Ünal, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, Başkanlık Sistemi tartışmalarını değerlendirdi. Başkanlık Sistemi tartışmalarının Türkiye gündemine yeni girmediğini, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan beri tartışılan ve Türkiye'nin siyasal sistem sorunu olarak durduğunu söyledi.
"Bizim anayasalarımız darbe anayasaları olduğu için her zaman vesayetçi anayasalar oldu. Anayasaların belkemiğini, omurgasını oluşturan siyasal sistemin ne olacağı tartışması, Türkiye'de hep varola geldi" diyen Ünal, AK Parti olarak hep Başkanlık Sistemi'ni savunduklarını kaydetti.
Konunun bir rejim tartışması olmadığına dikkati çeken Ünal, "Biz bir rejim tartışması yapmıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin rejimi bellidir, Cumhuriyet'tir. Biz üniter devlet-federal devlet tartışması da yapmıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti, üniter yapısını koruyor. Biz bir siyasal sistem tartışması yapıyoruz. 'Türkiye'nin yapısına en uygun siyasal sistem hangisi olmalıdır' tartışması yapıyoruz. Ama muhalefet bunu tartışmak yerine...Israrla bunu Özal'dan beri hep yaptılar. Başkanlık Sitemi denildiğinde bazı mahfiller hemen Başkanlık Sistemi'ni Türkiye'nin eyaletlere bölünmesiyle, diktatörlük arzusuyla, alakasız konularla özdeşleştirerek tartışılmaz hale getiriyor. Halbuki Başkanlık Sistemi, bunların hiçbirisiyle ilgili husus değil, bir siyasal sistem tartışmasıdır" diye konuştu.
-"Türkiye'nin üniter yapısıyla, Cumhuriyet ile ilgili bir tartışma yaşamıyoruz"
Başkanlık Sistemi'nin Türkiye'nin yapısına son derece uygun olduğunu düşündüklerini ifade eden Ünal, şunları kaydetti:
"Keskin kuvvetler ayrılığı dediğimiz, yasama ve yürütme arasında net bir ayırım oluşturan, Parlamento'yu seçmenin seçtiği, yani yasama ve yürütmenin ayrı seçildiği bir sistemi konuşuyoruz. Dolayısıyla bugün Parlamenter sistemde seçmen, yasama organı olan TBMM'yi seçiyor, sonra onun içinden bir yürütme organı çıkıyor. Dolayısıyla eğer bu bir koalisyonsa, yasama organını çalıştıramıyor zaten. Yürütmeyi de icra edemiyor. Eğer koalisyon değil ise güçlü bir tek parti iktidarıysa, bu sefer de yasama organı güçlü tek parti iktidarının gücü altında kalıyor. Oysa biz diyoruz ki yasama organını, TBMM'ni ayrı seçelim, yürütmenin başı olan Başkan'ı ayrı seçelim. Başkan'ın bürokrasisi de Başkan ile birlikte gelsin, Başkan ile birlikte gitsin ve böylece sorumluluk alsın. Şu anda bizim mücadele ettiğimiz, yani yıllardan beri bürokratik devlet yapısı maalesef bu parlamenter sistemin sorunu olarak önümüzde. Bürokrasi öyle bir yapı içinde ki siz bürokratı görevden alıyorsunuz, idari mahkeme kararıyla tekrar geliyor. Dolayısıyla bürokrasi, adeta seçilmiş iktidara 'ben hancıyım, sen yolcusun' muamelesi yapıyor. Mesela ABD'de Başkan ile birlikte 12 bin yeni üst bürokrat göreve başlar, 12 bin eski bürokrat görevden ayrılır. Böylece bürokrasi sorumluluk üstlenir. Sorumluluğunu yerine getirmediği zaman kaybedeceğini bilir.
Biz diyoruz ki yasama ile yürütme organı arasına bir çek-balans, denge sistemi kuralım. Başkan'ın bütçesini Meclis onaylayacak. Başkan'ın belli başlı tasarruflarının onay yeri Meclis olacak. Yürütme organının başı olarak da Başkan'ın bazı yetkileri olacak. Bu ikisi arasında bir denge sistemi kurduğumuz zaman, öbür taraftan zaten bu sistemde baraj olmayacak, yasama organının çok yüksek bir temsil oranı olacak ve bu sayede aynı zamanda çoğunlukçu değil, çoğulcu bir demokratik yapının gerçekleşmesi de doğal olarak mümkün olacak. Başkanlık sistemi denilince hemen insanların aklına Amerika geliyor. 'Başkanlık sistemi varsa, o zaman federatif bir sistem olacak, o zaman Türkiye eyaletlere mi bölünecek' deniyor. Almanya, Şili örneğinde çok farklı...Almanya'da devlet yapısı federaldir ama siyasal sistemi Parlamenter sistemdir. Siyasal sistemi Başkanlık olup, devlet yapısı üniter olan ülkeler de var. O yüzden bunlar birbirinin gerek şartı değil , olmazsa olmazı değil. Türkiye'nin üniter yapısıyla, Cumhuriyet ile ilgili bir tartışma yaşamıyoruz.
Biz yeni Türkiye; yeni Anayasa yapılırken diyoruz ki Türkiye'yi 2023'e, 2053'e taşıyacak, ülkenin hızlı karar almasını sağlayacak, sorumluluğunu üstlenmiş, yasama organı içinde çıkmayan bir yürütme ve bunun başında Başkan'ın seçimle gelmesi gerekir diyoruz. Zaten yeni Anayasa'nın siyasal sistem bölümüne önerimiz Başkanlık'tı."
- "Muhalefetin açıklamaları, siyasal çözüm dili üretmiyor"
Mahir Ünal, AK Parti olarak önceliklerinin 7 Haziran'da yapılacak milletvekili genel seçimlerinde 330'un üzerinde milletvekili sayısına ulaşmak, Anayasa'yı değiştirecek sayıda bir milletvekili oranına ulaşmak ve millete verdikleri yeni Anayasa sözünü tutmak olduğunu söyledi.
Muhalefet partilerinin AK Parti'nin Başkanlık Sistemi'nin başka örneği olmadığı eleştirilerine karşılık Ünal, "Tabii ki Türkiye'ye özgü olacak. Zaten Türkiye'nin temel sorunu, geçmişte Medeni Kanun, Ceza Kanunu gibi yapılan düzenlemelerin kimisinin İsviçre'den, kimisinin Fransa'dan alınmış olması ve yapılan düzenlemelerin özgün olmamasının acılarını yaşamasıdır. Tabii ki Türkiye'ye özgü olacak, Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun olacak. Tabii ki bu ülkenin anayasası, bu ülkede yaşayan insanların iradesiyle ve ihtiyaçlarına uygun olarak yapılacak. Bu ülkedeki insanların inançlarına, kültürüne, geleneğine, medeniyetine uygun olacak tabii ki...Çoğulcu olacak. Bu ülkede yaşayan inanç kesimlerini, etnik yapıyı, temel insan hak ve özgülükleri temelinde temsil niteliğinde olacak. Hiçkimseyi dışarıda bırakmayacak, herkesi kuşatacak ve kapsayacak bir zenginlikte olacak" dedi.
MHP'nin Başkanlık Sistemi'ne karşı çıktığını, ancak Alparslan Türkeş'in tek başkan ve tek Meclis sistemini savunduğunu anlatan Ünal, Türkeş'in "Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk milleti dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde kuvvetli, adil ve hızla icra sistemini uygulamıştır. Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elden toplanmasıyla mümkündür" dediğini hatırlattı.
Ünal, düne kadar kullanılan bu ifadelerin bugünkü MHP'nin aldığı pozisyonla örtüşmediğini, CHP'nin ise her zaman ülkede vesayetin siyaset içindeki temsilcisi olduğunu ifade ederek, muhalefetin bu yöndeki açıklamalarının siyasal çözüm dili üretmediğini savundu.
-"Hangi öneriyi getirsek, muhalefet bu öneri üzerinde bize saldırmayı tercih ediyor"
Türkiye'nin artık eski sıkıntılarından kurtulup güçlü bir sistem kurması, bir hukuk devleti ve çoğulcu demokrasi inşa etmesi gerektiğini belirten Ünal, "Biz bunun çözümünün de Başkanlık sistemi olduğunu söylüyoruz. Karşımıza çıkan muhalefet, başka bir çözüm önerisi söyler. Der ki 'ben de çözümün Başkanlık Sistemi değil de yarı başkanlık sistemi ya da rasyoneliz edilmiş, iyileştirilmiş Parlamenter sistem olduğunu düşünüyorum' ve bunu tartışırsınız. Ama muhalefet bunları konuşmuyor, tartışmıyor. Muhalefet inanılmaz bir kin ve nefret diliyle karşı çıkıyor, saldırıyor, insanları sokağa çağırıyor. Bunun adı siyaset değildir. Böyle bir siyaset olmaz. Maalesef konuşamıyoruz, diyalog zemininde tartışamıyoruz. AK Parti olarak hangi öneriyi getirsek, bunun üzerinden konuşmak yerine, muhalefet bu öneri üzerinde bize saldırmayı tercih ediyor. Öneriler üzerinde siyasette müzakereler olur, konuşmalar olur ama muhalefet maalesef bir siyasal muhalefet gibi davranmak yerine, karşıt düşmanlık motivasyonuyla hareket ediyor. Bu da onların ne kadar acziyet içinde olduklarını ve siyaset olarak ne kadar zavallı durumda olduğunu gösteriyor. Çünkü çözüm üretemiyorlar" diye konuştu.
Seçimlerde Anayasa'yı değiştirecek yetkiyi aldıktan sonra Anayasa'yı milletle birlikte değiştirmeyi hedeflediklerini anlatan Ünal, Anayasa Uzlaşma Komisyonu aracılığıyla halkın nasıl bir anayasa istediğine yönelik bir kanaatin TBMM'de oluştuğunu hatırlattı.
Ünal, "Bundan sonrası artık Anayasa'yı yapacak bir irade ortaya koymaktır. Anayasa'yı yapacak iradeyi ortaya koyduktan sonra geriye kalan yapım tekniğidir. Anayasayı hukukçular yapmaz, Anayasa milletin ihtiyaçlarına göre yapılır, hukukçular sadece Anayasa yapım tekniğine uygun şekilde kaleme alırlar. Kaleme alırken de Türk dilinin ustalıkları kullanılsın diye edebiyatçılar, Türk dili uzmanları devreye girer. Ortada darbe Anayasası'nın ruhu var. Sürekli olarak o Anayasa'nın ruhuna referans olarak sunulan ve milleti değil, bürokratik vesayeti alan akıl var. Anayasamızın ruhunu bu milletin ruhu oluşturmalı. Anayasa'nın ruhunu eğer kendi vesayetlerini korumak için darbecilerin üflediği ruh oluşturacaksa bu olmaz" dedi.