Ali Bulaç'tan Ayşe Hür'e kırmızı kart!
Ali Bulaç: Yazı yazdığı namaz vaktine kadar 101.425 kere 'ezanla ibadete davet edildiğini, lafzın gelişinden -sanki- ezanla bezdirildiğini ima ediyor. Dahası konuyla ilgili olmadığı halde bu dramatik tacize dokuz yıldır iktidarda olan 'İslamcı bir parti'nin yönettiği bir ülkede maruz kalıyormuş. Bu duygu ve düşüncede olan biri Kur'an ve İslamiyet konularında nesnel, adil ve güvenilir olabilir mi?
14 Yıl Önce Güncellendi
2011-10-15 15:35:03
Ayşe Hür, Kur'an'ın sıhhati konusunda yazdıklarının hatasını kabul edip bir miktar hicab duyacağına, işin hakikat ve ilim değeriyle ilgisi olmayan ve tamamen bu dine duyduğu öfkeden kaynaklanan hamlelerine bir yenisini daha ekliyor.
Belirtmek gerekir ki oryantalistlere ve deistlere bu yönde iddialarda bulunma fırsatını veren Müslüman bilginlerin hakikate olan derin saygılarının bir gereği olarak Kur'an'ın sıhhati dahi söz konusu olsa, zamanında yazılıp söylenmiş "şaz ve kıyle" mahiyetindeki görüşleri kitaplarına almış olmalarıdır.
Bilgi yönünden zayıflığına rağmen cesaret gösterip ahkam kesen bayanın "dine duyduğu öfke" tabirini bir suçlama olarak kullanmıyorum.
Şu satırlar onun: "Yüzde 99'u Müslüman olan ve son dokuz yıldır İslamcı bir parti tarafından yönetilen bir ülkede yaşayan bir yazar olarak 55 yıl yedi aylık hayatımda (okulda, yolda, televizyonda, gazetede) ne kadar çok İslami propagandaya maruz kaldığımı tahmin edebilirsiniz. Örneğin Kemalist rejimin pozitivizmine (!) rağmen, hayatım boyunca tam 101.425 kere ezanla ibadete davet edildiğimi hesapladım. Üstelik son 10 yıldır camili bir sitede oturduğum için daveti bilmem kaç desibellik mikrofonlardan haykıran, usulden nasibini almamış müezzinlerden dinledim." (Taraf, 9 Ekim 2011)
Kur'an'a "deist itirazlar" başlığı altında yazdığım dört yazıda (Zaman, 22, 24, 26, 29 Eylül 2011) Kur'an'ın sıhhatine ilişkin temel itirazın Kitap ehli din adamlarından, ateist, agnostik ve özellikle deist oryantalistlerden ve bunların etkisinde İslamiyet'e husumet içinde olanlardan geldiğini yazmıştım.
Hür'ün 'deist' olduğunu düşünüyordum, çünkü Kur'an'ın kendisine vahyedilen Hz. Peygamber (s.a.)'in mutahhar zevcesi ve mü'minlerin annesi, müçtehit Hz. Aişe (r.a.)'nin 'ismini' taşıyordu.
Meğer hâlâ yeterince 'pozitivist' olmadığı için -pozitivizmin hemen sonuna (!) işaretini koymuş- toplumu yüzde 99 Müslüman tutan Kemalizm'in beceriksizliğinden pek mustaripmiş.
Yazı yazdığı namaz vaktine kadar 101.425 kere 'ezanla ibadete davet edildiğini, lafzın gelişinden -sanki- ezanla bezdirildiğini ima ediyor. Dahası konuyla ilgili olmadığı halde bu dramatik tacize dokuz yıldır iktidarda olan 'İslamcı bir parti'nin yönettiği bir ülkede maruz kalıyormuş. Bu duygu ve düşüncede olan biri Kur'an ve İslamiyet konularında nesnel, adil ve güvenilir olabilir mi?
Bu satırlar tek parti dönemini yaşamış bizleri fazlasıyla kaygılandırmaya yeter. Müslüman bir ülkenin kendi dinini tebliğ ve anlatmasını 'propaganda' niteleyen, ezanı taciz yöntemi görüp elinden gelse yasaklayacak olan bu bayanın kafasında bize biçtiği rejimi tasavvur edin.
Bu yazıyı okuyan bir Azeri okurum bana şunları söyledi: "Bizim Sovyet Rusya'da yaşadığımız musibet tam da buydu." Allah'ın izniyle Mehmet Akif'in "Şehadetler ki bu dinin temeli" dediği ezan her gün beş defa namaza ve kurtuluşa davet edecektir. Günün her anında Allah'ın adı yeryüzünde zikredilecektir ve bu kıyamete kadar sürecektir. "Ondan sonrası"nı ise ezanlardan rahatsız olanlar düşünsün.
Ezanlar konusunda bu kadar hassas olan bizler, Hıristiyanların kilise çanları ve Musevilerin ibadete davet hakları konusunda da hassas olmaya devam edeceğiz. Pozitivistlere, deistlere ve Sovyet tipi rejim heveslilerine karşı Kitap ehlinin temel hak ve özgürlüklerinin savunucusu olacağız. Dinimizin emri budur, bize yaraşan da budur.
Ayşe Hür'ün, internet sitelerinden, sağdan soldan gelişigüzel devşirdiği temelsiz iddialarına benim yönelttiğim iki eleştiri vardı. Bunlardan kaçamaz.
İlki saydığı isimlerin hiçbiri vahy kâtibi değildir. M.Ö. yaşamış Bel'am'ı, Efendimiz'i küçük yaşında görmüş Bahira'yı ve diğerlerini getirip vahy kâtibi diye gösterip de sonra "pek de mühim olmayan" bir hata deyip işin içinden sıyrılamazsınız.
Bir üniversitede görevli olsaydınız sizi orada bir gün tutmazlardı. "Kıraat farkı"ndan da "farklı Kur'anlar" teorisine mesnet çıkaramazsınız, bu da diğeri kadar vahim bir hatadır. Bu o kadar basit değil.
Çeşitli kaynaklardan derlenen iddialara mesnet teşkil eden bilgilere gelince, bunların İslami kaynaklardaki hakikat değerini pazartesi günü yazacağım inşallah.
* * *
Geçen yazıda "oryantalistlere ve deistlere Kur'an'ın metin sıhhati konusunda icmaa aykırı iddialarda bulunma fırsatını veren Müslüman bilginlerin hakikate olan derin saygılarının bir gereği olarak zamanında yazılıp söylenmiş 'şaz ve kıyle' kabilinde görüşleri kitaplarına almış olmaları" olduğunu söylemiştik.
Bunun ne anlama geldiğini anlatıp son noktayı koyalım.
Genel kabule veya kurala aykırı kelimelere, rivayet ve görüşlere "şaz" denir. Şaz görüşler dilde, hadiste, kıraatte ve herhangi bir konuyla ilgili bilgi ve haber aktarımında söz konusu olabilir. Şaz görüş, bilgi ve haberlere kaynaklarda yer verilir, lüzumu halinde kritik edilir, ama bunlarla amel edilmez, herhangi bir yargıda referans alınmaz.
Şaz rivayetler kıraat farklılıkları ve Kur'an'ın toplanması için de söz konusu olmuştur. Genel kabul gören görüş "yedi kıraat" farkıdır, "on kıraat" da reddedilmiş değildir. Yedi veya on kıraat, değil "farklı Kur'anlar"a farklı mezhep veya dinin usulüyle ilgili farklılığa da mesnet teşkil etmiş değildir. Mesela en esaslı iki ana akım sayılan Sünni mezhepler ile Şia arasında -gerek itikat ve kelamda, gerekse fıkıhta- ortaya çıkan farklı görüş ve içtihatlar, "farklı Kur'an metinleri"nden değil, sübutundan kimsenin şüphe etmediği nasslar üzerindeki yorum, tevil ve içtihat farkından kaynaklanır. Sübutunda ihtilaf olmayan nassın delaleti farklı içtihatlara yol açabilir. Bu aynı metnin birden fazla (çoğul) okumaya tabi tutulması demektir ki, epistemolojik ve fıkhi çoğulculuğun esası budur.
Dinin füruları dışında iki ana akım arasında -bana göre pek de önemli sayılmayan- usul farkının dahi mesnetleri bu mahiyettedir. Sünnilik ile Şiilik arasındaki fark, Hıristiyanlıktaki Katolik, Ortodoksluk ve Protestan mezhep farkından tamamen ayrıdır; Hıristiyanlıkta mezhep farkı neredeyse "din farkı"dır; Sünnilik ve Şiilik ise aynı dinin çatısı altında vücud bulur. Sünni ve Şiiler yanında Zahirileri, Zeydileri ve İbadileri de aynı çatı altında birleştiren ortak ve değişmez payda Kur'an-ı Kerim'dir. Birçok konuda farklı yorum ve içtihatları olan İslam mezhepleri arasında Kur'an konusunda en ufak bir ihtilaf ortaya çıkmamıştır ki, bu ümmetin icmaıdır.
Durum böyle olmakla beraber İslam bilginleri kıraat konularında tarihte beyan edilmiş şaz rivayet ve iddialara kitaplarında yer vermiş, bunların kritiğini yapmışlardır, sebebi, gerçeği şüphe ve tereddütlere karşı korumaktır. Bu yalan yanlış da olsa aykırı rivayetlerin ancak zikredilmesi durumunda gerçeğin ortaya çıkmasını zorunlu kılan ilmi araştırma ilkesine, yani hakikati arama çabasına olan sadakate işaret eder. Böyle yapmasalardı, biri çıkar -bugünkü bazı modernist ilahiyatçıların yaptığı gibi- 'saklanmış bir görüş'ü bir keşifmiş gibi ortaya çıkardığı iddiasında bulunurdu.
"Şaz görüş ve rivayetler" yanında "kıyle" türünden söylentiler de vardır. Kıyle "Şöyle de denmiştir, bu konuda ilmi değeri olmayan şu söz de söylenmiştir" kabilinden şeylerdir. Dikkatlice araştırıldığında oryantalistlerin İslam inancına ve Müslümanların genel kabullerine aykırı olarak öne sürdükleri iddiaların çoğu, şaz ve kıyle kabilinde bilgi ve marjinal haberleri cımbızla bulup çıkarmaları, akademik araştırma merceği altına alıp büyütmeleri, böylece İslam'dan neş'et eden kurucu bilgi ve kök fikri sarsmaya yeltenmelerinden ibaret olduğu görülür. Kur'an'ın sıhhati konusunda uyandırılmak istenen bilumum şüphe ve tereddütlerin de esası budur; bunların ne ilmi ne hakikat değeri vardır.
Müslümanların tarihte kabul ettiği epistemoloji ve muteber saydıkları usul (metodoloji) açısından "icma" bağlayıcılık değeri olan ittifaktır. Bütün mezheplerin üzerinde icma'a vardıkları konu Kur'an'ın ilk indirildiği gibi, değişmeden, tahrifata uğramadan, eksik veya fazlalığa maruz kalmadan bugüne kadar tevatüren bize gelmiş olmasıdır. Bu Edille-i şer'iye'nin dört ana kaynağından biri olan icmadır. İcmaı ise ne haber-i vahid hükmündeki sahih haber ve nakiller, ne şaz veya kıyle hükmündeki görüş ve söylentiler bozar. Oryantalistler ve deistler işte ümmetin icmaını bozup hükümsüz bırakmak istemektedirler.
* Zaman
Ayşe Hür, görüşlerinde ne kadar hür?
Kur'an-ı Kerim'e deist itirazlar
Ayşe Hür Kur'an hakkındaki yazısında ısrarcı
İslam’ın temel kaynaklarına yönelik sorunlu okuma
Ayşe Hür'e Ali Ünal'dan cevap geldi!
Ayşe Hür'den Kur'an hakkında skandal yazı
SON VİDEO HABER
Haber Ara