'Taahhütler kayda alınsın'
HDP'li Baluken, Öcalan'ın '1 Eylül'de vereceği mesaj Türkiye'nin demokratik geleceği ve Ortadoğu barışı için önemli' diyor. Çözüm sürecinde 'müzakere' aşamasına geçileceğini belirten Balüken, müzakerelerin yazılı anlaşma haline gelmesini istiyor.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-08-29 09:22:47
İmralı, Kandil ve Hükümet üçgeninde görüşmeler yürüten HDP heyetinden İdris Baluken, 'müzakere aşamasına' geçilmeden, son aşama olan silahların bırakılması ve eve dönüşlerin tartışılmasının doğru olmadığını söyledi. Silah bırakmanın PKK'nın tamamen silah bırakması olarak değil, Türkiye’de silahlı mücadelenin sona ermesi olarak algılanması gerektiğini de anlattı.
Öcalan'ın durumunda iyileştirme beklediklerinin altını çizen Balüken 'Kürt halkı Hükümetin bu konudaki samimiyetini, sayın Öcalan’ın durumu üzerinden takip ediyor' dedi.
1 Eylül ne anlama geliyor çözüm süreci açısından?
Yaptığımız son görüşmede Sayın Öcalan’ın, '30 yıllık savaşın demokratik müzakere ile çözüm aşamasında olduğunu' belirtmiş olması hem de Hükümet cenahından gelen yol haritası ve gerekli adımların atılacağı beklentilerinin oluşmuş olması bu 1 Eylül’ü daha farklı bir konuma getiriyor. Biz bu 1 Eylül’de Sayın Öcalan’ın ortaya koyacağı mesajın Türkiye’nin demokratik geleceği ve Ortadoğu barışı için önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak bunun için bazı mekanizmaların hızla oturtulması gerekiyor.
Bu mesajın içinde silah bırakmadan, eve dönüşlere kadar kapsamlı bir çağrı olacak mı?
Bir beklentiden bahsediyoruz, 1 Eylül’de Sayın Öcalan bir mesaj yollar, bir mektup yollar bilgisine sahip değiliz. 1 Eylül’e kadar tekrar adaya gidip gitmeyeceğimizi de bilmiyoruz. Olması gereken müzakere trafiğinin hızlanması ve derinlikli müzakerelerin başlaması. Şüphesiz ki bu süreç başlarsa Sayın Öcalan tarafından ortaya konulacak mesaj, önümüzü görme açısından gerçekten son derece anlamlı bir yol açar düşüncesindeyiz. Biz, sizin belirttiğiniz hususları şu anda tartışma aşamasına gelmemişiz. Geri çekilme veya silahların tamamen bırakılması, silahlı güçlerin toplumsal yaşama dahil olması, bugüne kadar hükümet ile yaptığımız görüşmelerde masaya yatırılmış konular değil. Bahsettiğiniz tüm çalışmalar üçüncü aşamanın adımları, biz şu anda ikinci aşamaya geçmenin çabası içerisindeyiz. Biz şu an ikinci aşamaya geçemedik. İkinci aşama bahsettiğimiz derinlikli müzakereye geçiştir.
Derinlikli müzakere ile tam olarak kastettiğiniz nasıl bir sistem?
Derinlikli müzakere dediğimiz şey, artık tarafların konu başlıklarını masaya yatırıp uzman heyetlerle birlikte çözüme yönelik bir tartışma ortaya koymasıdır. Bunun koşulları var. Kayıt altına alınmasından tutun, bunların arşivlenmesine kadar. Karşılıklı anlaşıldığının taraflar arasında güvence altına alınması da bunun içinde.
Nasıl güvence altına alınacak, yazılı bir anlaşmadan mı bahsediyorsunuz?
Evet yazılı olabilir, farklı yöntemler olabilir. Ayrıca bu süreci takip edecek bağımsız bir kurulun oluşturulmasına kadar farklı mekanizmalara ihtiyaç var. Böyle bir aşamada ancak biz müzakere aşamasına geçildiğini kabul edebiliriz.
Kayıt alınmasından tam olarak beklentiniz nedir?
Burada kastımız toplantıların dinleme cihazları ile toplantıların tutanak altına alınması değil elbette. Taraflar hangi konularda uzlaşmaya varmışlar, hangi başlıklarda ne gibi ilkeler ortaya konmuş, hangi taahhütler dile getirilmiş. Bunların kayıt altına alınması.
Yol haritasında yer alıyor mu bu beklentileriniz?
Bize şu ana kadar yol haritası konusunda herhangi bir ayrıntı verilmedi. Hükümetin yol haritasının ne içerdiğini, tarafların hangi adımlarda bisikleti yürüteceğini bilmiyoruz. Ancak şöyle bir durum var, öncelikle ilkelerin oluşturulması lazım. Bu ilkeler ve mekanizmaların doğru oturtulmasıyla biz yol haritasının rahatlayacağını düşünüyoruz.
Ne gibi mesela?
Örneğin İzleme Kurulu bu süreçte yol haritasından bağımsız olarak, sürecin en başından bu yana olması gereken bir mekanizma. Bugüne kadar bazı çok ciddi sıkıntılar oldu. Bir İzleme Kurulu’nun olması durumunda tüm bu sıkıntıları aşmak çok kolay olabilirdi. Bunun güvence altına alınmış ilkeler ve mekanizmaların sağlıklı yürüyüp yürümediğini gözlemleyecek bir hakem heyeti olarak tanımlanması lazım. Ve her iki tarafın da İzleme Kurulu’nun zaman zaman ortaya koyduğu uyarılar doğrultusunda yaptıkları yanlışlardan vazgeçmeleri lazım. Akil İnsanlar’da hükümet daha çok bir PR çalışması yapan ve biraz da kendini rahatlatan bir mekanizma olarak bunu aldı. Biz başından beri bunun çok doğru bir mekanizma olmadığını söylemiştik. İzleme Kurulu konusunda bizce tamamen Akil İnsanlar’dan oluşması doğru değil, Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri içermesi lazım. Bu İzleme Kurulu, Sayın Öcalan ile de rahatlıkla görüşebilmeli, kapsamlı çalışmalar yapabilmelidir.
Öcalan’ın koşullarında bir değişiklik gerektiriyor mu bu yeni sistem?
Olması gerekir. Çünkü Sayın Öcalan’ın istediği avukatlar olabilir, toplumda fayda getireceğine kanaat getirdiği heyetler olabilir, bunlarla görüşebilmesi gerekiyor. Müzakereden bahsedeceksek, müzakerenin bir tarafının son derece kısıtlı olan koşullarını ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Kendisinin böyle bir beklentisi var mı?
Olması gereken bir durumdur. Kendisine böyle bir taahhüdün verildiğini, Sayın Öcalan bize dile getirmedi. Ama tüm bileşenlerin beklentisi budur. Aslında Kürt halkı Hükümetin bu konudaki samimiyetini, çözüme yönelik perspektifini de daha çok sayın Öcalan’ın durumu üzerinden takip ediyor. Sayın Öcalan’a yaklaşım aslında Kürt meselesine yaklaşımı ifade ediyor. Sayın Öcalan kendi düşüncelerini kamuoyuna rahat aktarmadığı zaman Hükümetin samimiyeti konusunda kuşkular oluşuyor.
HDP kanadında sıkça dile getirilen bir beklenti var, o da Öcalan’ın 2015’te serbest kalacağı yönünde. Sizce bu beklenti gerçekçi mi?
Sayın Öcalan hiçbir görüşmemizde kendi özgürlüğüyle ilgili bir gündemi konuşmamıza izin vermedi. Biz bu yöndeki beklentileri aktarmamıza rağmen kendisi sorunun halkın özgürlüğü olduğunu, bunu sağlamanın çabası içinde olduğunu ifade etti. Kendisi, 'Ben burada özgür bir bireyim. Özgür bir birey olmasaydım, devlet benimle masaya oturmazdı. Müzakere etmezdi, özgür düşünmeyen birisiyle müzakere gelişmez.' diyor.
Yol haritası konusunda ayrıntı yok dediniz ama Kandil ve Avrupa ile doğrudan görüşme çok dillendiriliyor. Bu nasıl olacak?
Genel müzakereleri Sayın Öcalan zaten yürütüyor ama pratikte bakarsanız tarafların birbirini suçlayan, şiddete, can kayıplarına varan bazı durumlar ortaya çıkıyor. Doğrudan bir temas, bu pratik sorun alanlarını ortadan kaldırmak açısından önemli. Diyoruz ki süreç ilerledikçe süreci bozmak isteyenler tarafından daha güçlü yükleneceklerdir. Bu şekilde pratik temas sahaları bu bahsetmiş olduğumuz temasları ortadan kaldırmak için önemli. Beşir Atalay, bu süreçte en önemli aktörlerden biri ve kendisi KCK ile direk görüşebileceklerini açıkça deklare etti. Bizim Kandil’deki görüşmelerimizde de KCK Başkanlık Konseyi yetkilileri de böylesi bir mekanizma arayışına kapalı olmadıklarını ifade ettiler. Dolayısıyla bunun hayata geçmemesi için biz bir neden görmüyoruz.
Eve dönüşler ile ilgili oradaki genel hava ne?
Bu süreci çok gerçekçi ele almak veya bir takım adımlar üzerinden tartışmak önemli. Şu anda kamuoyunun tartıştığı şeylerin çoğu üçüncü aşamada olması gerekenler. Oysa ki biz daha ikinci aşamayı geçmeden, bu çetin yolu tamamlamadan, üçüncü aşamanın gereklerini konuşmadan bunları konuşmak Sayın Öcalan’ın da ifade ettiği gibi arabayı atın önüne koymak olur.
Silah bırakma beklentisi, bölgedeki durum açısından gerçekçi mi?
Bence Türkiye’nin de beklentisi Türkiye’de bu silahlı mücadele döneminin kapanmasıdır. Gerçekçi düşünmek gerekirse şu anda hem Güney Kürdistan’da hem Rojava’da çok kapsamlı bir savaş var. Şüphesiz ki oradaki gelişmelere göre bazı şeyler tartışılır. Ancak bizim için önemli olan Türkiye’de silahların yerine demokratik siyasetin öncelenmesidir. Şu anda Kürt hareketine 'silahlarınızı tamamen bırakın, sizi katledecek saldırılara kendinizi tamamen açın, katliam tehlikesine karşı kayıtsız şartsız bir şekilde pasif bir tavır ortaya koyun' beklentisinde olmamamız gerekiyor.
Ama bu durumda da elinde hâlâ silah olan bir PKK, Türkiye için bir tehdit olarak kalmaya devam etmiyor mu?
Hayır, bu süreç tarihi bir Kürt -Türk ittifakını öngörüyor. Belki de yüzlerce yıl sürecek bir stratejik işbirliğini öngörüyor. Bizim çözüm sürecinden anladığımız budur. Dolayısıyla halkların demokratik, ulus perspektifi içinde birbirlerinin farklılıklarına saygı duyarak yaşamasının önünü açan bir süreçtir. Dolayısıyla biz, gelişecek bu süreçten sonra Türkiye için bir tehdit algısı olabileceğini düşünmüyoruz. Daha önce Türkiye bu şekilde kodlandığı için çok büyük yanlışlar yaptı. Suriye politikası çizilirken bir yönüyle Esad’ın tamamen gitmesi istendi, bir yönüyle de daha çok Kürtlerin bir hak kazanmaması, Kürtlerin bir tehdit olarak görülmemesi için bir takım ilişkilere girdi.
Davutoğlu’nun Başbakanlığına nasıl bakıyorsunuz?
Biz bu süreci çok bireyler üzerinden tanımlamanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Aktörler değişebilir, kişilerden bağımsız olarak bu sürecin devam etmesi gerekir. Sayın Davutoğlu'nu, bizler çok sert eleştirdik. Sayın Davutoğlu, anti-Kürt bir politikanın Ortadoğu’da Türkiye’ye kazandırmayacağını, birkaç yıl içinde en fazla tecrübe etmiş kişidir. O nedenle bizim Sayın Davutoğlu’ndan beklentimiz bugüne kadar yapılan yanlışlardan ders çıkarması ve bundan sonra Ortadoğu’da olması gereken ilişkilerin oturtulması konusunda bu deneyimlerinin kullanılmasıdır. Bir diğer önemli bir husus da şudur, Sayın Davutoğlu global bir Kürt politikası yerine birkaç Kürt partisi, Kürt hareketi Güney Kürdistan üzerinden şekillenen bir Kürt politikası götürdü. Bu doğru değil. Her dört parçadaki Kürtlerin durumu mutlaka gündemde olmalı, örgütlü Kürt güçleri gözönünde bulundurulmalıdır.
Gonca Şenay / Al jazeera
SON VİDEO HABER
Haber Ara