Dolar

32,4339

Euro

34,7397

Altın

2.433,78

Bist

10.082,77

Sünnet müdafası

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-12-28 17:20:53

Sünnet müdafası

İslam tarihini genellikle çok severiz; masalsı kahramanlıklar ve destansı hikayelerle aktarılagelen çoğu zaman gıpta ettiğimiz yiğitliklerin ve akıllarımızın almadığı, kalplerimizin kaldıramadığı fedakarlıkların kıssalarını okumak, dinlemek ve hissetmek ruhumuza destek, yüreğimize fetanet ve benliğimize şuur verir.

Elbette herşeyin kaynağı yine Rasulullah(sas) ve sahabesidir. Bedir'den Uhud'a, Hendek'ten Hayber'e her savaşı an be an yaşar gibi bilir ve acılarını da sevinçlerini de birebir hissederiz. Kendimize aklımız ve gönlümüz nisbetince dersler çıkarır, bilincimize notlar düşeriz.

Katılamadığımız muharebeler için Bedir savaşı boyunca secdeden alnını kaldırmadan duaya devam eden bir Nebi(sas) hemen aklımıza gelir ve dilimizi de kalbimizi de müslümanların saflarına raptederiz. Ortalık karışıp her yandan düşman okları Nebiyyi Muhterem(sas)'e doğru yağmaya başladığında en yakınında olanlarımız, ayakları en sabit kalanlarımız ellerini kılıçlara, başlarını oklara siper ediyorlarsa bunları Uhud'da sahabeden öğrenmişlerdir.

Sahabe, Rasulullah(sas)'i çok severlerdi; şahsını da davetini de birbirinden ayırmadan hatta ayırmayı hiç düşünmeden severlerdi. Ona atılan bir okun yalnız Abdullah'ın oğlu Muhammed(sas)'i değil Allah(cc)'ın Rasulü(sas)'nü vuracağını düşünmeden bilirlerdi ve o sebeptendir ki düşünmeden başlarını uzatırlardı kalkan yerine...

Özellikle düşünce kelimesini tekrar tekrar kullanıyorum zira devrimizde ‘düşünerek' bırakın O'na atılan okları durdurmayı, kendi elleriyle risalet ve siretinin en net ve kısa ifadesi olan sünnetini rafa kaldırmaya, katletmeye ve yok etmeye çalışan ama kendilerini İslam'a dahası uydurma olana değil gerçek dine izafe eden bir zümre var, aslında hep varlardı da günümüz umumi cehalet dünyasında sesleri daha doğrusu gürültüleri daha çok çıkıyor.

Bunların en çok kullandıkları sloganları, ‘bize Kur'an yeter, haşa Allah'ın kitabında eksiklik yoktur' gibi ilk duyulduğunda bir an ‘neden olmasın, belki de haklıdırlar' intibası uyandıran başlıbaşına birer felaket olan hezeyanlardır. Elbette bize de Kur'an yeter ve elbette o Kur'an bize emrettiği gibi bizler Rasulullah(sas)'in sünnetine ittibayı da bizzat Kur'an'ın yeterliliğinin gereği ve sonucu olarak biliriz. Sünnetin Kur'an'ın teşrisinin bir parçası olması ve onu uymanın nasıl da dinin temeli olduğu hususunda Allah'tan kendilerine rahmet dilediğimiz salih geçmişlerimiz ve halen hayat süren ulemamız yeterince söz ettiler.

Ne yazık ki günümüzün en yaygın hastalığı olan cehaletine rağmen din konusunda konuşmak ve hatta hüküm vermekten çekinmemek gibi illete bulaşanlara sık sık rastlıyoruz. Özellikle yeni nesil ‘akıllı' müslümanlar her nasılsa bazı hadisleri akıllarına bazılarını da Kur'an'a ters buluyorlar. Uydurma hadislerin varlığını ve onlarda bu gibi tenakuzların olmasının normal olacağını not ettikten sonra, hakkında hadis alimlerinin gerekeni söylemediği hadis kaldığını düşünmek saflıktan öte birşey olur. Yani mevcut tüm hadisler, günümüzün deyimiyle uzmanları tarafından yüzyıllardır çeşitli defalar irdelenmiş ve incelenmiş olup tamamı da basılı eserler olarak kayıtlara geçmiştirler.

Eline aldığı bir kuru dala bakarak ormanı yakmak gerektiği hükmüne varan akıllılar için o ormanların hayatiyetinde yerlerdeki kuru dalların bile ne kadar değerli olduğunu anlatacak orman mühendislerine sabırlar ve başarılar diliyorum. Yeşil bir dünyanın insanlık hayatı için değerini onlara anlatacak çevreciler de bulmak gerek!

Din yolunda dengeyi sağlayan değer, veri ya da mihenk, adına ne denirse densin anlama ve yaşamada temel ölçü sünnettir, onu kaybeden dengesini kaybedip dinini tahrif ediyor. Bizden önceki milletlerden dinlerini tahrif edenlerin ellerinde bir sünnet olmayışını unutmamak ve yabana atmamak gerekiyor. Rahiplerin ve hahamların kendilerince uydurdukları ve keyifleriyle ceplerine uygun gelen şeyleri din diye lanse etmekten çekinmemelerinin halk nezdinde kabul görmesinin ana nedeni cehalettir ki o cahillik okuma-yazma bilip bilmemekle değil peygamberlerinin sünnetlerini bilmemeleriyle ilgilidir.

İslam dünyasında dini tahrip etmek için gayret edenlerin başarısız olmalarındaki toplumsal temel de sünnettir. İslam toplumları 14 asır boyunca zaman zaman herşeylerini kaybetmişler; topraklarını, mallarını, canlarını ve evlatlarını feda etmişler ama Muhammed(sas)'in sünnetini asla avuçlarından bırakmamışlardır. İşin bütün sırrı Allah(cc)'in sevgisini Rasulullah(sas)'e ittibaya mebni kılmasıdır.

De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." Ali İmran 31

Bu ümmet için dünya hayatının nihai gayesi ve hedefi Allah(cc)'in sevdiği yani razı olduğu olduğu bir kul olmaktan ibarettir.

Bu sünnetsiz din fikrinin en meşhur savunucuları genellikle temel İslami usul ilimlerinden mahrum bırakılmış kitleleri peşlerine takmakta ve onlara zaten reddedilmiş birtakım hadisleri göstererek hatta bazan aslında olmadığı halde sahih kaynaklarda zikredildiğini söyledikleri saçma sözleri hadis diye ortaya atarak insanların sünnetin dindeki yerini reddetmelerini ve hadislerini küçümsemelerini sağlamak istiyorlar. Salih bir alim karşısında konuyu dile getirip münazara etmeye bile cesaretleri yoktur. Bu zeminde meal okuyarak dini öğrenmeye çalışan samimi gençleri saptırmak onlar için en kolay yol olmaktadır.

Topyekun bir İslami bakış ve duruş örneği olarak Rasulullah(sas) insanların hayatından çıkarıldığında bu sünnetsiz hocalar kolaylıkla kendilerini en değerli varlıklar olarak kabul ettirebilmektedirler. Nebiyyi Muhterem(sas) için rahatlıkla ‘o da sıradan bir insandı, bizden ne farkı var' gibi bırakın ümmeti olmayı talebesi olduğu bir hocaya söylemeye utandığı cümleleri O'nun için kullanmaktan haya etmemektedirler. Bunların hocalarına itiraz etmek büyük bir cürümken peygamberlerine küfreden hatta karikatürize edenlere laf edenlere bile kızar, onların hayallerindeki ne idüğü belirsiz dine zarar verildiğini iddia ederler.

Bir de bu hocaların, hadis kaynaklarının temel kitaplarında mevcut hadislerin sadece yüzde 5'inin senedi bir şekilde Nebi(sas)'e ulaşan ama geriye kalan yüzde 95 için masum olduklarına inandıkları imamları kafi gören şia için bu konuda bir eleştiri görmek neredeyse imkansız gibidir ya da dillerinin ucuyla bir cümle ile bazan onlara da dokunur sonra büyük bir iştahla Ehli Sünnet'e saldırmaya devam ederler.

Daha çok söylenmesi gereken şeyin olduğunun farkındayım ama bu seferlik sözün sonunda şununla iktifa edelim:

İslam'ın sahih ve makbul, tek ve yegane yolu, sünnete dayanan ve müslümanların cemaat olmalarını esas alan Ehli Sünnet ve'l Cemaat'tir. Onun bir alternatifi yoktur, eşdeğeri yoktur, muadili yoktur, terazinin diğer kefesine konulabilecek başka bir mezhep ya da yol yoktur.

Haber Ara