Dolar

34,8672

Euro

36,6537

Altın

3.023,11

Bist

10.051,34

Rüyasız ferdlerin hedefsiz devletleri olur

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-05-26 16:22:22

Rüyasız ferdlerin hedefsiz devletleri olur

Endülüs İslam Medeniyetinin vahşice târumar edilip Latin külahının Doğu Roma devletini yangın yerine çevirdiği o vahşet dönemlerinden beri, Garp kendi ruhunun celladı oldu.

Batı kendi insanlığını katletmekle kalmadı, seküler ve maddeci bir medeniyet uğruna; ezilmiş, sindirilmiş, kişiliksizleştirilmiş başka milletlerin ruhlarını da katledip durdu.

Batılıların Batı'dan çektiği neyse, İslam'ın biz Müslümanlardan çektiği de odur aslında yüz yıllardır.

Tezkiye-i nefs etmeden bütün kusurlarımızı görmek ve öncelikle bu eksikliklerimizi onarıp tedavi etmek zorundayız. Çünkü insanlığın yeni umudu biziz.

Bütün taşların yerli yerine oturacağı, madde çağının karanlıklarında yitirilen kişiliklerin ve anlamların gerçek karşılıklarıyla buluşacağı kutlu bir dönemin arefesinde olduğumuzu biliyorum.

Böyle bir dünya sisteminde hiçbir şey o gün olduğu gibi olmayacak, bunu da biliyorum. Ve hiçbirimiz geçmiş peygamberlerin ya da sahabelerin berraklığında bakamayacağız varlığa…

Hiçbirimiz göremeyeceğiz hakikatin kuşatıcılığını bu zulüm çağının karanlık gözlükleriyle bakmaya devam edersek.

Bu çağ bizi bütün hastalıklarıyla kuşattı. Bu hastalıklar nedeniyle, ne Kur'ân'ı anlayabilecek takatimiz, ne de İslam'ın ulvi gayelerine nüfuz edebilecek idrakimiz kaldı.

Kurgulanan seyyal dünyalar içinde, rüzgârda savrulan yapraklar gibi savrulup duruyoruz yüzlerce yıldır.

Bu dünya bizim dünyamız olmadığı halde, türlü rezillikleri içinde “gelenek ve alışkanlık” dediğimiz bir kurgu dünyanın figüranları olduk/olmaya aşkla devam ediyoruz. 

Tam başımızı kaldırıyorduk ki, modanın tasmasını geçirdiler boynumuza. Tam diriliyorduk ki, modernizm aldatmacısıyla oyaladılar bizi yüz yıllarca.

Tam kendimizi buluyorduk ki, postmodernizmin titrek ve gel gitli zemininde varlığı yokluğu belli olmayan bir Schrödinger Kedisine dönüşüverdik.

Bizi sürükleyen bu çağ selinin ortasında sabit bir nokta bulmamız ve ayaklarımızı hakikat üzerinde yeniden sabitlememiz gerekiyor.

Evet imanımızı tazelememiz, çağın bütün ontolojik buhranlarına karşı imanımızın derinliklerinde tebahhur edip bilinçlenerek kendimizi hakikate sabitlememiz birinci hedefimiz olmalı.

Sonrasında her şey daha kolay olacak emin olun. Önce bir durmalı, şöyle bir önümüze bakmalı ve kendi gerçekliğimizi bu karanlıklar içerisinden çekip çıkartmalıyız.

Sonrasında ise gerçekliğimizin tertemiz bilinci üzerine, yeni bir geleceğin hem de âdil bir geleceğin ideal temellerini atabilmeliyiz.

DEVLETİMİZ DE HEDEFİNİ BELİRLEMELİ

Kâinatta mikro ya da makro bir alan kaplayan bütün varlıkların, onlar farkında olmasalar bile belli bir hedefe doğru ilerlediklerini görmekteyiz.

Batılıların Büyük Patlama olarak andığı, bizim ise Tekvin-i Kübra (Büyük Yaratılış) olarak andığımız o ilk yaratılış anından bugüne kadar gerçekleşen umumi tekâmüller, ilk yaratmada belli bir amacın kastedildiğini açıkça ortaya koyuyor.

Kâinatla uyumlu bir yaşantı sürmek istiyorsak eğer, bireyler ve toplumlar olarak belli hedeflere yönelmemiz gerekiyor.

Osmanlı Devletinin “nizam-ı âlem” ya da “ilâ-yı kelimetullah” olarak anılan küresel hedefleri olduğunu çok iyi biliyoruz.

Yerel bir beylikken üç kıtaya hükmeden bir cihan devletine dönüşen Osmanoğulları Beyliğinin başarısı tesadüfi değildi elbette. Çünkü hedef büyükse, başarı da büyük olacaktı.

Belli bir hedefe odaklanan yerel ve küresel kimi oluşumların nasıl bir ilerleme trendi içine girdiğini hepimiz biliriz.

Bugün Türkiye'nin de böyle yüksek bir hedefe ihtiyacı vardır. Türkiye bütün dünya insanlarının barış ve adalet içinde yaşayacağı yeni bir dünyayı inşa edebilecek yegâne devlettir.

Evet, fazla da geç kalınmadan belirlenmelidir bu küresel hedef. Henüz sekizli yaşlarında İstanbul'u fethedeceği o kutlu anın düşlerini kuran Muhammed Han gibi tatlı hayaller kurmalı çocuklarımız.

Milli Eğitim sistemimiz bu küresel hedefler doğrultusunda yeniden kurgulanmalı ve Batı'nın nesnesi olmuş bir gençlik yerine, kendi ülkesini yüceltmenin, kendi medeniyetini inşa etmenin hatta dünyayı kurtarmanın derdine düşmüş Fâtih yürekliler yetiştirilmeli yeniden.

Ama önce hedefi belirlemeliyiz. Devletin resmen sahipleneceği ve bütün dünyaya ilan edeceği küresel bir hedeften bahsediyorum.

Şuuraltlarımızın en derin dehlizlerinde uykuya bırakılmış kutlu rüyalarımız vardı bizim. Bu rüyalarımızı yeniden hatırlamamız yeterli olacaktır aslında.

Sadece Müslümanlar için değil, sekülerler için, Hıristiyanlar için, Yahudiler için ve dünyadaki bütün insanlar için kurtuluş ümidi olacak yepyeni seferlere çıkmamız gerekiyor.

O HALDE HEDEFİMİZ NE OLMALI?

Akşemseddin'in ümit bahşeden o ukba boyutlu bakışına yeniden ihtiyacımız var. Thomas More'un Ütopya'sından Kant'ın Ebedi Barış ülküsüne değin bütün küresel ideallerle kesişen ama onların da üstünde coşan bir diriliş ülküsü…

Maddenin, menfaatin, nefretin, gücün ön plana alındığı bu karabasan çağından samimi bir besmeleyle sıyrılıp; maneviyatın, diğergamlığın, şefkatin ve adaletin çağına ayak basmalıyız yeniden.

İşimiz tahrip değil tamirdir. Bu yüzden küresel bir devrimi değil, var olan bütün güzellikleri geliştirip, bütün kötülükleri temizleyeceğimiz bir yüce inkılabı hedeflemeliyiz.

Haydi gelin bu değişim arayışının adını koyalım artık. Haydi gelin insanlarımızı bütün gayret ve himmetleriyle sevkedeceğimiz kapsayıcı bir yüceliş hedefi belirleyelim artık.

Avrupalıları da, Ortadoğuluları da, Amerikalıları da, Asyalıları da, Afrikalıları da kapsayacak, küresel sistemi tamir edip yeniden inşa edeceğimiz kutlu hedeflerden bahsediyorum.

Bütün farklı kesimlerin “işte bu kurulan dünya, gerçekten âdil bir dünya” diye haykıracağı ve bu yeni dünyanın gönüllü mühendisleri olacağı insanlığın en yüksek aşaması…

Ben bu yeni dünyayı Balasafa Gerçek Adalet Birliği olarak adlandırıyorum. Böyle bir yüce diriliş düşünü, bütün coşkumla, bütün aşkımla ve bütün şevkimle çocukluğumdan beri görüyorum.

İsmi her ne olursa olsun, gençliğimizin de böyle bir rüyaya sahip olmasını sağlamak olmalı ilk vazifemiz.

Devletimiz artık hedefini belirlemeli ve açıkça ortaya koymalı. Ortadoğu olarak anılan kadim medeniyet coğrafyamızın da, dünyanın ıstıraplar içinde yaşayan ruhlarının da başka kurtuluş ümidi kalmadı çünkü.

Haber Ara