Dolar

32,5766

Euro

35,0001

Altın

2.459,65

Bist

9.897,85

Şii maskeli Pers emperyalizmi Afrika'da güçleniyor

Yeni Şafak Yazarı Taha Kılınç, 'Eski modeller çöküşe geçerken…' (7 Aralık) başlıklı yazısında Afrika ülkelerindeki Şii yayılmacılığı anlattı. Kılınç, Arapların bunun karşısında aldıkları önlemleri ve o önlemlerin nasıl çöküşe geçtiğini yazdı...

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-12-12 17:45:17

Şii maskeli Pers emperyalizmi Afrika'da güçleniyor

TİMETURK | HABER MERKEZİ

Yazısına Moritanya'da yapılan bazı çağrıları aktararak başlayan Kılınç, önce Müftü Ahmed Habiburrahman'ın (bu ayın ilk haftası) Cuma hutbesini ve Dini İşler ve Vakıflar Bakanı Muhammed İsa'nın açıklamalarını yazdı.

ŞİİLİK: KUZU POSTUNA BÜRÜNMÜŞ KURTLAR

Buna göre Müftü Şiîleri “kuzu postuna bürünmüş kurtlar” olarak tanımlamış ve 'Ehl-i Beyt sevgisi' adı altında Moritanyalı gençlerin İran çizgisine kaydıkları uyarısında bulunmuştu.

İsa ise ilkokul düzeyinde bazı öğretim kurumlarında gizli Şiîlik eğitimi verildiğini tespit ettiklerini açıklamıştı.

"MERDİVEN ALTI MUHARREM AYI ETKİNLİKLERİ"

Yine Kılınç'ın aktardığına göre ülkenin en büyük gazetelerinden eş-Şurûk'un konu ile ilgili dosya haberinde sonradan Şiîliği seçen binlerce Cezayirli genç, komşu ülke Tunus'taki Kayravân kentinde düzenlenen 'merdiven altı' Muharrem ayı etkinliklerine katıldığı belirtildi.  Ardından Kayravân'daki törenin gizli görüntüleri internete de düştü.

Kılınç, söz konusu ve benzer ülkelerin "Şiilik" sorununu şu şekilde aktardı:

Moritanya, Cezayir ve Tunus'tan sonra, Mısır ve Fas'ta da on binlerce kişinin Şiîliğe intisap ettiği ve dini ritüelleri toplu halde yerine getirmeye başladığı belirtiliyor. Nijerya ise, zaten çoktandır Şiîliğin en hızlı yayıldığı Afrika ülkesi olarak kabul ediliyor. Nijerya'da siyasi bir muhalefet hareketine de dönüşen Şiîlik, İbrahim Yakub Zekzekî'nin liderliğindeki bir cemaat tarafından temsil ediliyor. Bir diğer Afrika ülkesi Sudan, Suudi Arabistan'ın baskısıyla İran Büyükelçiliği'ne bağlı propaganda kurumlarını resmen kapatmış görünse de, Şiîliğin Sudanlılar arasında da hâlâ revaç bulduğu kaydediliyor. Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de sıcak çatışmalara müdâhil olarak nüfuzunu yayma savaşına girişen İran, Afrika ülkelerinde ise tıpkı Hıristiyan misyonerlerin yöntemleriyle faaliyet gösteriyor. Açılan kültür merkezleri, dil kursları, tanıtım gezileri, dini gün ve gecelerin ihya edildiği törenler vb. yoluyla, Şiîlik Afrika'nın birçok noktasında kök salmaya devam ediyor. Cihadî-Selefîlik akımlarıyla zaten başları dertte olan bu ülkeler, şimdi bir başka cereyanın, fanatik biçimde İran'ın lobiciliğini ve destekçiliğini yapan Şiîliğin kuşatması altında bulunuyor. Her ikisi de birbirine rakip ve düşman olarak büyüyor üstelik.

ARAPLARIN ŞİİLİĞE KARŞI KILICI: TASAVVUF

Arap ülkeleri, cihadî-Selefîlik akımlarının ve 'Siyasal İslâm' düşüncesinin halk nezdinde karşılık bulmasını önleyebilmek için, uzun yıllar tasavvuf ve tarikatlardan yardım almışlardı. Kendilerine geniş alan açılan ve yönetimler tarafından desteklenen bu tasavvufî yapılanmaların, özellikle gençlerdeki manevî ihtiyaçları karşılayabileceği, böylece herhangi bir siyasal sarsıntı oluşmadan işlerin rayında yürüyebileceği düşünülüyordu. Fas Krallığı'nın uyguladığı model, belki de bu alanda ortaya konulan projelerin en başarılısıydı. Kadirî tarikatının Budşîşiyye koluna kucağını açan yönetim, ülkenin dört bir yanında tekke ve zaviyeler tesis etti. Budşîşilerin zikir ve semâ törenleri devlet televizyonlarından canlı yayınlanırken, kraliyet ailesi üyeleri ve devlet erkânı da sık sık bu törenlerde boy gösterdi. Ülkede zaten var olan tasavvuf geleneğini başarılı bir şekilde modern döneme entegre eden Faslı yöneticiler, böylelikle geniş halk kitlelerini kontrol altında tutabildiler. Aynı örnekler belli ölçülerde Suriye, Mısır, Libya, Cezayir gibi ülkelerde de yaşanmıştı. Örneğin, 1964-2004 yılları arasında Suriye Müftüsü olarak görev yapan Şeyh Ahmed Kuftârû, aynı zamanda bir Nakşibendî şeyhiydi. Baas rejiminin en üst düzeyde dini otoritesi olan Kuftârû'nun, manevî bir şahsiyet olarak saygı duyulan konumu, Suriye halkının Nusayrî rejime karşı duygusal direncini kıran noktalardan biriydi. Yine 2013'teki ölümüne kadar Beşşar Esed yönetimini savunan Saîd Ramazan el-Bûtî'nin Şam'daki Hikem-i Atâiyye dersleri, binlerce kişinin takip ettiği tasavvufî bir ders halkasıydı. Bûtî'nin siyasi duruşu da, tıpkı Kuftârû'nunki gibi Suriye halkının rejime bakışını derinden etkilemişti. Mısır eski Müftüsü Ali Cumua da, şimdiki Ezher Şeyhi Ahmed Tayyib de tasavvuf yoluna intisabı bulunan önemli şahsiyetler. Çeşitli ülkelerden örnekler daha da çoğaltılabilir.

ANCAK SİSTEM ÇÖKÜŞE GEÇTİ

Ancak tüm bu modeller artık çöküşe geçmiş bulunuyor. Ekonomik sıkıntıların tetiklediği siyasi sarsıntılar, iletişim teknolojilerindeki gelişmeyle orantılı olarak gençleri harekete geçiriyor. Resmî ideolojilerin kitleleri kontrol altında tutmak için vaz ettiği yöntemler ve öne çıkardığı şahsiyetler, yeni nesillerin heyecanlarına cevap veremiyor.

İÇ ÇATIŞMA TEHDİDİ

Bir yandan silahlı hareketler ve oluşumlar, diğer yandan Şiîlik cereyanının hızla yayılması, Arap dünyası başta olmak üzere bütün İslâm ülkelerini önümüzdeki on yıllar boyunca ciddi iç çatışmalara sürükleyecek bir potansiyele sahip.

DEMOKRASİNİN TARTIŞILDIĞI DÖNEM

Bununla bağlantılı olarak, 'demokrasi' kavramının ve 'demokratik yönetim'lerin giderek daha çok tartışılacağı yeni bir döneme giriliyor. Üstelik 'tam demokrasi' iddiasındaki Batılı ülkelerin de birbirinden farklı sebeplerle kendi sistemlerini tartışmaya başladıkları bir dönem bu.

İslâm aleminin tefekkür ve teori geliştirme potansiyeline büyük ihtiyaç duyulacak. Eğer Müslümanlar, kendi bünyelerindeki devasa problemlerle boğuşmaktan düşünmeye fırsat bulabilirlerse…

Haber Ara