Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Mührü millet vurur Avrupa değil

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-04-19 15:26:08

Mührü millet vurur Avrupa değil

Bir varmış bir yokmuş. Türkiye'de bir halk oylaması gerçekleştiriliyormuş. Bir sandığın yanı başında oy pusulaları varmış. Çikolatalı sütlü oy pusulaları…

Sandık başkanı bu oy pusulalarını ve seçim araçlarını seçimden 48 saat önce gidip seçim kurulundan almış.

Sandık kurulu üyeleri ve başkan, her nasılsa, sayılarını tutanakla tespit ettikleri pusulalara mühür vurmayı unutmuşlar!

Ancak Kırmızı Başlıklı Kız gelip bu çikolatalı sütlü pusulalardaki “Evet” ve “Hayır” bölümlerinden birisine “Tercih” mührünü vurarak tercihini özgür iradesiyle ortaya koymuş.

Masalın buraya kadarki bölümünü hepimiz biliyoruz. Ancak bundan sonraki bölüm biraz daha karışık!

Sandık kurulundaki beş ya da altı görevlinin hatası, dürüst bir şekilde oyunu kullanan milyonlarca seçmene yüklenmek istendi.

Küresel zulüm lobisi, Kırmızı Başlıklı Kız'ı yemeye çalışan kötü kurt gibi milyonlarca seçmenin oylarına göz dikti.

Gelin birlikte halk oylaması gününe gidelim ve bir sandık kurulunda nasıl bir işleyiş olduğunu yakından seyredelim.

Oy atmaya gittiğiniz sandığın başında oturanlar birer süs mankeni değildir. Orada sandık başkanı, asil üye, CHP, MHP, Ak Parti, HDP üyeleri bulunmaktadır.

Dahası, okulun koridorlarında da CHP'li, Ak Parti'li, MHP'li ve HDP'li gözlemciler seçim bitene kadar dolaşmaktadır.

Her okulun girişinde polisler ya da jandarmalar beklemekte, seçime dışarıdan herhangi bir müdahalenin gerçekleşmesini engellemektedir.

Oylar herkesin önünde sayıldıktan ve sonuçlar herkesin önünde ilan edildikten sonra bütün oy araç gereçleri ıslak imzalı, mühürlü bir şekilde çuvallara konularak resmi görevliler nezaretinde seçim kurulu merkezlerine götürülmektedir. 

Böyle bir ortamda sandığa dışarıdan bir tek pusulanın girmesi imkânsızdır. Zaten böyle bir ciddi iddia gündemde yok şu anda.

Bu durumda bahsi geçen mühürsüz oy pusulaları, YSK tarafından gönderilen filigranlı pusulalardır ve seçmenler kabinlerine girerek bu pusulaların üzerine tercih mührünü basmışlardır.

YSK zarfları ya da oy pusulalarını mühürsüz olarak göndermektedir. Seçim aletleri arasında bir de “mühür” bulunmaktadır ve sandık kurulu üyelerinin bu mühürle zarfları, pusulaları mühürlenmesi istenmektedir.

Sandık kurulu başkanı, ya bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde, mühürlü çuvaldan çıkan “mührü” bir oyuncak ya da süs zannetmiş olmalıdır ki, bahsi geçen pusulaları mühürlemeyi ihmal etmiştir. 

Ya da ne yapılması gerektiğini bilmeyen bir seçim başkanı vardır karşımızda. Çünkü seçim günü ve öncesinde yapılması gerekenleri anlatan kitapçığı okumamış ya da YSK ilçe kurulları tarafından verilen bilgilendirme seminerlerine katılmamıştır.

Ancak böyle bir acemilik durumunda, sandık başkanının yanında hazır bulunan CHP, MHP, Ak Parti, HDP temsilcilerinin pusulaları kontrol ederek başkanı uyarmaları gerekmektedir. Belli ki sandık kurulunun açık bir ihmali vardır.

Türkiye'deki sandık kurulu şartlarında bu durumlardan başka da bir ihtimal olmadığına göre, hazır bulduğu oy pusulalarına tercih mührünü basan seçmenin suçu nedir?

Halk oylamasında cevabı aranan, vatandaşın tercih mührünü nereye bastığı mıdır yoksa sandık kurulu üyelerinin prosedür mührünü basıp basmadığı mıdır?

Eğer sandık kurulu üyelerinin o prosedür mührü tercih mühründen daha önemliyse, seçim elbette iptal edilebilir.

Ancak bu durumda şöyle bir soruyu sormakta haklı oluruz. 50 milyon seçmeni 16 Nisan'da neden yorduk?

Halk oylamasından amaç sandık kurulu üyelerinin bu prosedür mührünü vurmasıysa, verirdik ellerine mührü ve milyonlarca oy pusulasını mühürlettirirdik kendilerine, öyle değil mi?

Teknoloji gelişmekte… Gün gelip de bilgisayarlar yoluyla oy kullanma dönemi başladığında, mühür derdi filan kalmayacak. Bu durumda da mı seçmenin oyu şaibeli olacak?

Kaldı ki, bugüne kadar yüzlerce seçim gerçekleştiren YSK'nın bizzat kendisi, durumu ayrıntılı bir şekilde inceleyerek bu seçimde bir şaibe olmadığı kararını almıştır.

YSK bir yargı kurumudur. Üyeleri hakimlerden oluşmaktadır. Bu hakimler anayasayı, mevzuatı, kanunları çok iyi bilen insanlardır. Üstelik YSK'nın kararları yargı kararı gibi kesindir.

Pusulaları mühürlemeyen sandık kurulu üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan YSK'nın yaptığı demokrasiye de, hukuka da en uygun olanıdır.

Suçlu oyunu kullanan vatandaş değil, sandık kurulu başkanları, asil üyeler, CHP, MHP, Ak Parti ve HDP'lilerden oluşan sandık kurulu görevlileridir. 

Çünkü zarfları ve pusulaları mühürleme vazifelerini yapmamışlar, seçmenlerin oy kullanma haklarını bilinçli ya da bilinçsiz sabote etmişlerdir.

Böyle bir durumda seçmeni suçlamak, Volkswagen firmasının 11 milyon hatalı aracından dolayı müşterilerini suçlaması ve cezalandırması kadar saçma değil midir?

Örneğin bir marketin çalışanları ürünlerdeki fiyat etiketlerini değiştirmeyi unutsa, hata müşteride midir yoksa market görevlisinde mi?

Volkswagen müşterilerinin ya da örnekteki market müşterilerinin ödedikleri fazla paraların yok sayılması ve iade edilmemesi gibi zulüm olacaktır Evet ya da Hayır'ı tercih eden seçmenin tercihini yok saymak.

YSK bu durumu 50 milyon seçmene ayrıntılı bir şekilde anlatmak zorundadır. Bunun için adresleri belli olan 50 milyon seçmene bu seçimde bir şaibe olmadığını izah eden açıklayıcı mektuplar göndermelidir.

Avrupa'nın ya da Batı'nın ise bu konuda hiçbir söz söylemeye hakkı yoktur. Çünkü Türkiye içişlerine karışılabilecek bir muz devleti değildir.

Hele PKK-PYD tarafını tutan raportörlerin raporlarının, YSK kararları karşısında bir tuvalet kâğıdı kadar değeri yoktur.

Halk oylaması sürecinde tarafını belli eden Batı'nın halk oylaması sonuçları karşısındaki bu taraflı tavrı hiç şaşırtıcı değildir.

Yüzde 51,4 oranıyla Cumhurbaşkanlığı sistemine onay veren Türk milletinin bu kararına saygı göstermek yerine, bu sonuca şaibeli bir görüntü vermek için ellerinden geleni yapmaktalar.

Çünkü Türkiye'nin bölgesel dahası küresel bir güç olmasını istemiyorlar. Kendilerince haklılar da.

Eğer Türkiye bu kuşatmayı yarar ve bölgesel bir güç olursa, kendi sistemleri zayıflayacak böylece tahtları sallanacaktır. Bunu elbette istemezler.

Türkiye adalet istemektedir. Batı tarafından ezilen, sömürülen, yok sayılan, bölünmek istenen bütün devletler ve uluslar adına adalet istemektedir.

Her türlü küresel baskıya rağmen 16 Nisan, Batı karşısında kazanılan büyük bir zaferdir. Türkiye özneleşme yürüyüşünde artık yeni bir safhaya girmiştir.

Yüzde 85'lik bir katılımla gerçekleştirilen bu halk oylaması asla şaibeli olamaz. Şaibeli olan Batı'nın dünyanın yüzde 80'inden sömürdüğü bu zenginliğin ve gücün ta kendisidir.

Kırmızı Başlıklı Kız'ın büyükannesi rolüne giren kötü kurt gibi, Batı da Türkiye'nin iyiliği için çalıştığını iddia etmektedir.

Bu iddiaya göre bizi bölmeye çalışan kolları bizi kucaklamak içindir, ajanları bizi daha iyi görebilmek için buradadır.

Ancak sonunda gerçek ortaya çıkar. Sivri dişli raportörler, Batı'nın bizi daha iyi yiyebilmek istediğini açıkça ortaya koyar.

Ama o meşhur masalın sonunu hepiniz biliyorsunuz. Kötü kurdun layığını bulacağı, Kırmızı Başlıklı Kız'ın ise mutlu olacağı günler çok yakındır.  

Haber Ara