Müslümanlar arası askeri bir paktın kurulmasının önünde en büyük engel yine İslam bağı güçlü olmayan Müslüman ülkeler ve kesimlerdir. Raid Salah'ın yardımcısı Kemal Hatip'in dediği gibi İsrail ile Araplar arasındaki ortak paydalardan birisi İhvan düşmanlığıdır. Bu ne anlama geliyor? Müslümanlar arasında ideolojik beraberlik bulunmuyor ama kimi Araplar ile İsrail arasında ideolojik bir köprü var. Bu da İhvan veya daha geniş açılımıyla ‘siyasal İslam' düşmanlığıdır. İsrail Hamas nedeniyle İhvan ile savaştadır.
Arap rejimleri de bilhassa Arap Baharından beri İhvan'a düşmandır. Tahtlarını ve bahtlarını tehlikede görüyorlar. Birçok Arap ülkesi İhvan ve iltisaklılarını terör örgütü ilan etti. Şimdi Hamas veya İhvan yüzünden İsrail ile kavga mı edecekler? Rahatlarını bile bozmazlar. Bu yüzden Doha zirvesi bir dayanışma gösterisinden öte gidemedi. İdeolojik buzlanmayı kıramadı. Kimsenin ötekine söyleyecek bir sözü yok! Selfi veya öz çekim amaçlı olarak kullanıldı sonra raf ömrü tamamlandığından sahne dağıldı. Esasında adım adım bu noktaya geldik. Muhammed Behiy'in ifadesiyle Osmanlı'nın yıkılmasıyla ortak çatı da yıkıldı. Filistin meselesiyle alakalı ortak çatı, eksen veya blok kalmadı. Arapların dışındaki unsurların Filistin'le kayda değer bir irtibatları kalmadı. Sadece 1969 Mescid-i Aksa'nın minberinin yakılması teşebbüsünden sonra İslam Konferansı(İşbirliği) teşkilatı kuruldu. Lakin o günden beri yerinde sayıyor. Hiçbir zaman tam bir birlik ruhu estiremedi. Varlık gösteremedi. Böylece Filistin meselesi Arapların uhdesine bırakıldı. Araplar da meseleyi FKÖ'ye havale ettiler. Sonrasında da mesele şahsi düzeyde Arafat'a tevdi edildi.
Arafat'ın ölümüyle birlikte de ilgi parçalandı. 1987 İntifadasıyla birlikte Hamas gün yüzüne çıktı ve paralelden Filistin meselesine ve davasına sahip çıktı. Bu da Filistin meselesinde zamanla İran'ı daha görünür kıldı. Arapların yerine İran'ı ikame etti. Bu İhvan ile Arap rejimleri arasında ideolojik husumeti daha da keskinleştirdi. Zıtlaşmayı uç noktaya taşıdı. Mesele bu noktada düğümlendi. 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı gerçek bir tufan oldu. Arap ve İslam aleminin seyirci durumunda kaldığı yani acziyetini sergilediği bir süreç oldu. Vicdanlar sızladı ama değişen bir şey olmadı. Hamas mensuplarını misafir ediyor diye İsrail 9 Eylül tarihinde (2025) Katar'a saldırdı. Gazze'ye vahşi saldırılar ve Katar'ın hedef alınması İslam NATO'suna ihtiyacı yeniden gündeme getirdi. Pakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ishaq Dar, Doha'da düzenlenen acil Arap-İslâm zirvesinde dikkat çekici bir çıkış yaptı. Dar, terörist İsrail'in bölgedeki saldırgan politikalarına karşı İslâm ülkelerinin NATO benzeri bir ittifak çatısı altında birleşmesi gerektiğini vurguladı. Pekala bunun çekirdeğini Türkiye ile Pakistan gibi ülkeler teşkil edebilir. Bu takdirde İslam ülkeleri vekaleten başka bloklarda temsil edilmek yerine doğrudan ve asaleten kendi bloklarında varlık gösterebilirler. Bunun için Ziya Ul-Hak ya da Kral Faysal gibi serdengeçti ve davaya adanmış liderlere ihtiyaç var.
Doha toplantısından çok cılız bir sonuç çıktı. Sadece İsrail ile diplomatik ilişkisi bulunan ülkelerden bunu kesmeleri değil gözden geçirmeleri istendi. Bu özür dilemeci bir tavırdan öte geçmez. Ümmetin iki yakası bir araya gelmeden Filistin meselesi halledilemez. Şimdi Arap ve İslam ülkelerinin liderleri ses olgusu (zahire savtiyye) olarak nitelendirilmektedir. Kısaca İslam NATO'su bir ihtiyaç ve bir boşluğa hitap ediyor. Lakin yine bunun önündeki somut engel gevşek Müslümanlardır ya da ciddiyetsizlikleridir.
Afrika'ya uzanan Moğollar karşısında ulemadan İzzettin Bin Abdusselam ile birlikte Muzaffer Kutz, 9 yaşında tahta oturmaya hazırlanan bir çocuk karşısında bir yıllığına iktidarı ödünç ister. Böylece Ömer Bin Abdulaziz modeli Kutz'un şahsında bir kez daha yaşanır. İktidarda gözü yoktur. O zevk adamı değil görev adamıdır. Moğolları Aynu Calut'ta durdurduktan sonra bir suikastla öldürülür. İktidarı bir yılı aşmamıştır. Sayesinde Moğol gailesi ebedi olarak savuşturulmuştur. Darısı başımıza!
Mustafa Özcan \ Timeturk