çırpınan bizler için siz değerli okurlarımızın takdirleri çok önemli. Sizlerin vicdanında billur bir seda olarak yankılanan her şeyi hayırlı ve faydalı olarak görüyoruz. Herhangi bir konuda sizlerden gelen umumi bir hoşnutsuzluğa rastlasak 'Bir yerde hata ediyor olmalıyız' deyip yeniden muhasebe ve murakabe yapmak gerektiğine inanıyoruz. Yeni Bahar için sizlerden gelecek aksisedayı çok merak ediyorduk doğrusu. Hamdolsun teveccühleriniz bize yeni ilhamlar verecek kadar güçlüydü, sevindiriciydi.
Tabii ki yayıncılığın şu kuralını unutmamak gerekiyor: 'Her yayının en kötüsü, ilk nüshadır.' Başka bir tabirle; her yayının ilk nüshasında mutlaka birtakım eksiklikler vardır. Asıl gelişim de bu ilk sayı üzerine bina edilir. Yani, sevilen ve takdir edilen noktalar daha da güçlendirilir; zayıf ya da eksik görülen bölümler için yeni kapılar aralanır. Biz de öyle yapacağız inşallah ve sizlere daha iyi bir dergi sunabilmek için gece gündüz çalışacağız.
Yeni Bahar'ın sebep ve hikmetlerinden birini unutmamak gerekiyor. Yıllık abone olan okurlarımız bu güzel dergiye her hafta ayrı bir ücret ödemeden sahip olabilecek. Bu sayede hem abonelerimiz daha kalıcı hale gelecek hem de gazete okumak süreklilik kesbedecek. Herkesin klasik promosyon hesaplarıyla kısa süreli okur kazanma gayretlerini saygıyla karşılıyoruz; kendi takdirleridir. Ancak kalıcı okur ve sürekli gazete alıcısı bulmak için başka metotlar geliştirmek gerekmektedir. Yeni Bahar o yeni yöntemlerden biridir. Sadece Zaman için değil, Türk basını için de yeni bir sayfadır...
Bürolarımızdan, çağrı merkezimizden, abone kampanyası yöneticilerimizden aldığımız bilgilere göre Yeni Bahar vesilesiyle gazete abonemizde harika bir hareketlenme var. Bütün Türkiye yeni bir heyecanı beraber yaşıyor. Dileriz bunca samimi gayret ve hasbi çalışma yeni bahar çiçeklerinin açmasına vesile olur... Wikileaks'i nasıl okumalı?
Ortaya çıktığında büyük gürültüye sebep olan Wikileaks belgeleri Taraf'ta yayımlanmaya başladı. Türkiye'ye dair 24 bin sayfadan oluşan 11 bin bilgi notu yer alıyormuş. Taraf şimdi onları konularına göre tasnif ediyor, bağlantılarını işaretliyor; hatta kısmen o bilgileri yorumluyor. Wikileaks tartışmalarını doğru bir eksene oturtamayanlar, yanlış çıkarımlarda bulunacak; bu kesin. Çünkü bazıları orada yazılı olanları mutlak doğru sanıyor, bazıları da topyekün dedikodu.
İşin doğrusu şu: Wikileaks'te yazılı olanlar, Amerikalı diplomatların doğrudan ya da dolaylı olarak elde ettiği bir kısım tespitleri yazılı hale getirerek merkeze ve ilgili birimlere sunduğu bilgi notlarından ibaret. Belge deseniz belge değil; çünkü çoğu kez ortada somut bir vesika yok. Rapor deseniz rapor değil; çünkü kimi zaman sıradan dedikodu sayılabilecek bilgilere bile yer verilmiş; ki bunlar dokümanı rapor olma ciddiyetinden çok uzağa savuruyor...
Peki nedir Wikileaks? Diplomatların kaleme aldığı bilgi notları. Bunlar kimi zaman bir kısım görüşmelerden, kimi zaman bir kısım tecrübelerden derlenmiş. Bazı çevrelerle görüşülerek elde edilen kanaatlerin bazen bilgi hatası barındırdığı çok açık. Mevzuun izlenim ve kanaate dayalı olmasından dolayıdır ki diplomatlar değiştikçe hükümler de değişmiş.
Wikileaks'e dengeli yaklaşmak lazım. Orada yer alan bilgileri muhkem bir kaziye gibi görüp tarihi o belgelerin üzerine yıkmak büyük bir hata olur. Orada yer alan bilgilerin yaşanan olaylara bazı açılardan ışık tutması (en azından fikir vermesi) düşünülebilir; bu bakımdan da oradaki her şeyi yok saymak ya da yalan mekanizması sanmak hatalı sonuçlar da doğurabilir. Unutmamak gerekir ki karşımızda yabancı bir ülkenin diplomatları var. Bu insanların izlenimleri ve kanaatleri bazı yanlış ya da eksik değerlendirmeler içerebilir. Bu gerçeği ta baştan kabul etmezseniz tarihe yanlış not düşer, hem yanılır hem yanıltırsınız...
Yorum Yap