Hürriyet yazarı gazeteci Nedim Şener, Fatih Terim fonu olarak da medyada gündem olan milyonlarca dolar paranın döndüğü dolandırıcılık olayına ilişkin yazısında dikkat çeken tespitlerde bulundu.
Türkiye, sanki ilk kez olmuş gibi günlerdir bir dolandırıcılık hikâyesini konuşuyor. Bir özel bankanın şube müdürü Seçil Erzan, adı Fatih Terim ile anılan sözde yatırım fonu üzerinden 43 milyon dolar, kimilerine göre ise 80 milyon dolara varan dolandırıcılığa imza attı.
İddialara göre futbolcu Arda Turan 7.5 milyon dolar, Selçuk İnan 1.9 milyon dolar, Muslera 500 bin dolar, Emre Belözoğlu 3.8 milyon dolar olmak üzere toplam 43 milyon dolar dolandırıldı. “Dolandırıcılık” dediğime bakmayın, aslında olan açgözlülük.
Çünkü iddianameye göre banka müdiresi Seçil Erzan, para getirenlerden bazılarına 25 gün için ABD doları bazında yüzde 10-15 ile, bazılarına ise tutara bağlı olarak yüzde 26 gibi faiz vaadinde bulunmuş. İddianameye göre bunun yıllık getirisi dolar bazında yüzde 380 gibi akıl almaz bir orana çıkıyor. Seçil Erzan işi öyle büyütmüş ki; aylık yüzde 30-40 dolar bazında faiz önermiş. Bunun mümkün olmayacağını bilmesine rağmen fahiş faiz, tamahkârkarın gözünü döndürmüş.
MİLYON DOLARLAR ÇANTALARDA: SPORCU, İŞADAMI, HEKİM AÇGÖZLÜLER
Yani bu hikâyenin kahramanları para sahibi olduğu halde hep daha fazlasını isteyen tanınmış sporcular, işadamları, hekimlerden oluşan açgözlüleri, yani tamahkârları keşfeden Seçil Erzan isimli bir sahtekârdan oluşuyor.
Milyonlarca dolar para çantalarla hiçbir kayıt olmadan banka müdiresine gönderiliyor; kimi zaman pastane köşesinde el değiştiriyor. Milyonlarca dolar çantalar içinde ne bir makbuz ne bir dekont... Tek bir resmi evrak almadan sıradan bir kâğıt parçası karşılığında elden teslim ediliyor.
Hepsi de gözü dönmüşçesine yıllık yüzde 380'i bulan dolar bazında faiz getirisi için. Elbette bu hikâyenin sonu da diğer sahtekârlar ve tamahkârlarınkinden farklı bitemezdi.
HİÇ DEĞİŞMEYEN HİKÂYE
Bunun ilk kez olduğunu zannedenler için daha önce benzer konuda, 5 Temmuz 2021 günü kaleme aldığım yazımdan bir hatırlatma yapayım;
Osman Ziya Sülün - Sülün Osman, Güney Zobu – Raki, Abidin Cevher Özden - Banker Kastelli, Baki Cengiz Öygün - Banker Bako, Selçuk Parsadan.
Kâr payı ile çalışan holdingler; Fadıl Akgündüz -Jet Fadıl
Sahibi olduğu bankaların içini hortumlayan patronlar; Kenan Şaranoğlu - Titan saadet zinciri, Mehmet Aydın - Çiftlik Bank, Faruk Fatih Özer - Thodex kripto para vurgunu...”
Her biri ayrı bir sahtekârlıkla gündeme gelen bu isimlerin ortak özelliği, Türkiye'deki “dolandırıcılık” tarihine damgasını vuran kişiler olması.
Sahtekârların yazdığı bir tarihin diğer sayfasında “tamahkârlar” yani “açgözlüler” var.
1950'lerde Sülün Osman'ın Galata Köprüsü'nü, Beyazıt Kulesi'ni kimi gün satması kimi gün kiralamasıyla başlayan bu dolandırıcılık tarihimiz; sahtekârlarla, tamahkârların gayretleriyle oluştu.
BAŞKA BİR İSİM BULURLAR: "MAĞDUR"
Kısa sürede kısa yoldan para kazanıp zengin olma hayali kuran açgözlüleri rüyadan uyandıran hep sahtekârlar olmuştur. Yani 70 yıl içinde, her döneme damgasını vuran bir ya da birkaç sahtekâr varsa bu tamamen açgözlülerin, tamahkârların sayesindedir.
Emek harcamadan, kısa yoldan köşeyi dönme rüyası, sahtekâr dolandırıcı tarafından kâbusa döndürülünce de kendilerine bir başka isim bulurlar: “Mağdur.”
CHARLES PONZİ DOLANDIRICI OYUNU
30 yıllık gazeteciliğimde “Banker mağdurları”, “Holding mağdurları”, “Banka mağdurları” konulu kaç haber yazdığımı unuttum. 2000'li yıllarda saadet zinciri furyasında “Titan” başı çekiyordu. Üretim yapan hiçbir yatırımı olmadığı halde varmış gibi yapan ve bu yolla kısa sürede çok yüksek getiri vaadiyle gerçekleşen bu dolandırıcılık türünde; bir önceki para yatıran kişinin “getirisi yani kâr ya da faizi” bir sonra para yatıran kişinin getirdiği para ile ödenir. Bu dolandırıcılık yöntemi Charles Ponzi adıyla anılır. 1920'de binlerce kişiyi bu şekilde dolandıran Charles Ponzi'nin kurduğu, hızlı ve yüksek kazanç zinciri bir söylenti ile yatırımcının kesilmesiyle kopar.
1980'lerdeki bankerler dolandırıcılığı, 1990'lardaki yüksek kâr payı ile para toplayan holdingler, 1990'lı yılların ikinci yarısı ve 2000'li yılların başında yüksek faizle para toplayıp bunları zimmetlerine geçiren banka hortumcuları, sonrasında Titan saadet zinciri, dün Çiftlik Bank, bugün Thodex kripto para vurgunu birbirinin aynı sahtekârlarla, tamahkârların hikâyesidir aslında.
Yaşı müsait olanlar elbette biliyordur; benim sözüm bugün yaşananları ilk kez gerçekleşiyor zannedenler için. İnsanoğlunda “tamahkârlık” olduğu sürece sahtekârlar ve elbette dolandırıcılık da olacaktır. Dün böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak.
Değişen tek şey, sahtekâr dolandırıcılar ve tamahkâr dolandırılanların isimleri. Bir de mantık aynı olmasına rağmen, dolandırmak için kullanılan enstrümanın niteliği.”
İki buçuk yıl önce yazdığım yazının son cümlesi şuydu;
“Tamahkârlarda yani açgözlülerde bu hırs var oldukça onları dolandıracak bir sahtekâr mutlaka çıkacaktır.”
İki buçuk yıl önce yazdığım yazının son cümlesi aslında bugün yaşananların ilk cümlesi.
Hatta bundan sonra sahtekârlar tarafından dolandırılacak tamahkârların başına geleceklerin hikâyesi...