Dolar

34,9531

Euro

36,6087

Altın

3.019,92

Bist

10.058,63

Başbakan Yardımcısı Akdoğan: (3)

Başbakan Yardımcısı Akdoğan: (3)

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-02-09 19:34:03

Başbakan Yardımcısı Akdoğan: (3)
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İç Güvenlik Paketi'ne ilişkin tasarıyla ilgili olarak, "Burada biz yasayı çıkartmakta, İç Güvenlik Reformu'nu gerçekleştirmekte kararlıyız. Bu ihtiyaçtan ortaya çıktı. Bu Kobani olaylarından sonra bölgedeki herkesi dinledik biz. Yani belediye başkanı, STK'lar, vatandaş, herkes, can havliyle 'bizi bu baskılardan, tehditlerden, bu şiddetten kurtarın'... Bu bölge insanının talebidir" dedi.

Star ana habere konuk olan Akdoğan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İç Güvenlik Paketi'ne ilişkin tasarının bu hafta Meclis'te görüşülmeyeceğinin anımsatılması ve "AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın bir açıklaması oldu: 'Buna karşı çıkan ya haindir ya teröristtir' diyor. Siz bu paketle birlikte demokratik kazanımlardan geriye gidilmesi endişesi taşıyor musunuz? Çünkü özellikle MHP gibi bir parti bile 'polis devleti' haline getirildiğini özellikle paketle birlikte söylüyor" sözleri üzerine Akdoğan, şunları söyledi:

"Burada, karşı çıkanları terörist olarak yaftalamıyor. Yani teröristler bunun çıkmasını istemez, karşı olur anlamında söylüyor. Yoksa 'her karşı çıkan terörist' dersek o zaman Meclis'in bir anlamı kalmıyor, Meclis'te muhalefet elbette... Çok farklı gerekçelerle eleştirebilirler, karşı çıkabilirler. İşte muhalefetin hepsi bir araya gelmiş durumda. Yani hepsi farklı farklı bir tarafından çünkü eleştiri getiriyor. Bu da demokratik sistemlerde normaldir, eleştirebilirler getirdiğiniz kanunu. Bu noktada söz, 'eleştirenler, teröristtir' değil, yani teröristler bunun çıkmasını istemez, mutlu olmazlar anlamında. Burada biz yasayı çıkartmakta, İç Güvenlik Reformu'nu gerçekleştirmekte kararlıyız."

"Özgürlük-güvenlik dengesini bozmuyor mu" şeklindeki soruya da Akdoğan, şu yanıtı verdi:

"Bozmuyor. Bu ihtiyaçtan ortaya çıktı. Bu Kobani olaylarından sonra bölgedeki herkesi dinledik biz. Yani belediye başkanı, STK'lar, vatandaş, herkes, can havliyle 'bizi bu baskılardan, tehditlerden, bu şiddetten kurtarın.' Bu bölge insanının talebidir. Bu çerçevede, bu iç güvenlik reformudur. Bu sadece yani bu tür birtakım asayiş olaylarına müdahale konusunda bazı maddeler gündeme geldi ama onun ötesinde baktığımızda bir reformdur, emniyetin yapısını tamamen dizayn eden bir reformdur. Bu çıkacak, hükümet bunda kararlıdır. Ama bu hafta değil, önümüzdeki haftaya kaydırıldı. Perşembe günü Milli Eğitim Bakanı ile ilgili gensoru var. Onun dışında acil birtakım uluslararası sözleşmeler var geçmesi gerekiyor. Bir de Askeri Ceza Kanunu'nda bir değişiklik yapılması gerekiyor. Onu da çok ileriye atmayalım diye bu hafta, öne aldık.

Önümüzdeki hafta, İç Güvenlik Reformu konusunda kaldığımız yerden devam edeceğiz. Zaten başlamamıştı, önümüzdeki hafta başlamış olacak. Burada molotofkokteyli atılması, bu doğrudur diyen var mı veya eylemlerde insanların yüzünü kapatması vesaire çok şey var. Şu anda Türkiye'de polisin yetkisi, Avrupa standartlarının çok çok gerisinde. Avrupa'da polis, gözaltına alabiliyor, Türkiye'de alamıyor. Gözaltına alma yetkisi olmayan bir polis görev yapıyor. Bir kere bunu bilmemiz lazım. Yani biz standartlarda çok ileri gitmişiz, şu anda Avrupa standartlarına doğru Türkiye'yi getirmeye çalışıyoruz. Yani biz geri adım atmıyoruz, çok ileri adımlar atmışız. Burada Avrupa ülkelerinde olmayan standartlar... Paris olaylarından sonra ne tür iç güvenlik yasaklarında değişiklikler oluyor? Ne tür istihbarat alanında yeni yetkiler veriliyor polise, askere? Bunları görmemiz lazım. Bu noktada bu bir geri adım değildir, bir reformdur ve hükümet bunu yapmakta kararlıdır."

Yasayla ilgili Genelkurmay'ın bir görüşünün alınıp alınmadığının sorulması üzerine Akdoğan, "Jandarmayla ilgili düzenlemeler de olduğu için elbette bu konuda sanıyorum askeri yetkililerden bir fikir alınmıştır" değerlendirmesinde bulundu.

-"Herkes dinlenmiş"-

Paralel yapı operasyonlarının devam ettiğinin hatırlatılarak, "Gözaltılar, tutuklamalar var. Emniyetteki şifreli harddisklere bile el konulduğu ve birçok bürokratın ki siz dahil dinlendiği yönünde de veriler, iddialar ortaya atıldı. Bütün konuşmaları mı dinlemişler" sorusuna Akdoğan, "Herkes dinlenmiş. Belli makamlarda olanlar değil, toplumun bir çok kesimini, iş adamlarından gazetecilere kadar, siyasetçilere devlet adamlarına kadar bir çok kesim yıllarca dinlenmiş, bunlar dosyalanmış arşivlenmiş" diye konuştu.

"Siz mesela gördünüz mü size ait tapeleri" sorusu yöneltilen Akdoğan, şöyle devam etti:

"Ben çok ilgilenmedim açıkçası kendimden emin olduğum için ne dediğimi tekrar bir yerlerden dinlemem gerekmiyor. Ama bu hastalıklı bir yapı olduğunu gösteriyor. Bu habis bir anlayıştır. Herkesi dinleyen gözleyen dosyalayan şantaj yapan, tehditvari yöntemlere başvuran... Bunun aslında birçok açıdan irdelenmesi lazım. Hem illegal bir örgüt, hukuksuzluğa başvuran, devletin imkanlarını kullanarak vatandaşlara ve devlete operasyon çeken hastalıklı bir örgüt anlayışı var. Hem bunun bu illegal yapının ciddi sorgulanması lazım, hem de bunun arkasındaki anlayışların, felsefenin de sorgulanması lazım. Yani kendini hakikatin merkezine yerleştirip her yolu hedefine ulaşmak için mübah gören, herkesi kurban edilebilir gören, kendisini cezalandırıcı olarak gören... İşte Paris katliamını yapanlar... Kendi kendini cezalandırıcı ilan etmişler, gidip infaz yapıyorlar. Şimdi bu aynı hastalıklı anlayışın türevleridir. Birisi insanların hayatını yok ediyor, birisi mahvediyor. Yani bu örgütsel yapı içerisindeki insanların dinleri rehin alınmış, yani oradan çıkamıyorlar, dini bir bağlılık içinde, bir korku içerisinde tutulmuş durumdalar. Geniş halkadan bahsetmiyorum, yani bu örgütsel yapının içindeki insanların bence öncelikle bundan kurtarılması gerekir. Bu dini anlayışın ciddi şekilde sorgulanması gerekir, eleştirilmesi gerekir. Bu da din adamlarına düşüyor doğrusu. Ama onun ötesinde hukuk zemininde hukuk içinde bir mücadele vermek durumundayız, bunu neticeye ulaştırmak durumundayız ve ortada çok ciddi hukuksuzluklar var. Bunlar bunun bir parçasını aslında oluşturuyor."

Yalçın Akdoğan, "Kırmızı bülten noktasında ABD iade eder mi sizce o zaman Fethullah Gülen'i" sorusunu yanıtlarken, "Eder mi etmez mi bilmiyorum. Burada usulüne uygun şekilde prosedürlerin, hukuki zeminin işletilmesidir önemli olan. Ama burada bu yapının, işte birtakım büyük ülkeler tarafından korunduğu, himaye edildiği vesaire gibi çok kolaycı yorumlara da gitmemek lazım. Sanki aşırı bir güç atfetmek, bir koruma kalkanı içindeymiş gibi düşünmek de doğru değildir diye düşünüyorum. Neticede bu prosedürdür. Devletler de buna çok kayıtsız kalamazlar" ifadesini kullandı.

-"Davutoğlu, en mülayim, en makul şekilde konuşandır"-

"Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın açıklamaları oldu. 'Biz yüzde 50 oy alıyoruz. Fakat geriye kalan yüzde 50'de bir nefret söylemine dönüşüyor. Eskiden sokağa çıkardık, taraftarımız bizi çok severdi, karşıdaki muhalifler de saygı duyardı. Şimdi bir nefretle bakış seziyorum. Kemikleşme, kamplaşma' var diyor Sayın Arınç. Siz nasıl yorumlarsınız" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Şu anlamda söylememiştir muhtemelen. Yani 'AK Parti yüzde işte 49 oy alıyorsa yüzde 51 AK Parti'den nefret ediyor' anlamında değildir. Ama seçim zamanlarında özellikle, kutuplaşma, keskinleşme biraz daha fazla olur. Partiler için şu önemlidir: Yani aldığınız oy kadar almadığınız oy içerisinde kesinkes size karşı olanların miktarı da önemlidir ama bu bir nefret söylemi, tamamen şiddetle karşı olmak anlamına mı gelir, bu tartışılabilir. Böyle bir veri de yok elimizde bunu teyit edecek. Ama şunu söylemek lazım: Yani bir partinin aldığı yüksek oya laf edemeyenler, almadığı oy üzerinden bir eleştiri getirmeye zaman zaman kalkabiliyorlar. Muhalefette bunu çok görüyoruz. O zaman bu mantıkla gidersek, 'toplumun yüzde 93'ü HDP'den nefret ediyor, yüzde 85'i MHP'den nefret ediyor' denir. Ciddi bir oran, 'yüzde 75'in üzerinde bir oran da CHP'den nefret ediyor' denir. Bunu nefret söylemi üzerinden götürmemek lazım. Yani AK Parti en yüksek oyu alan partidir. O'na oy vermeyen kitlenin önemli bir kısmı AK Parti'yi başarılı bulmaktadır. Mesela güneydoğuda bazı şehirlere gidin ve 'hükümet başarılı mı' diye sorun. 'Yüzde 90'larda, yüzde 95'lerde hükümet başarılı' denir ama sandığa gittiğinde bunların belki yarısı AK Parti'ye oy verir. Yani tutum olarak başarılı görmeyle siyasi davranış olarak gidip oy verme arasında bire bir örtüşme zaten yoktur. Yani şimdi sorsanız yüzde 60 hükümeti başarılı bulur, yüzde 50 oy verir. Bunlar farklı şeylerdir."

Akdoğan, oy vermeyenlerin hepsinin nefret ettiğini düşünmenin doğru olmayacağına işaret ederek, "Sayın Arınç'ın da onu kastettiğini düşünmüyorum. Ama zaman zaman özellikle seçim dönemlerinde kampanya dönemlerinde sokaklarda biraz daha bu fazla görülür. Yani birtakım işaretlerin yapıldığını, protestoların, tepkilerin olabildiğini görüyoruz. Siyasetin tabii kutuplaştırıcı, sertleştirici, tahrik edici söylemlerden uzak durması lazım. Salı günü grup konuşmalarına bakın. Parti liderlerinin konuşmalarında ne kadar büyük bir hırçınlık var, sertlik var... Bütün parti genel başkanlarında bunu görebiliyoruz. Bunların içerisinde Sayın Davutoğlu, en mülayim, en makul şekilde konuşan diye düşünüyorum. Bu yüzden şu anda AK Parti karşısında böyle bir sertleşme olduğunu da düşünmüyorum ben" diye konuştu.

-"Ölçüyü kaçırmamak gerekir"-

Akdoğan, "(Davutoğlu da modaya uyayım diye bir de ben de gürleyeyim dememeli) dedi Arınç. Siz öyle olduğunu düşünüyor musunuz" sorusuna karşılık, bunun siyasetin doğasıyla alakalı bir şey olduğunu belirterek, "Yani çok sert eleştiriler ve saldırılar altında kaldığınızda siz de sesinizi yükseltebilirsiniz. Yani bu sizin sert bir adam olduğunuz anlamına gelmez. O saldırılar karşısında yumuşak davranmak bazen zillet olarak algılanabilir. Yani bunun ölçüsünü de kaçırmamak gerekir" karşılığını verdi.

(Bitti)

SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara