Dolar

42,5291

Euro

49,5628

Altın

5.744,63

Bist

11.007,37

'Kalk ve Allah'ın izni ile duyur sesini aleme...'

10 Yıl Önce Güncellendi

2016-08-22 20:22:18

'Kalk ve Allah'ın izni ile duyur sesini aleme...'

Merhaba,

Evvelin gurbetçisi , şimdinin Avrupa'lı Türk'ü olarak kalemi elime aldım, Timetürk'ün  köşesine layık görüldüm. "Neler gördüğünü anlat bize, yorumla bakış açınla" dendi.  Hangi yetersizliğimle bunu karşılayacağıma emin olamadan ben de  karalamaya başlıyorum.

Vira Bismillah..

Kalemimden çıkacak her mürekkep damlası yaşadığım Avrupa'yı, köklerimi saldığım Türkiye'mi, gören gözlerimin, duyan kulaklarımın yettiğince  dünyasını yazacak. Hiçbir anlatımımın  yaşadıklarımızı karşılayamayacağını bile bile ...

Başörtüsü yasaklarının ayyuka çıktığı, Üniversite giriş sınav sisteminin sıkça değiştirildiği dönemin  kurbanlarındanım. Sivas İmam Hatip Lisesi mezuniyetimden sonra 4 defa girdiğim zamanın ÖSS ve ÖYS Üniversite'ye giriş sınavlarını kazanmamla beraber yerleştirildiğim Üniversiteler yalnızca Açık öğretimler oldu. Halkla İlişkiler ile başlayan yolculuğum şu an Batı Avrupa Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ile devam etmektedir.

13 senedir İsviçre'nin Zürih kentinde yaşıyorum. Evli ve 2 kız annesiyim.

Yurtiçi , yurtdışı çeşitli insani yardım dernekleriyle , Sivil Toplum Kuruluşlarıyla programlar ve projeler geliştiriyor, onları hayata geçirmeye çalışıyorum.

Bazısı için aktivist olarak yorumlansam da İsviçre'de bilinen ve en çok uğraştığım alan organizatörlüktür.

Yaşadığım ülkede programlarla , çoğu zamanda sevdam olan Kudüs'e düzenlediğim turlarla hareketlilik katmaya , yaşamlarımızda ki anlam perdelerini aralayıp pencereden dışarı bakmaya ve bilinçli Avrupalı Türklerin sayılarının artmasında küçükte olsa payımın olması için çalışıyorum.

Yalnızca cürmü kadar ateş yakabilen bir hizmetkârım.

Anavatanına sevdalı, Kudüs'e aşık, Avrupa'nın nabzını tutan biri.

Ülkeleri tanımaya çalışan, insanı, kültürü, görenekleri keşfetmeye çalışan , diyardan diyara yollara vurulan bir seyyahım...

Kocaman hayatımızda küçük adımlara sahip olmanın pes etmeyen azimi ile ilerleme gayretindeyim.

...

Ve bir parantez.

Şu ayrıntıya açıklık getirmekte fayda var. Gurbetçi dendiğinde ne Türkiye'de Türk, ne de Avrupa'da Avrupa'lı olarak kabul görülürüz. İki tarafa da sığdıralamayız bizler.

Türkiye'de hepimizin adı Alamancı, yaşadığımız  gurbet diyarda ise entegre olamayan, sindirilemeyen yabancıyızdır.

İşte bu ezberin bozulması için hem Avrupa'lı hem de Türklüğümüzün tam anlamıyla ifadesinin gerekliliği sebebiyle , yeni nesiller olarak Avrupalı Türk tanımlamasının kullanılmasını ekseriyetle tercih ederiz.

Ve gelinmek istenen saded...

Renklerin diliyle...

Kısa tanışmanın ardından niyetime koyduğum Şam'ın vicdanımızı sızlatan yavrularına geçelim.

Savaştan canını kurtarmak için mülteci

Aylan bebek gibi bedenlerin plajlara vurulduğu;  bombalardan kaçamadığından evi başına yıkılan suskun Halep'li Ümran'a dokunalım.

Kocaman ayaklarımızın altında , minicik karınca misali ezilen küçücük yavrulara sahip çıkamayaşımızdan mı başlasak, suskunluğumızdan mı yoksa kararmış vicdanımızdan mı bilemedim.

"Umuda Yolculuk" olarak adlandırılmıştı onların yurtlarını terkedişleri. Tek gayeleri hayatta kalmaktı. 2 yaşındaki Aylan ile başlayan yolculuk derin sularda son bulmuştu.

Denizin sakince karaya bıraktığı yavruyu ilk gördüğümüzde günlerce ağladık belki. Dualar ettik. Lanetler yağdırdık müsebbiplerine.

Zaman geçti ve Aylan bebeği  taşıyan askerimizin kollarında onu öylece bıraktık dünyanın ağırlığı ile beraber.

Bitti mi peki? Hayır.

Artçı depremler olarak nice cansız Aylan Kurdi'ler geçti kucaklarımızdan.

Bu sarsıntılardan biri de Halep'li Ümran bebek oldu.


Enkazdan çıkarılmış bedeninden en net görünen ayrıntıları kafasından akan kanı, gözlerindeki naifliği ve oturduğu turuncu koltuğu.

Ilık ılık akan kanını eliyle siliyordu. Anlayamıyordu kendisine neler olduğunu. Yorumlayamıyordu bomba sesleriyle üzerine yığılan taş binaları. İnsanların onu fotoğraflamak için yarışmalarının manasını çözemiyordu. Yalnızca başından akan kanı eline akmıştı ve onu silmeye çalışıyordu. Güneşin doğuşunu ve batışını simgeleyen rengiyle turuncu koltuğunun üzerinde bütün dünyaya sessizce haykırarak.

Aylan mavi ile zihinlerde kalarak uğurlandı, Ümran turuncu ile umuda haykırdı. O belki de bir uyanışın, dirilişin habercisi olacak,  sımsıkı tuttuğu hayatın elleriyle.. Karda açan kardelen gibi.

Kahrolası tağutlara karşı yaşama tutun Halep'li Ümran'ım.

Kararan vicdanlarımızı aydınlat, körelen gözlerimizi aç, samimiyetsiz gözyaşlarımızla yüreklerimizde fırtınalar çıkar.

Kalk ayağa mahsun oğlum. Kalk ve Allah'ın izni ile duyur sesini alem-i cihana.

Nese aydin tanboga
Siz ve sizin gibiler dilimiz elimiz gozumuz oldunuz cogalmaniz duasi ile Rabbim yolunuzu acik kaleminizi tukenmez yazinizi silinmez eylesin
Oğuz Düzgün
Hoş geldiniz. Kaleminize bereket...
e türker
Hep mahzun bir buruklukla kendime sordugum sorunun cevabini yine kendime ümitle verirken, bilim adamlarimizin yaptıgı bomba, roket vesair silahlarla küfrü yenmiyorduk.sadece ALLAHA Siginarak sen yarattin kaderime raziyim, sana inanmayi sana kul olmayi Resulune ümmet olmayi.senin yarattiklarin suc ilan etmis bu suclularin basindayim.Bütün gücüm samimi niyetim, senin ve Resulüyün yolundan dönen alcak olsun.sen dilersen küfür kahrolur.senin bir vakit zaman bictiginden eminim ben sabirla o günü ani zamani bekliyorum yarap.ümrani gördügüm an, dedim tamam

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara