'İran devrime tuzak kurdu'
Suriye muhalefeti lideri Halid Hoca'nın verdiği röportajda “Suriye’de Selefi-cihadi akımların hapishanelerden eş zamanlı olarak serbest bırakılması devrimi sabote etti. Bunun arkasında İran var” dedi.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-02-05 14:50:24
Suriye'de 200 binden fazla kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin evinden olmasına neden olan iç savaş 5. yılına girerken, ufukta herhangi bir çözüm ihtimali görünmüyor.
Sahada başta ABD olmak üzere Batı'nın gözü büyük oranda IŞİD ile mücadeleye dönerken, çözüm için başlatılan diplomatik girişimler de sonuç vermiyor.
Suriye iç savaşının önemli aktörlerinden biri de, son dönemde ciddi güç kaybına uğrasa da halen Batı ülkelerinin tanıdığı Suriye muhalif koalisyonu.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu'nun (SMDK) başkanlığına kısa bir süre önce, Suriyeli bir Türkmen olan Halid Hoca seçildi.
Hoca, Suriye krizinde son durum, bölgede değişen dengeler, aktörlerin durumu ve iç savaşın geleceğiyle ilgili Al Jazeera Türk'e açıklamalarda bulundu.
SMDK’da kritik bir dönemde bir seçim oldu ve siz başkan seçildiniz. Siz SMDK’nın işleyişinde, yapısında ne gibi değişikliklere gideceksiniz? Öncelikleriniz neler olacak?
Başkan olmadan önce SMDK’nın Türkiye temsilcisiydim ve Suriye muhalefetinin oluşmasının başlangıcından itibaren gelişen bütün iç dinamiklerin ortaya çıkmasına tanık oldum. Bu süreç zarfında nerelerde hata yaptık, yapmamamız gereken neleri yaptık gibi meseleleri çok yakından izleme fırsatım oldu. Bu yüzden ben Suriye muhalefetinin oluştuğu temelleri biraz eleştirdim. Çünkü biz Yemen, Libya ve Mısır’da devrimlerin geçirdiği evrelerden farklı olarak geliştik. Şöyle ki, SMDK oluşmadan önce Suriye Ulusal Konseyi (SUK) vardı. Konsey maalesef devrim koşullarına uygun bir yapıyla şekillenmedi. İstikrarlı, demokratik bir yapıya uygun bir kurum gibi oluşturuldu. Sanki rejim devrildi, devrim gerçekleştirildi ve artık Suriye’nin kültürel, sosyal ve siyasal yapısını oluşturan parçalar bir araya geldi ve yeni bir Suriye kurulmuş gibi kuruldu ki bu çok yanlıştı.
Tam olarak kastettiğiniz ne, biraz açabilir misiniz?
Biliyorsunuz 1963’ten beri Suriye devleti tek partinin, Baas Partisi’nin baskısı altında. 1970’te Hafız Esed’in gerçekleştirdiği reform hareketiyle tek başına iktidara geldi ve bir azınlık yönetimi kurdu. Yani Baas Partisi’nin de içinde bir azınlık Suriye’ye 2011 yılına kadar hükmetti. Yani Suriye halkının yaşadığı 50 yıllık bir yalnızlıktan, politikadan, sosyal hayattan, ekonomiden uzak bir şekilde geçirilmiş 50 yıllık bir izolasyon dönemi var. Halk, Suriye devrimi başladığında bu hayattan çıkıp devrimle beraber kendisini gösterme fırsatı buldu. Bu yüzden tüm siyasal oluşumlar, Hafız Esed döneminde de, oğlu Beşşar Esed döneminde de baskı altında tutulan, hapis, sürgün olsun, hatta diyebilirim ki Suriye’nin kendisi büyük bir açık hapishane gibiydi, bu koşullar altında yaşayan insanlar 50 senedir biriktirdiklerini dışa vurdular ve kendi seslerini duyurmak istediler. Suriye Ulusal Konseyi şemsiyesi altında bir araya geldiler. Suriye’de Arap, Kürt, Türkmen, Süryani, Asuri gibi etnik yapılardan tutun da dini olarak Aleviler, Dürziler, İsmaililer, Sünniler, siyasal olarak ise liberaller, komünistler, Müslüman Kardeşler gibi yapılar bir araya gelerek bir şemsiye altında toplandılar ve yeni Suriye’yi kurmak için siyasi hamle yaptılar. Dolayısıyla SUK, önceleri bu devrim haline uygun olabilirdi fakat daha sonra yabancı ülkelerin olaya müdahil olmasıyla onların yardımlarına göre şekillenmeye başladık ve bu yapılanma içinde sokaktan uzaklaştık. Yani devrimden uzaklaştık. Demokratik teamül kutuplaşmayı gerektirdi. Liberaller SUK içinde kendi oluşumlarını pekiştirmeye başladılar. Müslüman Kardeşler keza. Etnik olarak Kürtler, Kürt Ulusal Konseyi vs. Her oluşum kendi gücünü pekiştirmeye çalıştı. Bu durum istikrarlı bir ülkede olması gereken bir şey. Fakat devrimde olması gereken kutuplaşma değil konsensüstür.
Yabancı ülkelerin pozisyonları mı bu kutuplaşmayı derinleştirdi? Hangi yabancı ülkeler?
Suriye’nin Dostları grubu 120 civarında ülke ve kuruluşla beraber kuruldu ve Suriye muhalefetini destekledi.
Bu sizler açısından muazzam bir şanstı değil mi?
Muazzam bir şanstı. Ancak biz onların isteklerine kulak astık. Yanlışımız buydu. Çok fazla vaad vardı. Bu 120 ülkeyi temsilen 11 ülkelik bir çekirdek grup oluştu. Bu grup neredeyse her ay toplanıyordu. 5’i Arap, 5’i Batılı ülke, arada ise Türkiye vardı. Toplantılarda çok ciddi kararlar çıktı fakat kararların hiçbiri uygulanmadı. Biz bu ciddi kararların çıkarılması için kendi durumumuza çeki düzen verdik. Çeki düzen verince devrimden uzaklaştık.
Ülkelerin taleplerine göre konum belirlemeye çalışırken mi devrimden uzaklaştınız?
Tabi. Onların talepleri şöyleydi: Demografik, sosyal dengenin korunması mesela. Suriye’de Sünni, Nusayri, Asuri, Dürzi, Arap, Hristiyan, Kürt gibi çok çeşitli bir dini ve etnik yapı var. Biz Suriye’deki bu sosyal, dini ve siyasal yapının Suriye muhalefetine yansıması için çalıştık. Bu da o ülkelerin de görmek istedikleri bir şeydi.
Ama bu pratikte işlemedi sanırım. Yani herkesi memnun etmeye çalışırken devrimin veya sahanın gerektirdiği gerçeklerden uzaklaşıp politika üretememeye mi başladınız?
Bu durum bizi devrimden uzaklaştırdı. Hiç kimsenin canı yanmasın diye politika üretmeye çalışırken kendi canımız yandı. Çok erken bir şekilde demokratik teamüle başladık mualefet olarak. Orada konsensüs mekanizmasını yerleştirmeliydik. Yani bütün devrimci taraflar gelip bir konsensüs oluşturarak devam etmeliydi. Ancak bu olmadı.
Sizin başkanlığınız döneminde Suriye muhalefetinin önünde hangi yakıcı sorunlar var?
Şu anda bize en büyük meydan okuma olarak gördüğüm şey muhalefetin bütünlüğünü devam ettirmek olacak. Suriye muhalafetinin bütünlüğünü devam ettirtmek için kutuplaşma yerine konsensüs mekanizmasının yerleştirilmesi, bunun için de tekrar sahaya, devrimin kucaklayıcı zeminine dönmemiz gerekiyor. Sahaya tekrar bizim politikalarımızı, yol haritamızı ve dış dünyadaki desteği tekrar anlatabilmemiz gerekiyor.
Bütünlüğün devam etmesinden söz ediyorsunuz ama Suriye muhalefetine yönelik en büyük eleştiri bir bütünlükten yoksun olması değil mi? En büyük meydan okumalardan biri olarak muhalefetin bütünlüğünün devam ettirilmesini görüyorsanız zaten bölünmüş olan muhalefetin daha da bölünme eğiliminde olduğunu mu anlamalıyım bundan?
Hayır. Aslında Suriye muhalefetinin çok bölünmüş olduğu eleştirisini çok haklı bulmuyorum. Görüş farklılıkları var fakat stratejimiz tek. Cenevre 2’de bunu gösterdik. Stratejimiz Suriye’de Esed rejiminin düşürülmesi, başta Esed olmak üzere çevresindeki dar halkayı oluşturan katiller ve istihbaratçılarıyla düşürülmesi ve yerine demokratik, çoğulcu, bireysel özgürlüklere ve kolektif haklara dayanan bir ülkenin inşa edilmesi. Zaten koalisyon içindeki bütün unsurlar ve oluşumlar bu stratejiyi güdüyor.
Bu söyledikleriniz daha çok sivil muhalfetin talebi ama sahada gücü elinde bulunduran asıl oluşumların daha da başka talepleri var. Değil mi?
Sahada, Şam’da kendisine şans tanınan yeni bir muhalefet de ortaya çıktı. Bu da Ulusal Koordinasyon komitesi ve Devlet İnşası Akımı. Bunlar hala Şam’dalar. ABD son bir yıldır Suriye meselesinde bir ilgisizlik gösterdi, uzakta durmayı tercih etti. ABD'nin son bir yılda oluşturduğu boşluğu Rusya doldurmaya başladı. Rusya bunu doldurunca Şam’daki muhalafete biraz kredibilite verildi. Bizi destekleyen ülkeler tarafından da bu Rusya’nın rolüne biraz imkan sağlandı, fırsat verildi. Cenevre 2’den sonra Esed’li bir çözüm isteyen muhalefet çıktı.
Bunu “majestelerinin muhalefeti” olarak mı görüyorsunuz?
O şekilde demek istemiyorum. Şu anda onlarla zaman zaman görüşüyoruz. Görüştüğümüzde birçok alanda bizimle kesiştiklerini söylüyorlar. Fakat biz tavanı daha yüksek tutuyoruz. Bu yüzden burada en azından kesiştiğimiz alanlardaki belli bir platformda buluşalım dedik. Tavan konusunda ise tekrar rejim ile müzakere süreci başladığında onun belirlenmesini beraber yapacağız. Tabi önümüzdeki meydan okumalardan biri de SMDK’nın dışında kalan muhalafetin de SMDK platformuna dahil edilmesi. Bir de sizin de bahsettiğiniz sahadaki talepler ve ortaya çıkan cihadi-selefi gruplar. Suriye devrimi ilk başladığında daha çoğulcu ve demokratik talepler dile getirilirken şimdi sahada bu hareketler daha çok etkili. Bu durum özellikle 2012’nin sonlarına doğru Suriye rejiminin İstihbarat başkanı Asıf Şevket’in ABD’nin Irak veya Afganistan’da tutuklayıp da 2003, 20004 ve 2005 yıllarında Suriye’ye teslim edilen selefi-cihadi akımları hapishanelerden eş zamanlı olarak serbest bırakmasıyla başladı.
Eş zamanlı derken neyi kastediyorsunuz? Devrimin meşruiyetini sabote etmek için yapılmış bir istihbarat operasyonu muydu bu?
Tabiî ki. Eş zamanlı olarak Irak’ta da Nuri Maliki en çok korunan hapishanelerden üç kez bin civarında kişinin hapishanelerden kaçtığını duyurdu.
Bunlar arasında bugün Irak ve Suriye sahasında selefi-cihadi gruplar dediğiniz gruplara liderlik eden kadrolar da var mıydı? IŞİD’in lideri Ebubekir Bağdadi de bilinçli bir şekilde serbest bırakılan bu isimlerden biri miydi?
Evet, kesinlikle. IŞİD’in lideri Bağdadi, Nursa Cephesi lideri Muhammed Colani, Bağdadi’nin etrafındaki 8 danışmanın tamamı ordaydı. Şu an medyanın bildiği, IŞİD olsun Nursa olsun, her iki grubun da komutanlarının büyük bir kısmı bilinçli bir biçimde o hapishanelerden serbest bırakıldılar. Suriye devrimini hem provoke etmek hem de sabote etmek için yapılmış bir istihbarat operasyonuydu bu. Suriye ve Irak’taki krizi yakından takip edenler zaten bunu çok iyi biliyorlar.
Suriye ve Irak’taki yönetimler bu kartı, terörle ve radikalizmle mücadele kartını oynamaya devam ediyorlar mı?
Evet. Hatta bu kart artık Suriye ve Irak’ın elinden çıktı; İran’ın elinde şimdi.
Bu istihbarat operasyonu İran’ın mı yönlendirme ve strateji telkiniyle oldu?
Ben öyle düşünüyorum. İran’ın adamları perde arkasında. Bakın, Asıf Şevket satranç oyununu iyi bilen bir generaldi fakat ondan çok daha üstün, hala Esed’in yanında bulunan Muhammed Nasif Hayırbek vardır. Şu an 80 yaşlarında. Bu kişi hala Esed’in başdanışmanı ve Suriye’deki savaşın baş aktörlerinden birisidir. Perde arkasındaki kişi odur. Bizler, bu oyunu boşa çıkarmak için devrimin başlarında benimsenen dile, sloganlara tekrar dönülmesi için çaba sarfedeceğiz. Bu da bir meydan okumadır.
4 yıl aradan sonra onca şey artık bambaşka bir hal almışken bu zor olmayacak mı?
Bakın, IŞİD ve Nusra’dan halk kopmaya başladı. Özellikle Kobani savaşından sonra IŞİD çok destek kaybetti. Biz bu konuda çok yanıldık. İtiraf ediyorum bunu. Kobani’nin ne Suriye muhalefeti, ne Kürtler ne de IŞİD için stratejik bir yer olmadığı, oradaki savaşın koalisyonun sırf o bölgeye bombardıman yapmasının sonuç vermeyeceğini biz savunuyorduk. Fakat psikolojik olarak IŞİD’e karşı etkisi çok büyük oldu ve Kobani’de kaybettikleri zaman Rakka’da, Deyr Ez-Zor’da çözülmeye başladılar ve birbirleriyle çatışmaya başladılar, çünkü orda gerçekten Kobani onlar için kurulmuş bir tuzaktı.
Kim kurdu bu tuzağı?
Artık tabi ki dediğim gibi bir istihbarat operasyonuydu. Kobani’ye çekildiler, çekildiler, bin kişi vardı ama şu anda Kobani’den gelen haberlere göre IŞİD Kobani’de 4 bine yakın kişi kaybetti.
Suriye ve Irak’ta eş zamanlı olarak IŞİD liderlerinin bir istihbarat operasyonu ile serbest bırakıldığını söylediniz. Bu durumda Kobani’de kurulduğunu söylediğiniz tuzak bir karşı istihbarat operasyonu muydu?
Artık IŞİD’n tek bir istihbarat tarafından yönlendirilmediğini bilmemiz lazım.
IŞİD’i kastetmiyorum. Sahayı domine etmeleri için İran’ın da içinde olduğu bir istihbarat operasyonu ile radikal unsurların hapishanelerden çıkarıldıklarını ve böylece bu radikaller aracılığıyla Suriye devriminin meşruiyetinin yok edilmek istendiğini de söylediniz. Kobani’de IŞİD’e karşı bir tuzak kurulduysa bu durumda bu, İran’ın içinde olduğu bir operasyon değil. Bu tuzağı, yani karşı istihbarat operasyonunu kim kurdu, kim yaptı?
Evet, bir üst akıl var ve hala çıkaramadık.
Ama bu üst aklın İran’ın denetiminde olmadığını düşünüyorsunuz. Doğru mu?
Tabi. Bu, İran’ı da aşan bir üst akıl. Ama bölgeye baktığınız zaman burada bu bölgeden en fazla karlı çıkan kim diye sorarsanız, biraz güneye doğru ilerlediğiniz zaman İsrail’i görürsünüz.
Kobani meselesinde mi İsrail karlı çıktı?
Suriye ve Irak’taki değişimlerden en fazla kendini koruma altına alan İsrail.
Kobani’yi IŞİD için bir tuzak haline getiren ve Kobani üzerinden IŞİD’i gözden düşüren sağlayan akıl. O akıl kim ve bunu hangi amaçla yaptı?
Onu şu anda gerçekten biz muhalefet olarak çözebilmiş değiliz. Ama gidişatın öyle olduğunu görüyoruz. Tabi bu bizim için de bir fırsat penceresi oluşturuyor aslında. Çünkü kucaklayıcı zemin tekrar eski yıllara dönmek istiyor. Suriyelilik, yani milli çatı altında insanlar tekrar toplanmak istiyor. Bunu İslamcısı olsun, normal liberali de olsun, tekrar bir üst kimlik altında birleşelim şeklinde bir eğilim var. Bunu çok iyi değerlendireceğiz.
Rusya’nın muhalifleri ve rejimi Moskova’da müzakere masasına oturtmak için başlattığı toplantılara siz gitmediniz. Şam’daki muhaliflerden büyük katılım oldu mu?
Hayır, onlardan da büyük bir katılım olmadı. Liderleri gitmedi. Moskova’da aslında rejim bazı figürlerle görüştü sadece. Bunlara muhalifler denemez belki de. Hatta hem rejim delegasyonu hem de onlar Moskova’ya aynı uçakla gittiler.
Salih Müslim de var mıydı rejim delegasyonunu götüren uçakta?
Salih Müslim zaten Şam Havaalanı’ndan gidiyor. Gazetecilerin de aktardığı buydu. Yani tek uçakla geldiklerini söylediler. Kaldı ki, Moskova görüşmeleri çok inandırıcı olmadı. Zaten Şam’da görüşüyorlardı. Moskova’da da görüşmüş oldular. Rusya’nın bu hamlesi boş çıktı. Fakat daha sonra Şam’daki muhalefeti oluşturan Ulusal Koordinasyon Komitesi ve Devlet İnşası Akımı bizimle görüşmek istediklerini ve diyaloğa devam etmek istediklerini söylediler. Biz de Şam’daki muhalefet ile de görüşmeye devam ediyoruz. Öte yandan Suriye topraklarında savaşan tugaylarla da görüştük.
Kimlerle mesela?
Şam’da Guta bölgemiz kuşatma altında. Burası alan olarak Şam ilinin yüzde 30’unu oluşturuyor. Bunun için de Ceyş-ül İslam, Ecnad-ı Şam ve diğer bütün gruplarla şahsen görüştüm. Kendileri de bu stratejiyi desteklediklerini dile getirdiler. Bunun için şu anda bunların, Dr. Ahmet Tuma’nın Başbakanlığını yaptığı geçici hükümetin bünyesinde toplanmaları gerekiyor. Hükümette, Savunma Bakanı General Selim İdris ile beraber çalışmaları gerekiyor. Bunu ilke olarak benimsediler. Halep’teki tugaylarla da görüştüm. Güneydeki tugaylarla henüz görüşmedim. Bunun için Ürdün’e gitmem gerekiyor. Fakat Suriye’nin güneyi nispeten çok daha kontrol altında. Şam’a yaklaşmış durumdalar.
Bu durumda Amerika ve İran'ın Ortadoğu'yu paylaşması mı söz konusu?
Öyle görüyoruz. Bu yüzden bu durumdan Suudi Arabistan ve Körfez rahatsız. Bu da bize ayrı bir fırsat penceresi doğuruyor.
Nasıl?
Suudi Arabistan Esed'siz Suriye üzerinde ısrarcı. Katar gibi birçok Körfez ülkesi de çözümün Esed'siz olmasında ısrar ediyor. Fransa da aynı şekilde. Sanki Suriye muhalefetine yeni bir kredibilite veren bir eksen oluşuyor. Türkiye baştan beri Suriye halkına ve devrimine destek veriyor. Almanlar son IŞİD savaşından sonra ortadaki pozisyonlarını biraz daha muhalefet tarafına kaydırdı.
Sahadaki duruma gelirsek...
Muhalefetin itibarını kazanmamız için sahaya dönmemiz lazım. Şu anda maalesef Suriye Koalisyonu olarak az imkanlarla hem siyaset yaptık hem de hizmet götürmeye çalıştık. Burada yetkiler karıştı. Ahmed Tuma başkanlığında 10 bakanlıklı geçiş hükümetini seçtik, hem de hizmet götürmeye çalıştık. Çift başlılık vardı. Ama iş bölümü konusunda mutabakat sağladık. Selim İdris komutanlığı altında tüm kurtarılmış bölgeler Savunma Bakanlığı'na bağlı olacak. Bu şekilde içeriye hizmet götürüp silahlı tugayları tekrar yapılandırdığımız zaman içeride itibarımız artıyor. Biz içeriye yoğunlaştıkça uluslararası arenada da itibarımız artmış olacak. Olası bir çözüm veya iki taraflı müzakere sürecinde biz sahaya dayanmış olarak ortaya çıkacağız.
Cenevre'de rejim muhalefet için "Bizi bir araya getirdiler ama karşımızda oturanlar bir taraf değil. Sahada hiçbir karşılıkları yok" diyordu.
En başta öyleydi, fakat sonra biz Kuzey ve Güney cephesinden oraya adam gönderdik.
Ancak SMDK ve geçici hükümet arasındaki yapısal sorunları nasıl halledeceksiniz? SMDK başkanları ile hükümetin başındaki isimler arasında gergin ve kavgalı bir ilişki vardı. Bunda elbette hangi ülkenin hangi yapıyı kontrol etmeye çalıştığı da etkiliydi.
Değişen ne olacak? Mesela ilk defa SMDK’nın başında doğrudan Suudi Arabistan’a bağlı olmayan bir isim var. Suudi Arabistan artık SMDK ile ilgilenmiyor mu?
Ahmet Tuma da Suudi Arabistan'ın seçimiydi. Maalesef Carba döneminde kazandığımız birçok pozisyonu kaybettik. Genelkurmay çöktü, Carba bir kararla Selim İdris'i açığa aldı. Bize destek veren gruplar Genelkurmay yerine doğrudan gruplara ulaştı. Bu sahanın daha çok bölünmesine neden oldu. Carba ve Tuma anlaşamadı. Tuma çökertilmeye çalışıldı. Maalesef gerek uluslararası gerekse Suriye halkı önünde kazandığımız birçok pozisyonu kaybetmeye başladık. Bu süreç maalesef 1,5 sene kadar sürdü. Ciddi bir süreç. Şu an bunu telafi etmeye çalışıyoruz. Sorunun sebebi tüm yetkilerin tek kişide toplanması isteğiydi.
Tek kişi mi tek ülke mi?
Tek ülkede. Şu an durum çok değişti. Şahsen ben Suudi Arabistan'dan çok ciddi destek mesajı aldım, Katar'dan da aynı şekilde. İlk baştaki algı farklıydı. Bu 1,5 senelik süreçte İran Yemen'e girdi, Bahreyn'de çok ciddi kıpırdanmalar oldu. Mısır'daki karşı devrim hareketi Suudi Arabistan aleyhine oynamaya başladı. Suudi Arabistan şu an tehlike algısını tamamen değiştirdi. Onlar "İslamcılık da tehlike, İran da tehlike. Ama öncelikle savaşılması gereken tehlike İslamcılık değil İran'dır" diye düşünüyorlar. Bu, muhalefet olarak Suudi Arabistan gözünde itibarımızı yeniden kazanmamızı sağladı. Bu özellikle Suudi Arabistan açısından çok ciddi ve radikal bir değişim. Yemen ve özellikle Irak'tan sonra Suudi Arabistan'ın İran'ın elini bükebileceği tek yer Suriye. Burada bizim için fırsat penceresi doğdu. Bunu mümkün mertebe kullanacağız. Buna ek olarak Pentagon'un 500 milyon dolarlık Eğit-Donat programı var. Bundan da yararlanmak için Özgür Suriye Ordusu'nu kullanacağız.
R. Serdar Ataş / AL JAZEERA
RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
Haber Ara