HÜDA PAR haftalık değerlendirme raporunda iç ve dış gündem ele alındı. Sağlık Sisteminde yaşanan sorunlara değinilen açıklamada "MHRS'den randevu bulmanın büyük bir lüks haline geldiği" belirtildi.
İşte haftalık gündem değerlendirme raporu:
SAĞLIK SİSTEMİ SORUNLAR YUMAĞINA DÖNÜŞTÜ
Sağlık sisteminde, yanlış politikalar nedeniyle yaşanan sorunlar kronikleşerek devam etmektedir. Çalışma şartlarının ağırlığı ve özlük haklarındaki sıkıntılar nedeniyle hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarının yurt dışına çıkmaları veya özel sektöre geçiş yapmaları, sağlık sistemini çökme noktasına getirmiştir. Ne vatandaşlar ne sağlık personeli ne de devlet işleyişten memnundur. Her geçen gün devasa bir boyut kazanan, büyüdükçe de hantallaşan sistem, ihtiyacı karşılayamayacak noktaya gelmiştir. Düzensiz ve plansız hizmet, mükerrer ve gereksiz tetkikler ve diğer harcamalar, kamunun sırtındaki sağlık harcamalarını şişirdikçe şişiriyor. MHRS'den randevu bulmanın büyük bir lüks haline geldiği kamu hastaneleri, gerekli sağlık hizmetlerini sunmakta yetersiz kalmaktadır.
Hastane hastane dolaşarak ya da haftalarca randevu bekleyerek gerilen vatandaşların durumuna zor şartlar nedeniyle tahammülü azalan hekimlerin durumu eklenince herkesi üzen birtakım şiddet olayları da yaşanabilmektedir. Sağlık hizmetlerini aksatan ve hasta ile hekimi karşı karşıya getiren politikalardan vazgeçilmelidir. Hekimler ile sağlık personelini istifaya götüren nedenler ortadan kaldırılmalı, özlük haklarında gerekli iyileştirmeler yapılmalıdır. Acil vakaların gerekli tedaviyi zamanında alabilmesi için hastanelerdeki yoğunluk azaltılmalı, aile hekimleri, koruyucu hekimlik hizmetleri ile sevk zinciri bir an önce başlatılmalıdır. Öte taraftan özellikle doğu ve güneydoğu illerinde uzman hekim göçü engellenmeli, sağlık hizmetlerine ulaşmada bölgeler arasındaki fark giderilmelidir. Son dönemlerde ilaca ulaşmada ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. İlaç stokçuluğu yaparak halkın sağlığını hiçe sayanlar, ilaç takip sistemiyle tespit edilmeli ve caydırıcı yaptırımlar devreye konulmalıdır.
GIDADAKİ KDV İNDİRİMİ ENERJİDE DE YAPILMALIDIR
Ekonomik şartlardan kaynaklanan zorluklar halkın öncelikli gündemi olmayı sürdürüyor. Ücretlerin artan enflasyon karşısında her gün biraz daha erimesi ile alım gücünün düşmeye devam etmesi, geçim endişesini daha da körüklüyor. TL'nin döviz karşısında yarı yarıya değer kaybetmiş olması, buna karşın enerji ve hammadde başta olmak üzere girdilerin önemli bir bölümünün ithalat yoluyla karşılanması sektöre yüksek maliyetler olarak geri dönüyor. Bu durum, enflasyonda artışa ve hayat pahalılığına sebep oluyor.
Hükümetin bu açmazı aşmak adına attığı adımlar devede kulak mesabesindedir. Halkın temel ihtiyaçlarını teminde çektiği sıkıntıları hafifletmek için daha fazla adıma ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda gıda ürünlerinde KDV oranının yüzde 1'e indirilmesi bir ilk adım olarak önemlidir. Ancak ciddi bir rahatlama getirmediği de ortadadır. Benzer adımların devam etmesi gerekir. Bu anlamda akaryakıt ve doğalgaz başta olmak üzere maliyeti yükselten fiyat artışlarının bir noktada durması gerekir. Zira maliyet artışları, gıdadaki KDV indiriminde olduğu gibi fiyat indirimlerini kısa sürede yutarak işlevsiz hale getirmektedir. Enflasyonu tetikleyen unsurların başında enerji maliyetleri gelmektedir. Tüketiciye yansıyabilecek ciddi bir indirimin sağlanabilmesi için KDV indirimlerinin elektrik ve doğalgaz fiyatlarında da uygulanması gerekir.
28 ŞUBAT SÜRECİNİN UYGULAMALARI DEVAM EDİYOR
28 Şubat postmodern darbesi, üzerinden geçen 25 yıla rağmen etkisini yitirmemiş, zihin kodları üzerinde bıraktığı izler devam edegelmiştir. Toplumun dinî, ahlakî ve kültürel yapısına savaş açan darbe bütün gerçekliğiyle anlaşılamamış, bürokrasi, medya, akademi, iş dünyası ve daha pek çok kesimdeki darbe destekçilerinden hakkıyla hesap sorulmamıştır. Halen darbenin mağdurları cezaevinde aklanmayı beklemekte, mesleklerinden ihraç edilenler ise özlük haklarına kavuşmayı ummaktadır. Darbeci bürokratlar ise taltif üzerine taltifle görevlerini sürdürmektedir. Kamuda başörtülü eğitim ve çalışma hakkı yasal bir güvenceye kavuşmamış adeta pamuk ipliğine bağlanmıştır. 28 Şubat'ın istihbari zihin kodları kullanılmaya ve insanlar aynı yöntemle fişlenmeye devam etmektedir. 28 Şubat failleri ile hesaplaşılmadığı ve darbecilik geleneğine karşı yasal ve anayasal önlemler alınmadığı için 15 Temmuz kalkışması meydana gelmiştir.
Anayasal devlet nizamını ortadan kaldırmayı hedefleyen darbecilik anlayışının devam etmesi, statükocu zihniyetin toplum ile barışmamakta ısrar etmesinin bir sonucudur. Darbe kültürünün önüne geçmek için devletin her şeyden önce kendi toplumunun değerleri ile barışması, özüne ve inanç değerlerine bağlı vatandaşlarını tehdit olarak görmekten vazgeçmesi ile mümkündür. Bu anlamda yasal ve anayasal düzenlemeler ivedilikle tamamlanmalı, toplumumuzun tarihi, kültürü ve inancıyla uyumlu sivil bir anayasa yapılmalıdır. Aksi halde bu kısır döngü devam edip duracaktır.