Dolar

34,9528

Euro

36,7002

Altın

2.999,99

Bist

10.011,08

Dost ve düşman

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-12-20 13:17:02

Dost ve düşman

Gündelik olaylar ve hatta dünyanın neredeyse tamamını ilgilendiren büyük hadiseler biz müslümanlar için nihayetinde bu aleme ait ve burada kalacak, ahiretle mukayese bile edilemeyecek derecede küçük ve basit işlerdir. Bizce bu dünyanın en mühim işi Allah(cc)'ın emri gereğince ve rızası mucibince yaşayıp bu hayatı tamamlamaktan ibarettir. Bunun nerede ve hangi şartlar altında olacağını elbette biz de insanlar olarak bilmek ve hatta kolaylaştırmak isteriz ancak kader bizim idaremizde olmadığı gibi düşmanlarımızın da kontrolünde değildir.

Alemlerin Rabb'inin Allah(cc) olduğunu iman etmenin, her durumda hamde götüren ve küfür ile dalalet istisnasıyla herşeye hamdettiren bir huzur kaynağı olması en büyük avantajımızdır. Baksanıza herşeyini kaybetmiş ufacık bir Suriyeli çocuk, hepimize hamd ile ders vermektedir!

Bu hengameli dünyada hele de bugünler gibi herşeyin biraz daha karmaşık olduğu zamanlarda dostumuzu ve düşmanımızı tanımamız ve onlarla Allah(cc)'ın koyduğu ölçülerle münasebet kurmamız gerekir. Bu ıstılahımızda ‘el-vera ve'l bera' olarak tabir edilen akidevi bir husustur. Bu sebeple dostluk ve düşmanlığımızı öncelikle inancımız belirler. Biz mü'min bildiklerimizi dost bilir ve güveniriz. Aynı şekilde gayri müslimleri düşman biliriz ve dost olmayız, güvenmeyiz. Bu kısaca ifade ettiğim bakış açısı elbette İslam hukukunda detaylandırılmış ve mü'min bildiklerimizin nasıl dostluğumuzu kaybedeceği ve gayri müslimlere hangi şartlarda ne şekilde güvenebileceğimiz anlatılmıştır.

Günümüzde müslümanların dünya genelinde duruş ve davranışlarını belirleyecek bir tek otoriteden yoksun olmaları diğer tabirle umumi idareyi yürüten bir halifenin olmayışı ve müslümanların çoğunlukla İslami esaslara dayanmayan devletlerin vatandaşları olarak yaşamaları dost ve düşman tayininde de zorluklara hatta sapkınlıklara yol açıyor.

Yaşadığımız coğrafyadan ve toplumdan bağımsız olmamız elbette düşünülemez ancak akidemiz bizim her türlü bağdan üstün ve değerli olmasıyla hayatımızın her anına ve fikir dünyamızın her ayrıntısına hükmeder.

Devletlerin politikaları veya anlaşmaları bizim kalplerimize hükmedemez! Seküler devletlerin vatandaşları olarak kalplerimizi, resmi anlaşmalar yahut düşmanlıklarla değil Allah(cc)'in sevilmesini istediklerini severek, düşman olarak tayin ettiklerinden de yüz çevirerek temizlemek durumundayız. Zira devletler dün düşman göründüklerine bugün dost olabilir ve yine menfaatleri icabınca yarın tekrar düşman olabilirler.

Bizim dostluk ve düşmanlık kriterlerimiz ise bellidir ve akidevi ilkelere dayanır. Maslahat ve menfaatler gereği yapılan anlaşmalar ise ancak resmi kurumları bağlar, biz Allah(cc) için sever ve yine O'nun için buğzederiz.

Ehli Sünnet nazarında insanlar dostluk ve düşmanlık bakımından üç sınıftır.

  1. Sevilecek olanlar: Allah(cc)'a ve Rasulüne(sas) iman ile salih amelleri ihlasla yerine getirenler. Allah(cc) için seven, Allah(cc) için buğzeden ve kim olursa olsun Rasulullah(sas)'ın sözünü herkesin sözünden önce ve üstün kabul edenler.

  2. Bazan sevilen bazan buğzedilenler: Müslüman oldukları halde salih amellerle haram ve fıskı karıştıranlardır. Bunların imanları sebebiyle günahlarına buğzedilir ve düşmanlık gösterilirken salih amelleri sebebiyle de dostluk gösterilir.

  3. Her bakımdan buğzedilenler: Allah(cc)'ı , meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ile kafir olan, kadere iman etmeyenlerdir.

Bunların yanısıra bir başka zümre vardır ki onlara ulemamız bid'atçiler diyerek ayrıca sınıflandırmış ve onların hukukunu ayrıca anlatmışlardır. Zira onlardan bazıları küfür olan bid'atler işlerken bazıları da mekruh olanları işlerler. Hükümleri de buna göredir.

Mesela dünyadan el çekerek sürekli oruçlu olarak evlenmeyi de terkedenlerin hali günahkarlıktır ancak küfre sebep olmaz. Veya Cuma hutbelerinde devrin sultanının ismini anmak gibi mekruh sayılan bid'atleri işleyenler bu sebeple müslümanların dostluğunu kaybetmezler.

Ancak vahiyle sabit bazı hakikatlerin zıddına itikat sahibi olan bid'atçiler bu sebeple küfre düştüklerinden onlardan yukarıda sayılan 3. sınıf gibi uzak durmak ve dostluk değil düşmanlık beklemek ve göstermek vacip olur. Buna en güzel örnek ise ayetlerle iftira olduğu kesin olduğu halde Aişe(r.anha) annemize zina iftirası atan bid'atçilerdir ki bunlara şiiler diyoruz.

Bunlar Ebu Bekir(ra) ve Ömer(ra)'ın imametlerini kabul etmedikleri için ‘rafizi' olarakta isimlendirilirler. En rezil bid'atleri sahabeyi sevmemeleri ve onlara hakaret ve küfür etmeyi marifet bilmeleridir. Ali(ra), Ammar(ra), Mikdad(ra) ve Selman(ra) dışındaki sahabeleri düşman bilirler. Oysa bu sayılan sahabeler ve Ehli Beyt onların yalanlarından ve bid'atlerinden uzaktırlar.

Bu rezil taife dostluk ve düşmanlık konusunu kendi bid'at akidelerine katarak salih, sıddik ve mucahid selefimiz olan ve yolumuzun önderleri ve örnekleri olarak bildiğimiz sahabeye düşmanlık etmeyenlerin bu dine dahil olamayacağına ve Ehli Beyt'e yakın olamayacağına inanırlar.

Onlar dostluk ve düşmanlıklarını kendi heva ve heveslerine, sapkın itikatlerine ve lanetlik hayallerine göre tayin ederler. Sahabeyi sevenleri düşman bilen bu zümreyi dost bilmek ya da dost olabileceklerine inanmak onların yine itikat bildikleri takiyyelerine kanmak olur. Değişik isim ve gruplarla temsil edildikleri halde biz onları bu düşmanlıklarından tanırız.

Onlar kalplerinde müslümanlara karşı sevgi duymaz ve fırsat bulduklarında İslam'ın ve müslümanların düşmanlarıyla işbirliği yaparak en aşağılık zulüm ve işkencelerle katledilmelerine hem yardımcı olur hem de bizzat bu katliamları işlerler. Bugün Suriye'de karşımıza çıkan Nusayri zümresi de tarih boyu ihanetlerinin sonucu Şam bölgesini ele geçirmelerine batılı müstekbirlerin göz yumduğu zalimlerdirler.

Ehli Sünnet ve Cemaat, Allah(cc)'ın Rasulü(sas)'nün ashabını(radiyellahu anhum ecmain) sevenlerdir. Sevmekte de aşırılığa gitmeyenlerdir. Hepsini sever ve hepsine dostluk gösterirler. Ehli Sünnet sahabeye buğzedene buğzeder, zira özellikle şeyhayni (Ebu Bekir ve Ömer) sevmenin dinin, imanın ve ihsanın gereği olduğunu bilirler. Yine onlara buğzetmenin ise küfür, nifak ve tuğyan olduğunu da bilirler.' (İbni Kesir)

İslam'a ve müslümanlara ihanet ederek zulüm görmelerine yol açan ve bizzat zulmeden, akidesi bozuk, ameli bozuk, geçmişi bozuk bu bid'at ehli sapıklara buğzetmek imanın gereği salih bir ameldir. Allah(cc) kalplerimizi hidayettennn ayırmasın!

Haber Ara