DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Miraç kiblenin muhafızı olmaktır

2014-05-26 08:02:38
İslam insan, hayat ve evrenin kısacası her şeyin ilahî açıdan okunmasıdır. Dolayısı ile İslam, inananlarına kendi perspektifinden hayata ve hadisata bakmalarını zorunlu kılar. Bu açıdan bakıldığında Müslümanların kutsal kabul etmeleri gereken mekân ya da mekânlar, kutsal zaman ya da özel günler var mıdır (?) sorusu cevaplanması gereken önemli bir sorudur.

Kuran-ı Kerim’de Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksâ’ nın mübarek, Rabbimiz katında çok özel bir yerinin olduğuna işaret eden ayetler vardır. Örneğin, Miraç hadisesinin anlatıldığı ayeti kerimede Rabbimiz Mescid-i Aksâ’nın çevresinin mübarek kılındığını bildirmektedir.

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bazılarını göstermek için, kulunu (Muhammed’i) Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü eksiklikten uzaktır.” (İsrâ, 17/1)

Allah Rasülü (s.a.v.)’in bazı hadisi şeriflerinde belli mekânların özel statüsünün/öneminin olduğuna ilişkin ifadeler mevcuttur. Örneğin; “Namaz ve ibadet için, şu üç mescidin dışındaki bir mescide yolculuk yapılması doğru değildir: Mescid-i Haram, Mescid-i Rasûl (Medine’deki Mescid-i Nebevî), Mescid-i Aksâ”

İslam’ın değerler hiyerarşisine sahip bir mümin eşyaya, her şeye bu perspektiften bakar. Bu bakış Hz. Ömer (r.a.)’in Hacer-ul Esved ile ilgili olarak söylediği şu sözlerinde somutlaşmaktadır. “Biliyorum ki sen faydası ve zararı olmayan –basit- bir taşsın. Allah Rasulü (sallallahu aleyhi vesellem)’in seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim.”

İslami düşünme biçimine sahip bir mümin tavrıdır bu. Şu gök kubbe altında olan her hangi bir olay, her hangi bir olgu, eşya ya da bir davranış biçimi kıymetini vahyin ona işaret etmesinden alır.

Hz. Ömer (r.a.) için vahyin bir bölümünü oluşturan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in davranışları değer dünyasını tanzim eden önemli bir öğeydi. Onun içindir ki sahabeler kimi zaman Allah Rasulü (s.a.v.)’e yaptığı davranışların vahiy mi yoksa kendi görüşleri mi olduğunu soruyorlardı. Eğer vahiy ise ona uyuyorlardı. Çünkü müminin zihniyet ve şahsiyetini/kişiliğini inşa eden yegane unsur vahiy idi. Şayet her hangi bir düşünce ve tutum ile ilgili vahiy dikkate alınmadığında Müslüman kimlik ve kişiliğinin oluşumunda gerekli formüllerden birisi eksik olmuş olacaktı. Şayet kişisel bir görüş ise daha uygun olduğunu düşündükleri görüşlerini Hz. Peygamber (s.a.v.) ile paylaşıyorlardı.

Bu girizgahın ardından…

Miraç beşeriyetin tarihinde ilk olması kadar gündeme geldiği tarihi süreç ve konjektür açısından da son derece anlamlı ve manidar bir mucizedir.

Miraç hadisesi yerin demir göğün bakır olduğu, Allah Rasülü (s.a.v.) açısından çok zorlu günlerin yaşandığı bir dönemeçte gerçekleşmiştir. Allah Rasülü (s.a.v.) Mekke’de üç yıl süren zorlu boykot günlerinde biricik eşi, dava arkadaşı Hz. Hatice’yi ve kendisini koruyup kollayan amcası Ebu Talibi kaybetmişti. Peygamber (s.a.v.) Taif’te kabileleri İslam’a davet etmek istedi. Lakin onlar da Peygamberimizi dışladılar. Taşlayarak şehirden uzaklaştırdılar. Allah Rasülü (s.a.v.) sığınacak bir liman arıyordu. Rabbine şöyle yakardı.

“Allah’ım şu kuvvetsiz ve çaresiz halimi, insanlar nazarında hor ve hakir görülmemi sana arz ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin hor görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin. Sen beni yüzsüz bir düşman eline düşürmeyecek kadar merhametlisin. Allah’ım! Senin gazabına uğramayayım da çektiklerim ne olursa olsun katlanırım. Allah’ım! Senin gazabına uğramaktan, İlahî rızana uzak kalmaktan sana, senin o karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini yoluna koyan İlahî nuruna sığınırım.” diye arzu hal etti.

Mekke müşrik yönetiminin bir daha Mekke’ye almama kararı aldıkları Hz. Peygamber (s.a.v.) ancak Mut’im b. Adiy himayesi ile Mekke’ye girebilmişti. Miraç olayı sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) ve müminler açısından böylesine zorlu bir süreçte meydana gelmiştir. Rabbimiz de sıkıntılardan bunalan elçisini bir gece ansızın huzuruna aldı. Adeta Allah (c.c.) Ey Muhammed! Sana yeryüzünde yaşama imkânı vermiyorlar mı? O zaman ben sana göklerin kapısını açarım diyordu. Ona doğup büyüdüğü, atası İbrahim (a.s.)’ın inşa ettiği, ilk olarak bir peygamberin yerleşime açtığı Mekke’de yaşama fırsatı vermeyen Mekke müşrik yönetiminin seçkinlerine de: insanlık tarihinde huzuru ilahide bulunma fırsatını dışladığınız Muhammed’e veriyorum. Siz bugün var yarın yoksunuz. Ama dünya durdukça, kıyamete kadar insanlık, Allah’ın katına kabul ettiği son Nebi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in izini sürecektir.

Allah Rasülü (s.a.v.) miraçtan döndüğünde Mekkeli müşriklere, yaşadığı bu tarihi olayı anlattı. Miraç olayı flaş bir gelişme olarak Mekke’nin gündemine oturdu. Ancak onlar Peygamberimizi dikkate almadıkları gibi alay ettiler. Onu “yani sen şimdi bir gecede buradan Mescidi Aksa’ya Kudüs’e mi gittiğini söylüyorsun” şeklinde alaya aldılar. Düşüncesini İlahî eksenli oluşturmayanların miraç olayı karşısındaki şaşkınlıklarını Kur’ân’ı Kerim gündemine alarak onlara şu şekilde cevap vermektedir.
“O, en yüksek ufukta bulunuyorken (Cebrail) doğruldu. Ve sonra yaklaşarak yanına geldi. Aralarında iki yay mesafesi kalıncaya kadar, hatta daha da yakınına. O anda Allah vahyedilmesini uygun gördüğü her şeyi kuluna vahyetti. O’nun gönlü gözünün gördüğünü yalanlamadı. Şimdi siz, gözü ile gördükleri hakkında O'nunla tartışmaya mı giriyorsunuz? … Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. Andolsun, O, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü. (Necm, 53/7-18)
Böylece Rabbimiz kendi risaletini omuzlayanlara düşmanlarını şaşkına çevirecek mucizelerini her an göstermeye muktedir olduğunu bir kez daha bu vesileyle ebediyete kadar duyurmuş oldu.

Miraç dostun dosta kavuşma günüdür. Kim bilir, Allah Rasulü (s.a.v.)’in “namaz müminin mirac’ıdır.” ve “kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır” buyurması, o gün yaşadığı hazzı ve coşkuyu ümmetinin de yaşamasını istediğindendir. Bizlerin de benzer bir tecrübeyi, O’nunla sılayı namazla birlikte yaşamamız, ideal insan olmamız, Rabbimizin beğenisini kazanabileceğimiz insani olgunluğa erişmemiz ve müminler olarak kişisel gelişimimizi gerçekleştirebilmemiz için namaz’ı miraç hediyesi olarak ümmetine armağan etmiştir. “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut, 29/45)
Miraç yükselme bilincidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ümmetinin önüne yükselme ve ileri gitmeyi bir vizyon olarak belirlemiştir.“Namaz müminin mirac’ı” yani yükselme ve kalkınmasının ilham kaynağıdır. Yani mümin diğer düşünce sistemlerinden farklı olarak seküler bir kalkınma modeli düşünemez. Evreni, evrenin sahibi Allah’ı hesaba katmaksızın imar edemez. Namazda küçülebildiğimiz kadar küçülerek alnımızı sadece Allah’ın huzurunda yere koyup “Allah’u ekber” diyerek vardığımız secde; bizleri Allah’a yaklaştırırken onun emaneti şu gezegende var olan canlı, cansız tüm varlıklara karşı sorumlu olduğumuz bilincini yüreğimizde inşa etmektedir. M. Akif Ersoy’un söylediği gibi “O ruku olmasa eğilmez başlar”. Evet, o namaz, o ruku, o secde nice sultanları, görkemli konaklarda yaşayan nice zenginleri, orduları, nice komutanları sıradan vatandaşlarla aynı safta hizaya getirmiştir. Alınlarını ve burunlarını yere sürterek Allah karşısında eşit oldukları bilincini onlara kazandırmıştır.

Miraçla, insanlığa gönderdiği son elçisini huzura kabul eden Rabbimiz içimizden birini model olarak seçtiğini, katına yükselterek onun seçkin, ayrıcalıklı bir insan olduğunu bir kez daha insanlığa göstermiştir.

Miraç hadisesi ile ilgili olarak altı kalın kalın çizilmesi gereken bir başka önemli nokta da; kudret sahibi rabbimizin insan aklının kesmeyeceği kadar ilerisini öngörebileceği gerçeğidir. Yani Rabbimiz, derme çatma çamurdan yapılmış evler, geceleri ay ve yıldız, gündüzleri güneş ve bulut, birkaç hurma ağacı, at ve deve gibi birkaç binek ve besi hayvanı ile sınırlı son derece ibtidai bir hayat yaşayan yarım adanın insanlarına, istediğinde -ışık hızını da ne kelime- ansızın kilometrelerce mesafeyi katettirebileceğini göstermiştir. Dolayısıyla Rabbimiz, elçisine hayat hakkı tanımayan müşriklere, kudretinin boyutlarını hayal bile edemeyecekleri mesajını vermiştir. Evrensel kitabın mesajı da evrenseldir. Bu kudret bugün de evreni yönetmektedir.

Miraç yükselme bilincini kuşanmaktır. Dünyevi olandan uhrevi olana, beşeri olandan ilahi olana… Dünyevileşmeye inat dünyada ilahi olanın izini sürmektir. Arzın ağırlıklarından kurtulup semanın yükünü omuzlamaktır. Rükûda iken aldığı istikamet emrine secdeye varmadan icabet etmektir. İki kıbleli, iki yüzlü, iki kültürlü, iki zihniyetli olmamaktır.. Kıblemizin bile batıl din ve ideolojilerle ayni yönde olamayacağını idraktir. Hıristiyan'ın ya da başkaca kültür ve düşünce sistem sahiplerinin yöneldiği kıble/eksenden müminlerin yönünü çeviren “Gayur” sıfatından bir nebze taşımak ve kıblenin muhafızı olmaktır. İstikbalimizin istikametimize bağlı olduğunun bilincinde yaşamaktır.

@abdurrahimsen
Görüş Bildir Bizimle Paylaş