Gençlik yıllarımız Philip (Charles)Habib'in Ortadoğu temsilciliğine rastladı. Adını haber bültenlerinde sık sık duyardık. Habib gerçekten de 1981-1983 yılları arasında Ronald Reagan'ın Ortadoğu özel temsilcisi olarak yaptığı çalışmalarla gündeme geldi. Bu görevi boyunca Lübnan İç Savaşı'na dahil olan çeşitli taraflar arasında çok sayıda arabuluculuk ve ateşkes anlaşmasının müzakeresini yürüttü. Philip Habib, Maruni Katolik kökenli bir aileden geliyordu. Ne tesadüf! Yaklaşık 40 yıl sonra yine aynı kökenden daha doğrusu Maruni Katolik kesimden gelen Thomas Joseph Barrack ile karşılaşıyoruz. O yeni dönemde halef olarak Philip Habib'in yerini almıştır. Dine mesafeli olan Barrack dile ise meraklı birisi. Özellikle de Arapça konuşmayı seviyor. Bölgenin kültürüyle de yoğrulmuş birisi. Bunu siyasi kariyerine de transfer ediyor. Trump'ın dostları arasında bulunuyor. Yaşları da bir: 78.
Hukuk okuyor ve bu alanda doktorası da bulunuyor. Uzun yıllar avukat olarak çalışıyor. Bir ara Başkan Richard Nixon'ın özel avukatlığını da yürütüyor. Aynen Trump gibi emlakçılık işiyle uğraşıyor ve bu alanda birikim yapıyor. Otelcilik ve sinema da ilgi alanları arasında sayılıyor. Bir milyar dolardan fazla şahsi serveti bulunduğu tahmin ediliyor. İş dünyasıyla yakın ilişkileri var. Suudi Arabistan, Katar ve BAE'nin ileri gelen zenginleriyle bağlantıları ya da iş ortaklığı bulunuyor.
Birinci Trump döneminde Arap zenginlerden ve iş adamlarından seçim kampanyaları lehinde büyük miktarlarda bağış topluyor. Trump'ın ilk döneminde Arap liderleri ile Trump arasında arabuluculuk yapıyor. Bazı Arap ülkeleri lehine Washington'da iş takibi ve lobicilik faaliyetlerinde bulunuyor. Özellikle de İsrail ile sağlam bağlantıları bulunan BAE Washington Büyükelçisi Yusuf el Uteybe ile de sağlam bağlantı ve dostluk ilişkilerine sahip. Bu gayri resmi lobicilik başını ağrıtıyor ve bu yüzden 2021 yılında bir ara tutuklanıyor. Kendisine isnat edilen suçlama, kayıt dışı bir biçimde BAE lehine lobicilik yapmak. BAE lehine lobicilik yaparken İran ile Katar'a husumet beslediği de açığa çıkıyor. BAE'li iş adamı Raşid el Mülk ile birlikte yasadışı bir biçimde BAE'nin çıkarlarını gözettiği ve buna hizmet ettiği yönünde suçlamaya muhatap olmuştur. Barrack ise kendisini, kişisel bir diplomasi trafiği yürütmekle savunmuştur.
Buradan kolaylıkla patronu Trump gibi şahsi çıkarlarını gözettiğini ve devlet işlerine karıştırdığı söylenebilir. Diplomasi ile ticareti birlikte yürütüyor! Yargılandığı bu davadan takipsizlik almıştır. Trump'ın ikinci dönemi için yürüttüğü seçim kampanyasına yarım milyon dolarla destekte bulunmuştur. Buna mukabil Trump bu teflon ve eskimez dostunu ABD'nin Ankara büyükelçisi olarak atayarak ödüllendirmiştir. Sykes-Picot mutabakatıyla alakalı olarak tarihi bir değerlendirme yapmış lakin bu söylemi sahadaki icraatlara yansımamıştır. Barrack da patronu Trump gibi zikzak çizmekte maharetini ortaya koymuştur.
Trump gibi boşboğazlığı da sevmektedir. Bir TV kanalında yaptığı konuşmada uluslararası ilişkilerde barışın değil gücün ve hegemonyanın esas olduğunu söylemiştir. Güç esas barış teferruattır demiştir. Bir de Arapların ve Müslümanların ölümüne teslim olmayacaklarını söylemiştir. Sözlüklerinde teslim olma diye bir seçeneğin olmadığını ifade etmiştir. Galiba bu da Ömer Muhtar'dan kopya. Merhum şöyle demişti: Biz ölürüz ama asla teslim olmayız...
Mustafa Özcan \ Timeturk