Mehmet Muş, AA muhabirine gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bank Asya yönetiminin TMSF'ye devrinin teknik ve hukuki bir süreç olduğunu vurgulayan Muş, bankayla ilgili sürecin, bankanın ortaklık yapısına ilişkin bilgi, belge ve dokümanları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'na (BDDK) teslim etmemesiyle başladığını ve BDDK ve TMSF'nin de kanun ve mevzuattan aldıkları yetkiyle söz konusu bankanın yönetimine el koyduğunu söyledi.
BDDK ve TMSF'nin bankayla ilgili yasal mevzuatlar uyarınca yaptığı işlemi siyasi iktidara ve bir partiye bağlayanın algı operasyonu olduğuna işaret eden Mehmet Muş, "İnsanları alıp, ellerine bayraklar verip şubeler önünde toplamak, oradan mesajlar atmak, oradan bir kampanya yürütmeye çalışmak akıl almaz bir şey. Eğer Türkiye'de kurumlar görevlerini yapmaya kalktıkları zaman böyle algı operasyonları yapılacaksa, işin içinden kimse çıkamaz. Bu tamamen teknik ve hukuki bir süreçtir, kendi mecrasında yürümektedir. Bunun ne partiyle ne hükümetimizle en ufak ilişkisi yoktur, böyle bir ilişki kurmaya da kimsenin hakkı yoktur" dedi.
Mehmet Muş, ekonomiyle ilişkili kurum ve kuruluşlarda da paralel yapıyla mücadelenin kararlılıkla devam ettiğine işaret ederek, "Bu yapı her nereye sızmışsa temizlenecektir. Hangi kurumun içerisindeyse bunlar, tamamen temizlenip, sökülüp atılacaktır devletin içerisinden. Bununla ilgili parti ve hükümet olarak kararlılığımız çok nettir, açıktır. Böyle bir yapılanmaya da bir daha asla ve asla biz müsaade etmeyiz, etmeyeceğiz" diye konuştu. Muş, emniyet teşkilatı içerisindeki paralel yapıyla ilgili hukuki sürecin başlatıldığını, bazı emniyet mensuplarıyla ilgili de mahkemelerin kararlar aldığını anımsatarak, paralel yapıyla mücadelenin hukuk içerisinde ilerleyeceğine vurgu yaptı.
-Başkanlık sistemi
Başkanlık sistemi hakkındaki görüşlerini de belirten AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Muş, başkanlık sisteminin siyasi istikrarın yanı sıra ekonomik istikrarı da sağlayacağını söyledi.
"Biz 'başkanlık sistemi tartışılsın' diyorken bunu kendimiz için, partimiz için istemiyoruz, bunu Türkiye Cumhuriyeti için istiyoruz" diyen Muş, "Başkanlık sistemiyle çok daha güçlü bir siyasi istikrar oluşuyor, çok daha hızlı karar alınıyor, kuvvetler ayrılığı çok daha belirgin ortaya çıkıyor, parlamentonun denetim etkisi çok daha güçlü temsil ediliyor. Bunlar hep Türkiye'nin lehine, Türkiye'yi 2023, 2053 hedeflerine taşıyabilecek olan unsurlar anlamında değerlendirdiğimizde başkanlık sistemi bunu çok daha hızlı bir şekilde hayata geçirebileceğimiz bir hükümet modelidir, bir yönetim şeklidir" değerlendirmesinde bulundu.
Mehmet Muş, AK Parti'nin 12 yıldır iktidarda bulunduğunu, 13'ncü genel bütçesini yaptığını ve bu sürede Türkiye'nin makro ekonomi anlamında çok ciddi başarılar elde ettiğini anlatarak, şöyle devam etti:
"Bütçesi 4 kat büyümüş, milli geliri 4 kat artmış, kişi başına milli geliri 11 bin dolarla çıkmış bir Türkiye var. Faizin yüzde 60'lardan nerelere indiği ortada, enflasyonun nerelere indiği ortada, cari açık ve bütçe açığında ülkenin nereye geldiği ortada, yüzde 1,4 gibi bir oranda. Türkiye'nin toplam borcunun milli gelire oranı yüzde 74'ten yüzde 32 seviyesine düşmüş durumda. Tüm bu göstergeleri aldığınızda Avrupa'da hakikaten Maastricht kriterlerini yakalayabilen ender bir kaç ülkeden bir tanesi Türkiye. Bunları nasıl başarabildik? Elde ettiğimiz siyasi istikrarla bunu başardık. 90'lı yıllardaki 3 aylık, 10 aylık hükümetler, azınlık hükümetleri, dışarıdan desteklenen hükümetlerin neticesi Türkiye için kayıp oldu. 2001 yılında 90'lı yıllardan itibaren yazılan kamu bankalarının görev zararları ve özel bankaların batmasıyla beraber Türkiye'nin sırtına çok büyük bir fatura yüklendi. Bütün bunlar siyasi istikrarsızlıktan dolayı ekonomik anlamda ortaya çıkan maliyetlerdir. 2001 krizinin bugün itibariyle Türkiye'ye maliyeti, 2014 yılının Haziran rakamlarına göre 525 milyar liradır. Türkiye'nin toplam borcu 600 milyar lira gibi bir rakamdır ve bunun 525 milyar gibi bir rakamı sadece oradaki kamu bankalarının görev zararları ve özel bankaların fono devredilmesinden kaynaklanan sıkıntıdan gelmektedir. Sadece ekonomik anlamda bile siyasi istikrarsızlıkların Türkiye'ye maliyeti ortadadır. Bugün eğer bir başarı varsa parlamenter sistem içerisinde AK Parti'nin yakaladığı siyasi istikrardır. Başkanlık sistemiyle bu siyasi istikrarın sürmesi hedefleniyor. Siyasi istikrar da ekonomik gelişmişliği beraberinde getirir."
Muş, bazı çevrelerin başkanlık sistemine ilişkin görüşleri çarpıtarak konuyu rejim tartışmasına dönüştürdüğüne de işaret ederek, "Başkanlık sisteminin rejimle alakası yok. Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi bellidir, cumhuriyettir. Bu bir hükümet etme, yönetim şeklidir. Bunu da birbirinden ayırmamız gerekir" dedi.
Başkanlık sistemini başarıyla uygulayan ülkelerin incelenerek, Türkiye için bir model oluşturulabileceğini ifade eden Muş, dünyadaki uygulamalara, Türk yönetim geleneği, örf ve adetlerinden de yararlanılarak son şekli verilmiş bir başkanlık sistemi modeli kazandırılabileceğini kaydetti.
-Ekonomik dönüşüm paketi
Mehmet Muş, hükümetin ekonomi politikasına katkı sağlamak amacıyla hazırlanan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından açıklanan ekonomik dönüşüm paketine ilişkin de "Bunlar Türkiye'nin ikinci atılım dönemi olacaktır. İlk dönemde bizler Türkiye'de mali, bütçe ve makro dengeler anlamında Türkiye'yi belli bir noktaya getirdik, ikinci atılım döneminde de dönüşüm programlarını uygulamayla çok daha güçlü bir noktaya geleceğiz" değerlendirmesinde bulundu.
Ekonomik dönüşüm programı içerisinde yaklaşık bin 250 eylem planı bulunduğunu ve her birinin çok iddialı planlar olduğunu belirten Muş, ekonomik dönüşüm programının hayata geçirilmesiyle Türkiye'nin üretim kabiliyetinin, rekabet etme gücünün büyük bir sıçrama yaşayacağını, Türkiye'nin ekonomisiyle dünyada farklı bir yer alacağını söyledi.
Muş, dönüşüm programlarının üretimde verimlilikten enerjiye, sağlıktan Türkiye'nin rekabet etme gücüne, sosyal ve aile hayatına kadar çok farklı alanları kapsadığını anlatarak, ekonomik dönüşüm programının "seçim yatırımları" olarak yorumlanmasına da tepki gösterdi. Mehmet Muş, şöyle devam etti:
"Dönüşüm programını 'seçim ekonomisi' olarak nitelemek tuhaf bir şey. Sosyal politikaları şimdi uygulamaya başlamadık ki iktidara ilk geldiğimizden beri sosyal politikaları uyguluyoruz. 2014 yılında iki seçim atlattık, bütçe açığımız nedir? Öngörülenin altında, yüzde 1,4. Seçim ekonomisi uygulanmış olsaydı öngördüğümüzün çok daha üstünde bir bütçe açığıyla bütçeyi kapatmış olurduk. AK Parti iktidarı olarak hiçbir dönemde 'seçim ekonomisi' diye bir tabiri kullanmadık, böyle bir fiilin içerisinde olmadık. 2015'te Haziran seçimleri olacak, şimdi de bütçe ve diğer uygulamaların hiçbirinde seçime yönelik bir hamle göremezsiniz.
Bu açıklanan programlar seçim ekonomisinden ziyade, ekonominin üretim kabiliyetini, gücünü çok daha artırma noktasında önemli adımlar. Aile ile ilgili açıklanan adımlar ise aile yapımızı daha da güçlendirmek, nüfusumuzun dinamik kalmasını teşvik edecek uygulamalardır. Bugün Türkiye'nin nüfusu 77 milyon civarında, nüfus artış hızında yavaşlama var. Bizim ekonomi büyüklüğümüzü artırmak, koymuş olunan hedeflerin yakalanması için nüfusun hep genç ve dinamik kalması gerekiyor. Bunlar dinamik nüfusu teşvik etmek için açıklanan paketler."
Mehmet Muş, AK Parti Genel Merkez Ekonomi İşleri Başkanlığı olarak bakan ve milletvekillerinin katılımıyla gerçekleştirdikleri istişare toplantılarının da çok verimli geçtiğini, ekonomiyle ilgili bakanların çalışmalarını anlattığını, milletvekillerinin bunlara ilişkin fikirlerini açıkladığını söyledi. Muş, toplantıların sonuçlarının raporlaştırıldığını, sonuçların Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre seçim beyannamesinde yerini alabileceğini kaydetti.