Açıksa söyleyelim ki, ne yapılırsa yapılsın, hangi engeller çıkarılırsa çıkarılsın Türkiye'nin yükselişi asla engellenemeyecektir.
Ankara'da gerçekleştirilen menfur saldırılar, Suriye ve Irak sınırlarında başımıza örülmek istenen çoraplar asla başarıya ulaşamayacak.
Ne yapılırsa yapılsın, hangi küresel oyunlar oynanırsa oynansın İslam dünyasının birlik olmasının önüne geçilemeyecektir.
Kur'ân'ın ilâhi vaadlerinin hak olduğuna inandığımız kadar inanıyoruz İslam'ın tüm dünyayı adaletiyle kuşatıp, tüm alemde güzellikleriyle hükümferma olacağına:
“Müşrikler hoşlanmasa da, onu (İslâm'ı) dinlerin hepsine üstün kılmak için, Resûlünü hidâyet ve hak dîn ile gönderen O'dur”(Tevbe 9)
Theodor Herzl'in önceleri kurgu kitaplarla gördüğü “İsrail devleti” rüyasının gerçek oluşunu hatırlayalım.
Avrupalıların bin yıllık hayali olan Avrupa Birliği idealinin gerçek oluşunu hatırlayalım.
İnsan gerçekliğine aykırı izmlerin Rusya, Çin, Kore örnekliğinde olduğu gibi kavramsal alandan nasıl hayatın gerçekliğine evrildiğini bir hatırlayalım!
Thomas More'un “Ütopya”sının bile “ütopya” olmaktan çıktığı ve o ütopyadaki kurguların hayata sokulduğu dönemler gördü dünyamız.
Makyevel, Prens (Principe) adlı kitabını yazarken görüşlerinin bu denli kabul göreceğini ve bu görüşlerin yüzlerce yıl boyunca hayata sokulacağını düşünmüş müdür acaba?
Kant'ın “Ebedi Barış” hayalinin bile gerçekleştiğine inanmamızı sağlayacak nice tiyatrolara sahne oldu yer küremiz.
Elbette yakın bir gelecekte bizim yani bir bütün olarak İslam dünyasının kollektif bilincinin duası olan “adalet” ve “birlik” duası da kabul edilecektir.
İslam coğrafyasını parçalamaya yönelik fikri/siyasi inhiraflar, ortalığı kasıp kavuran karanlık fitneler, ulvi “ittihad” hedefine ulaşmamızı engellemek üzere asırlardır sahnelenen dış odaklı ihanetler; bu ulvi yürüyüşü engelleyemeyecektir.
Sapla saman, günahla sevap bilinçli olarak karıştırılıyor ülkemde. Ne acıdır ki, Müslüman Türk milleti, birkaç sineğin ısırıkları bahane edilerek yılanların ortasına atılmak isteniyor.
Bütün bu oyunlar, bütün bu kumpaslar insanlığın tek umudu olarak belirginleşen Türkiye'nin Gerçek Adalet anlayışının hâkimiyetini baltalamaya yönelik hamlelerdir.
Orta Doğu'nun, Balkanların, Afrika'nın, Asya'nın, Kafkasların umudu olmak üzere olan Türkiye; içeriden, hem de tam yüreğinden vurularak tereddüde, ihtilafa, umutsuzluğa terk edilmek isteniyor.
Ama böyle bir algı projesinin hayata sokulması jeopolitik gerçekliğe terstir. Günümüz dünyasında Türkiye'yi zayıflatıp onun küresel yükselişini engelleme isteği, asla sonuç alınamayacak bir kuruntudan ibarettir.
Bu yükselişi biraz geciktirebilirsiniz ya da bu yükselişin üstünü medya karalamalarıyla bir nebze örtebilirsiniz; ama bu gelişim ruhunu artık öldüremezsiniz.
Belki de bu küresel saldırılar sayesinde İslam dünyasının birleşmesi daha da hızlanacaktır. Çünkü “ihtiyaçlar” bütün gelişmelerin kaynağıdır.
Seküler dünya tarafından sürekli yok sayılmaktan, her fırsatta ezilmekten tiksinen Müslüman şahsiyeti, o küresel oyunlara geçit vermemek için her ne pahasına olursa olsun direnecek, hücre hücre sabra, metanete dönüşerek tüm İslam dünyasıyla birlikte “tek yürek” olarak atmayı başaracaktır.
Dünya çapında büyük bir Gerçek Adalet Birliğini inşa etmek için Türkiye'yi yöneten idareciler bir an önce harekete geçmelidir. Artık bunun zamanı gelmiştir.
Çünkü muhaliflerimiz sergileyebilecekleri bütün adaletsiz uygulamaları ortaya koydular yer yüzünde. Bize düşense, âdil olanı yeniden hayata sokmak ve dünyaya umut olmaktır.
Evet bu badireleri aşacağız. Evet bütün bu küresel oyunları Allah'ın izniyle bozacağız. Çünkü bu karanlık tuzaklardan kurtulmanın yol ve yöntemlerini çok iyi biliyoruz.
Şunu bilin ki, birilerinin Türkiye'nin yükselişini istememesi, küresel zulüm sistemini devam ettirmek için elinden gelen çabayı sarf etmesi elbette Türkiye'nin yükselişini engellemeyecektir.
Baharın gelişi gibi, yağmurun, karın yağışı gibi “Küresel Adalet Dönüşümü” gerçekleşecektir. Türkiye ise bu küresel dönüşümün öncü ülkesi olacaktır.
Çünkü bu vaat, Âdil-i Mutlak olan Allah'ın vaadidir. Allah ise asla yalan söylemez:
“Zulmedenler ise, nasıl bir inkılabla dönüşeceklerini yakında bileceklerdir.” (Şuara 227)
Yorum Yap