Suriye'de iç savaş çıkar mı?
Türkiye Baas rejimine karşı mutedil tavrını devam ettirdiği ve onları acil ve hızlı reformlara teşvik etmekle yetindiği son gelişmelerden okunmaktadır.
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-05-03 15:43:02
Uygar Aktaş* / TİMETURK
Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra yapılan açıklamaya bakıldığında Türkiye’nin hem stratejik işbirliği çerçevesinde yapılan antlaşmalar hem de bir dış müdahale halinde Suriye’nin Irak benzeri bir kaosa ve etnik ve mezhebi çatışmalara sahne olmasından duyduğu endişeler sebebiyle Baas rejimine karşı mutedil tavrını devam ettirdiği ve onları acil ve hızlı reformlara teşvik etmekle yetindiği anlaşılmaktadır.
Suriye ise bu endişeleri gayet güzel istismar ederek asılsız reform vaatleriyle hem Türkiyeyi hem de Türkiye üzerinden uluslararası kamuoyunu oyalayarak ülkedeki halk muhalefetini şiddet kullanarak bastırmaya çalışmaktadır.
Tabii burada şu suali sormak gerekmektedir: Türkiye’yi rejimin reform iradesinden hala ümitvar kılan nedir? Zira yapılacak reformların 40 yıl boyunca uygulanan baskı ve şiddet politikaları, katliamlar ve hacmi milyar dolarlarla ifade edilen yolsuzlukların Esad ailesi ve yakın çevresinin sonunu getireceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Dera’da çıkan olaylardan sonra Şam’da Esad’la görüşen heyetin içinde yer alan ve bazı güvence ve vaatlerle döndükten sonra halkı sakinleştirmeye çalışan Ömeriye Camii imamı Ahmet Sayasina daha sonra çıkan olayların akabinde El Cezire televizyonuna bağlanarak artık bütün ümitlerini kaybettiğini ve burada daha kanlı olayların çıkmasından endişe ettiğini söylüyordu.
İçerde kurduğu muazzam istihbarat ağı ve savaş aygıtıyla kendini ülke içinde çıkacak olaylarda güvende hisseden Baas rejimi çıkan olayları Hama örneğinde olduğu gibi şiddetle bastırabileceğini düşünmektedir. Zira nizami ordu haricinde hem Cumhuriyet Muhafızları Birlikleri, hem de eski Savunma Birlikleri’nin devamı olan 4. Tümen gibi özel kuvvetlere sahip olan, ayrıca 13 ayrı istihbarat birimi bulunan rejim, içeride pek bir endişe duymamaktadır. Rejimi esas düşündüren uluslararası kamuoyu ve dış müdahale ihtimalidir. İçeride dehşet ve korku uyandıran bu ordu ve özel kuvvetlerin bir dış müdahaleye mukavemet edebilmesi mümkün değildir. Rejim bu sebeple bir yandan göstermelik reformlar yaparak, bir yandan da silahlı aşırı dinci-selefi gurubların varlığı ve rejimin yıkılması halinde bölgesel kaos çıkma ihtimali gibi uluslarası kamuoyunun hassas olduğu ve endişe ettiği hususları gündeme taşıyarak kendini güvence altına almaya çalışmaktadır.
Ülkeyi ve rejimi tanıyanlar bunların mesnetsiz olduğunu gayet iyi bilmektedir. Zira Olağanüstü hal kaldırıldıktan sonra ülke en kanlı müdahalelere şahit olmuş Azim Cuması’nda 150 kişi, Öfke Cuması’nda ise yaklaşık 200 kişi güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını yitirmiştir.
Dera’daki olayları Selefi grupların yaptığı ve burada selefi bir emirlik kurulacağı iddiası ise tam bir komedidir. Zira Dera Tartus şehriyle beraber nüfusa göre en fazla Baas üyesi bulunan şehirdir. Dera’daki Baas üyesi sayısı ülke ortalamasının 4 misli üzerindedir. Ayrıca Dera ve Horan halkı Faruk Şara ve Faysal Mikdad gibi devletin en üst kadamelerinde bulunmuş olan Dera’lılar sebebiyle de rejimle her zaman yakın ilişkiler içinde olmuştur.
Rejim, farklı etnik ve mezheplerin yaşadığı bu bölgede istikrarı kendisinin sağladığını, kendisinin çökmesi halinde etnik ve mezhepi çatışmaların başlayacağı ve bunun bütün bölgeye sirayet edeceğini dile getirmektedir. Oysa bugün Suriye halkını teşkil eden bütün etnik ve mezhebi gruplar arasında rejime muhalefet bakımından tam bir mutabakat bulunmaktadır.
Mesela kürt bölgeleri Dera halkı ile dayanışma için gösteriler yapmakta, Dürzilerin merkezi olan Suveyda şehri rejime karşı açık bir muhalefet sergilemektedir. Güvenlik güçleri tarafından bastırılan bölgelerden biri olan Selemiye ilçesi, İsmaililerin merkezi olup ülkedeki İsmailililerin % 80’i bu şehirde yaşamaktadır. Yine kahir ekseriyeti hristiyan olan İzraa kasabası geçen hafta büyük olaylara sahne olmuş ve güvenlik güçlerinin müdahalesi neticesinde onlarca hristiyan hayatını kaybetmiştir.
Rejimin çökmesi değil devamı etnik ve mezhebi bir çatışmayı doğuracaktır. Zira gösteriler artık Şam’a sirayet etmiş vaziyettedir. Gösterilerin Şam’dan sonra Halep’e de yayılması halinde halkı, Lazkiye, Muaddamiye ve Dera’a daki gibi şehirleri tank ve zırhlı birliklerle kuşatarak yıldırabilmek mümkün olamayacaktır. Rejim bu durumda zaten muhtelif yerlerde kullanmakta olduğu milis güçlerini daha aktif bir şekilde devreye sokarak bir iç savaş başlatacaktır. Rejimin Hama olaylarında olduğu gibi Baas öğrenci grupları ile işçi sendikalarını silahlı eğitimden geçirerek silahlandırmaya başlaması bu planın işaretleridir. Etnisite ve mezhep eksenli bir iç savaş çıkmasından korkarak rejime zaman tanıyanların asıl bu ihtimali göz önünde bulundurmaları gerekmektedir.
Tunus ve Mısır’da olayların üçüncü ve dördüncü haftalarında liderlerin gitmesi gerektiği yönünde açık beyanda bulunan uluslararası güçler Suriye’de yedinci haftaya girildiği ve halka karşı çok daha büyük bir şiddet kullanıldığı halde böyle bir şeyden bahsetmemekte, şimdilik sadece göstermelik bazı müeyyide kararları almakla yetinmektedirler. Bu da uluslarası ve bölgesel sistemin rejimin devamından yana olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında hiç bir Arap ülkesinin Suriye karşıtı tavır almaması da bunun bir alametidir.
Bu zımni destek, rejimi daha da azdıracak ve çok fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açacaktır. Bugün Suriye’den internet sitelerine ve televizyonlara düşen görüntüler insanın kanını dondurmaktadır. Sebze soğutucuları içine atılmış olan cesetler bu rejimin kendi halkına karşı nasıl bir nefret ve husumet duyduğunu göstermektedir. Dışarıdan ciddi bir tehdit gelmediği takdirde benzeri görüntüleri maalesef daha çok uzun süre seyretmek zorunda kalacağız.
*Araştırmacı-yazar.
Yazarın ilgili makaleleri için tıklayın
Suriye'de kritik günler Ortadoğu'da 'Cuma Devrimleri'
Şam Baharı – ya da cellada göz kırpmak
SON VİDEO HABER
Haber Ara