Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Bing Bang ve mülkiyet krizi

15 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-14 12:25:13

Bing Bang ve mülkiyet krizi
Evrenin bir gaz bulutu olduğu ve bir patlama sonucu oluştuğunu ileri süren “Bing Bang” teorisi henüz ilk mektep yıllarımızda öğrendiğimiz bir bilgi idi. Bir gaz bulutunun patlama sonucu milyarlarca gezegen arasında sadece dünyamızın içinde canlının yaşayabileceği uygun koşullarda hazırlanmış olması tesadüfle açıklanamayacak kadar açıklıkta; mutlak yaratıcı gerçeğini idrakimize sunmaktadır. Lakin bu yazının başlığından da anlaşılacağı üzere biz Bing Bang’ı ve sonrasını evrenin yaratılışının delili olması açısından değil, mülkiyet krizine ilişkin çözümleyici ipuçlarını sunması açısından ele alacağız.

Büyük patlama sonucu her şeyi hikmetle var eden Rabbimiz yer kabuğunun derinliklerine insanlığın sonradan keşfedeceği sayısız paha biçilemez madenleri gizledi. Yer kabuğu içine saklanmış bu hazinelere insanlık uzun yıllar sonra sanayi makinelerini icad etmesi ile ulaştı. Lakin ham hali ile bu doğal kaynakların üretiminde insan her hangi bir emek sarf etmedi. İnsanoğlu sadece bu zenginliklerin yer kabuğunun üzerine çıkartılması, endüstriyel süreçlerden geçirilerek tüketime hazır hale getirilmesi sürecinde emek sarf etmiştir. Bundan dolayı -endüstriyel süreçler hariç tutulursa- var edilmesinde insan emeğinin geçmediği doğal kaynakları her hangi bir bireyin, kurumun, sosyal bir sınıfın ya da bir zümrenin mülk edinmesi doğanın fıtratına aykırıdır. Doğal kaynakların doğası onların insanlığın ortak mülkü olmasını gerektirir. Rabbimiz bir ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.” (Necm, 39)

İslam iktisadiyatı tüm iktisad sistemlerinden farklılığını iktisadi probleme bakışında gösterdiği gibi mülkiyet meselesine bakışında da göstermektedir. Emeğin karşılığında ücret alınması, ticaret yolu ile kar elde edilmesi, miras, hibe vb. yollarla elde edilen mülkleri bireysel mülkiyet, fe’y, haraç, cizye gibi kalemleri devlet mülkiyeti, petrol, doğal gaz vb. tükenmeyen madenleri ise kamu mülkiyetinden saymıştır.

Tirmizi Ebyad ibni Hammal’dan şu hadisi nakletmektedir: “O Allah Rasulü (s.a.v.)’e gelerek bir tuz bölgesinin kendisine verilmesini istemişti. Ebyad kalkıp gidince o mecliste bulunanlardan biri: “Ey Allah’ın Rasulü ona ne verdiğinizi biliyor musunuz? Ona kaynağı kesilmeyen bir su (tükenmeyen bir menba) verdiniz” dedi. Bunun üzerine Rasul (s.a.v.) “Onu ondan alıyorum” buyurdu.” (Tirmizi, Kitabu’l-Ahkam: 1301)

Yine Allah Rasulü (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde “Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar; su, mera ve ateş” buyurarak zikredilen alanların kamu mülkiyeti kapsamında olduğunu beyan etmiştir. (Ebu Davut, Kitab’ul-Buyu, 3016, İbni Mace, Kitab’ul-Ahkam, 2463)
İnsanoğlunun üretiminde hiçbir emek vermediği tükenmeyen madenlerin kamu mülkiyetinden sayılması, insanın temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için ihtiyaç duyulan kaynağın güvence altına alınması anlamına gelmektedir. Allah’ın hikmeti gereği İslam’ın insanlığın ortak mülkiyetinden saydığı bu ürünler insanlığın paha biçilemez en kıymetli zenginliklerini oluşturmaktadır.
Örneğin 7 Kız kardeş' olarak adlandırılan BP, Shell, Mobil, Chevron, Exxon, Gulf ve Texaco Amerikan ve İngiliz şirketleri, dünya petrolünün yüzde 70'ini kontrol etmektedir. Gerçekte petrolü üreten ülkeler çoğunlukla Müslümanların yaşadığı ülkeler olmasına rağmen bir İngiliz şirketi olan Shell tek başına OPEC ülkelerinin petrolden elde ettikleri gelirden daha fazlasını elde etmektedir.
Vahşi kapitalizm bugün onlarca ülkenin toplam bütçesinden daha fazla sermayeye sahip şirketler üretmiştir. Daha geçenlerde Forbes dergisinin yayınladığı dünyanın en büyük iki bin şirketi listesinde sadece ilk ona giren şirketlerin toplam sermayesi 2 trilyon doları geçmektedir. Bu listenin 4. Sırasında yer alan ABD tandanslı ExxonMobil şirketinin piyasa değeri 407,2 milyar dolardır. Bu rakam 175 milyona yaklaşan nüfusu ile Pakistan’ın milli gelirine nerede ise denk bir rakamdır. Yine bu listenin 6. sırasında yer alan Çin tandanslı PetroChina şirketi 320,8 milyar dolarlık piyasa değeri ile tek başına, nüfusu 120 milyonun üzerinde olan Bangladeş’in milli gelirine neredeyse denktir. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür.

IMF 2009 GSMH Raporundaki değerlendirmeye göre 200’ü aşkın ülke içinde ilk 25’e giren Gelişmiş Ülkeler dünya GSMH’nın %84’ünü, ABD ise tek başına %25’ini elinde bulundurmaktadır. Dünya GSMH’nın %15 gibi küçük bir dilimini ise geri kalan 6 milyar insan arasında paylaşılmaktadır.

Amerikan Forbes dergisinin En Zengin 100 Türk sıralamasında listeye girmeyi başaran şirketlerin büyük çoğunluğu –dünya genelinde olduğu gibi- bu zenginliklerini enerji alanında yaptıkları yatırımlara borçludur. Sadece madencilik alanında yatırım yaparak bazı şirketlerin bu listeye girmeyi başardığını düşündüğümüzde madenlerin mülkiyet tanımlaması içinde nereye konacağı konusu hayatiyet kazanmaktadır.

Ömer b. AbdulAziz iki buçuk yıl kaldığı yönetimi boyunca zekat verecek fakir bulamamıştır. Döneminde tıka basa dolmuş olan hazine dairesini boşaltmak için birçok proje geliştirir; evlenemeyenleri evlendirir, hacca gidemeyenleri hacca gönderir de yine hazine tükenmeyince tarihe altın harflerle yazılan şu meşhur sözünü söyler: “Dağların tepelerine hayvanların yiyeceği yemişler koyun ki, Müslümanların ülkesinde açlıktan hayvanlar ölüyor demesinler”

Değil insanlarını, vahşi hayvanlarını bile düşünen bir kalkınmışlık düzeyi… Bu düzey tarıma dayalı ibtidai ekonomik koşullarda ulaşılmış kalkınmışlık düzeyidir. Birbirinden kıymetli paha biçilemez yüzlerce çeşit madenin keşfedildiği çağımızda ise her yıl dünyada 30 milyon insan açlıktan ölmekte 1 milyar insan açlık sınırının altında ölümle pençeleşmekte, yoksulluk ve işsizlik toplumlarımızın kronik sorunu haline gelmektedir.

“Medeniyetler Çatışması” tezi ile ünlenmiş olan Amerikalı düşünür Samuel Huntington, tezi ile anılan kitabında “Batı ve Geri Kalanlar Karşı Karşıya” başlığı altında bakın bu gerçeği nasıl ifade ediyor. “Dünya iktisadi meseleleri Birleşik Devletler, Almanya ve Japonya müdüriyetitarafından karara bağlanır (ve) bunların hepsi, daha küçük ve ekseriyetle batılı olmayan memleketlere meydan vermeyerek birbirleri ile fevkalade surette yakın münasebetlerini devam ettirirler. BM Güvenlik Konseyi veya IMF’nin aldığı, batının menfaatlerini yansıtan kararlar dünya toplumunun arzularını yansıtıyormuşcasına takdim edilir… Batı IMF ve diğer milletlerarası ekonomik kuruluşlar sayesinde iktisadi menfaatlerini terviç ediyor ve uygun olanını kendisinin düşündüğü ekonomi politikaları diğer milletlere zorla” kabul ettiriyor.” (Medeniyetler Çatışması, s. 39)

Bir zamanlar zekat verilecek fakirin bulunamadığı coğrafyaların insanları nasıl oldu da yaşamlarını sürdürebilmek için asgari düzeyde ihtiyaç duydukları besin maddelerinden dahi yoksun kaldılar? Nasıl oldu da Sudan gibi tek başına bütün İslam dünyasının gıda ihtiyacını karşılayacak verimli topraklara sahip olan bu ülkelerde 1 milyar insan açlıktan ölümle pençeleşir hale geldi?

Rabbimiz bu ve benzer soruların cevabı olabilecek bir ayeti kerimede mealen şöyle buyurmaktadır:

“Allah bir şehri örnek verdi: (Halkı) Güvenlik ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi; fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler, böylece Allah yaptıklarına karşılık olarak, onlara açlık ve korku elbisesini tattırdı.” (Nahl, 16/112)

“Oysa bu şehrin (toplumların) insanları iman edip de sorumluluklarını yerine getirmiş/inandıkları gibi yaşamış olsalardı onlar için yerin ve göğün bolluklarını (bereket kapılarını) açardık: ama gerçeği yalanlamaya kalktılar ve Biz de (kendi) yapıp ettiklerinden ötürü onları kıskıvrak yakaladık.” (A’raf, 7/96)

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara