Erdoğan, Düzce Üniversitesi (DÜ) tarafından Cumhuriyet Konferans Salonunda düzenlenen "Yüksek Öğretimde Kadın Liderliği: Bugün ve Gelecek" panelinde konuştu.
DÜ'nün "Yüksek Öğretimde Kadın Liderliği" konusunu 2012 yılından bu yana ele almış olmasını, bu konuda çalıştay ve paneller yapmasını önemsediğini dile getiren Erdoğan, bu gayretleri dolayısıyla rektör Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu ve emeği geçenleri tebrik etti.
"İlim yolunda yürümek, bilimin ışığı ile aydınlanmak, bilgi ile kuşanmak dünyanın en büyük zenginliğidir" diyen Erdoğan, "Hiçbir şey ilim sahibi olmaktan daha büyük değer değildir bu dünyada. Mal, mülk, makam, mevki gelip geçer fakat ilim ve irfan hayat boyu insanın yolunu aydınlatır. Sizler de ilim yolunun yolcuları olarak dünyamızı aydınlatıyor, nesillerimizin geleceğini inşaa ediyorsunuz. Gelecek kuşaklar adına tüm ilim insanlarına minnettarız" ifadesini kullandı.
Türkiye'de kadının üniversitede yüz yıllık bir geçmişinin olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"İlk kadın üniversitemiz olan İnas Darülfünunu 1914 yılında kuruldu. O günden bugüne de akademide kadın varlığı hızlı bir şekilde arttı. Bugün ulaştığımız rakamlar Türkiye için çok sevindiricidir. Üniversitelerimizdeki kadın akademisyen rakamı yüzde 40'ların üzerinde. Dünya sıralamasının hayli üzerinde olan bu rakam, Türkiye'yi Amerika ve Kanada gibi ülkelerin hemen arkasında konumlandırıyor. Öte yandan 859 yılında Fas'ın Fes şehrinde kurulan ve dünyanın ilk üniversitesi olarak kabul edilen Karaviyyin Üniversitesi'nin, Fatıma El-Fihri adında bir kadın tarafından inşa ettirilmiş olması da bir parçası olduğumuz medeniyet dairesi içerisinde yüksek öğretimde kadın liderliği açısından hepimize ilham vermektedir. Bu güzel geçmiş içinde halen kadınlarımızın akademik çalışmalara değer veriyor olması, kariyer planlamalarında bilim ve ilim yuvalarından yana tercih kullanıyor olmaları kuşkusuz çok değerli bir kazanımdır."
Kadın olmanın, üniversitelerde karar mekanizmalarında yer almalarının önünde önemli bir engel olduğunu dile getiren Erdoğan, "Kadınlarımız ne yazık ki belli bir aşamadan sonra yükselemiyorlar, yaygın biçimde aile ve çocuk sorumluluğunu tek başlarına yüklenerek erkek meslektaşları ile aynı kulvarda, eşit olmayan şekilde rakabet etmek durumunda kalıyorlar. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyada bu durum eşit temsil ilkesi ve kota koymak suretiyle aşılmaya çalışılsa da sonuç vermiyor" dedi.
Emine Erdoğan, sayısal eşitlik zorlamasının kadının yükünü hafifletmediği için sorunu çözmediğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Çünkü zihinlerde, aşılması güç büyük bariyerler var. Kadın hakkındaki kültürel ve toplumsal algıları değiştirmeden, aile içinde kadının yükünü hafifletmeden bu sorunu çözmemiz mümkün görülmüyor. Çocuk sorumluluğunun tamamen anneye ihale edildiği, aile ilişkilerinin yürütücülüğünün bütünüyle kadına yüklendiği bir ortamda, kadınlar haliyle belli bir noktaya getirdikleri kariyerlerinde ilerleyemiyorlar. Kuşkusuz bu sorunun üzerinde düşünüp tartışılması gereken pek çok sebep var. Her şeyden önce bilimsel anlamdaki bu sıkıntılar, kadınlarımızın genel çalışma hayatına katılımını engelleyen hususların bir parçası."
-"Kadınlarımız pek çok alanda düne göre çok daha iyi konumdalar"
Siyasette ve iş dünyasında kadının temsil ve liderlik oranının da bu durumdan bağımsız olmadığını aktaran Erdoğan, "Çünkü hepsi toplumdaki genel cinsiyet algılarıyla şekilleniyor. Siyasette kadınlarımızın temsil oranı yakın zamanlara kadar oldukça düşüktü. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye'de kadının siyasete katılımı pek çok Avrupa ülkesinden çok önce, 1930'lu yıllarda oldu. 1934'te kadınlarımız milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı fakat bu hak bir boyutu ile hep eksik kaldı. Toplumun neredeyse yüzde 60'nı oluşturan başörtülü kadınlarımız için seçilme hakkı ancak 2014 yılında, yani 80 yıl sonra verildi. Benzer şekilde yüz yıllık bir gelenek içerisinde başörtülü kadınların üniversitedeki varlığı ancak son birkaç yıl içerisinde tümüyle sorun olmaktan çıktı. Bütün bu yasaklar kadınlarımızın toplumsal hayatta var olma motivasyonunu düşürdüğü gibi pek çok kadını da eğitimden mahrum bırakmıştır. Neyse ki son 12 yılda bu ve benzeri hak ihlalleri ortadan kaldırılarak, daha katılımcı ve özgür bir üniversite inşaa edildi. Kadınlarımız pek çok alanda düne göre çok daha iyi bir konumdalar. Ötekileştirilen kesimler topluma kazandırıldı. Kadınların siyasete katılımı teşvik edildi" diye konuştu.
Emine Erdoğan, kadının toplumda her alanda eşit olması gerektiğini ifade ederek, şunları söyledi:
"Şimdi bir yandan kadınlarımıza daha iyi çalışma şartları oluşturmak için çabalarken, bir yandan da toplumsal cinsiyet adaletini yerleştirmeliyiz ki kadın ve erkek arasındaki ilişkiler tüm alanlarda adalet üzere tesis edilebilsin, aile kurumu sağlıklı biçimde yaşamaya devam edebilsin. Değerli katılımcılar; yüksek öğretimde kadın liderliği meselesine çözüm üretmek üzere dünyada sunulan çözüm önerilerini biliyorsunuz. Kadın akademisyenlerimizin tecrübeli araştırmacılardan danışmanlık desteği alabileceği bir mentorluk sisteminden tutun da, Avusturya gibi ülkelerde, kadın ve erkek için farklı kariyer tanımlamaları yapılmasına kadar çeşitli çözüm önerileri sunuluyor. Fakat kadının karar mekanizmalarında yer almasının önündeki en büyük engel; kuşkusuz çarpık toplumsal algılar ve bu algıların baskısı altında kadınlarımızın mücadele gücünün azalması. Hükümetimizin geçtiğimiz ay kreş desteği, yarı zamanlı ya da esnek çalışma düzeninin oluşturulması gibi kadın lehine attığı pratik adımlar kadınlarımızın hayatını elbette büyük ölçüde kolaylaştıracaktır inşallah."
-"Bir toplulukta ya da sektörde kadın varlığı yoksa, orada bir şeyler eksiktir"
"Kadının hayatın her alanında var olması, varoluşsal bir ihtiyaç olduğunun fark edilmesi yani bir bilinç devrimidir" diyen Erdoğan, "Doğrusu kadının şartlarını kolaylaştırmak, bulunduğu sektörde liderlik yönünde ilerlemesinin önündeki engelleri kaldırmak kadar kadının yokluğunda bu sektörlerin kaybedeceği üzerinde de konuşmamız gerektiği kanaatindeyim ya da başka bir ifadeyle kadın liderliğinin üniversiteye ne kazandıracağı üzerinde daha çok durmak gerektiğini düşünüyorum" ifadesini kullandı.
Bir toplulukta ya da sektörde kadın varlığı yoksa, kadın bakış açısı devrede değilse orada bir şeylerin eksik olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Çünkü kadın ve erkek birbirini tamamlar. Birisi diğerinin bakışına muhtaçtır. Bu iki bakışın birlikte varlığı insanlık bakışının bütünlüğüyle oraya yansıması demektir. Kadınların her detayı fark eden değişime yatkın özellikleri eminim ki üniversite gibi eğitim kurumları içinde ayrı bir değer ifade etmektedir. Kadın gözünün devrede olması kurumsal kültüre çok şey kazandıracağı gibi eğitim gibi küçük ihmallerin büyük sorunlara mal olabileceği alanlar da ayrıca önemlidir. Yasalarla teşviklerle elbette yol alabiliriz ama önce biri diğerinin bir parçası olan insan yarısı kadının eksikliğini hissedebilmektir, hissettirebilmektir aslolan. Bu farkındalık ise en önce üniversitede oluşmalı ve buradan tüm topluma, tüm sektörlere dalga dalga yayılmalıdır. Üniversite bir yandan toplumun aynası iken, bir yandan da topluma aynalık yapmakla yükümlüdür" şeklinde konuştu.
Emine Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bu cinsiyet adaleti kültürünün toplumda yaygınlaşması adına Milli Eğitim Bakanlığımızdan özel bir ricada bulunabiliriz. Henüz küçük yaştan itibaren çocuklarımızdan bu bakış açısını oluşturmak için ne olur bir şeyler yapalım. Aynı şekilde Yüksek Öğretim Kurumu Başkanımız da buradayken cinsiyet adaletini, topluma örnek olacak şekilde en başta üniversitelerimizde var edecek düzenlemelerle bu kültürün öncülüğünü yapalım. Bu süreçte üniversitelerimizde kadınlar arası dayanışmanın sağlanması, kadınlarımızın birbirini cesaretlendirmesi, liderlik pozisyonlarına istekli olması da bir başka önemli adım olacaktır. Geçmiş çalıştaylarda çok isabetle tespit edildiği üzere, Akademisyen Kadınlar Birliği'nin kurulması belki bu dayanışma ruhunu pekiştirecek önemli bir adım olabilir. Bu çatı altında rol modellerin görünür hale gelmesi yeni kuşak akademisyenleri de liderlik pozisyonlarına daha çok yaklaştıracaktır. Bütün bu mücadele içinde kadın liderliğinin yaygınlaştırılması talebi elbette liyakatin önüne geçen bir cinsiyet mücadelesi değildir. Söz konusu arayış, insanlığın yarısını teşkil eden bir bakışın, adalet temelli bir eşitlik içinde olması gerektiği yerde konumlanması meselesidir. Ancak bu şartlarda kadının sahip olduğu özgün potansiyel, insanlığın yolunu açar, demokratik kültür bir aşama daha kaydeder."