Dolar

32,5578

Euro

35,0106

Altın

2.438,00

Bist

9.766,13

Wall Street Journal: 'Burası dedenizin Türkiye'si değil'

Gazeteci Hilal Kaplan ve Mahmut Övür, birkaç gün önce Wall Street Journal'da yayımlanan Walter Mead imzalı 'Burası dedenizin Türkiye'si değil' başlıklı makalesinden hareketle, 2013’ten sonra Türkiye-ABD ilişkilerini ve o süreçte yaşanan iç politika gelişmelerini hatırlatarak muhalefete göndermede bulundular

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-06-11 15:09:10

Wall Street Journal: 'Burası dedenizin Türkiye'si değil'

Başlık bana ait değil, Wall Street Journal'daki bir makalenin başlığı, ama ona gelmeden bir hafıza yoklaması yapalım:

Başbakan Erdoğan, Mayıs 2013'te Amerika Birleşik Devletleri'nde Başkan Obama tarafından en üst düzeyde ağırlandı. Karşısında IMF'ye borcunu tamamen kapatmış, ekonomik olarak giderek bağımsızlaşan, terör sorununu ülke sınırları içinde çözmeye çalışan bir Türkiye vardı. Obama'nın sıcak mesajlar verdiği geziden iki hafta sonra Türkiye'de Gezi ayaklanması başladı. Sıcak mesajların yerini hep bir ağızdan Erdoğan'a "otoriter" diyen Amerikan siyaseti ve medyası almıştı. PKK, Gezi ayaklanmasından gereken mesajı aldı ve çekilmeyi durdurdu.

Kılıçdaroğlu, CHP lideri olarak ilk kez aynı sene ABD'yi ziyaret etti. Ve o döndükten bir hafta sonra da 17-25 Aralık operasyonu başladı. Erdoğan, bu musibeti de milletin desteğiyle atlattı.

HDP lideri Demirtaş, Eylül 2014 sonunda ABD'ye gitti. Döndükten kısa süre sonra 6-7 Ekim katliamı gerçekleşti. PKK, Gezi ayaklanmasından gerekli mesajı aldığı için ödülünü Suriye'de ABD tarafından YPG adı altında adeta "düzenli ordu"ya dönüştürülerek alacaktı. TIR'lar dolusu silah, eğitim, mühimmat... Obama yönetimi ne gerekiyorsa yığdı. "Seni Başkan yaptırmayacağız" o dönemin kod sloganıydı.

7 Haziran'dan sonra AK Parti tek başına iktidar olamayınca, gerekli şartlar oluşmuştu. Politik istikrarsızlığa, terörü içimize taşıyarak "katkı sunuldu". Fakat 1 Kasım seçimleriyle ikinci raundu alamadılar. Davutoğlu'nun başbakanlıktan istifasından 1.5 ay sonra darbe girişimi gerçekleşti.

Rusya ile S-400, Türk Akımı, Akkuyu Nükleer Santrali anlaşmaları masadaki meydan okuyuşlardı. Daha önemlisi Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları ile sahadaki meydan okuyuşumuz ve terör örgütlerini sınırlarımızın dışına taşıyışımızdı. Bunu Libya'daki zaferimiz ve Dağlık Karabağ'daki desteğimiz izledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı seçilen Biden ile ilk kez önümüzdeki NATO Zirvesi'nde görüşecek. Görüşmeye dair pek çok analiz yazıldı. Wall Street Journal'daki Walter Mead'in "Burası dedenizin Türkiye'si değil" başlıklı makalesi bence en çarpıcısıydı. Zira tüm önyargılarına ve yer yer yanlış okumalarına rağmen Amerikan ana akım medyasında şu dile getirildi:

"Türkiye'nin dış politikası gittikçe bağımsızlaşacak ve daha az tahmin edilebilir olacak. Biden, eski Türkiye-ABD ilişkilerini kurtarmaya çalışmalı, artık yeni bir ilişkinin temelini atmalı."

Elin Amerikalısı gördükten sonra, onlara bel bağlayan "bizim" muhalifler görmese de olur.

“Wall Street Journal'dan çarpıcı analiz”

Sabah yazarı Mahmut Övür'ün “Wall Street Journal'dan çarpıcı analiz” başlıklı yazısı ise aynı makaleyi şöyle değerlendiriyor:

"Şu tespiti bunu açıkça gösteriyor:

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya ve Suriye'den Azerbaycan'a askeri müdahalelerde bulunuyor."

Sonra da sözü 14 Haziran'daki NATO toplantısında bir araya gelecek Başkan Erdoğan-Biden görüşmesine getirerek Biden'ı uyarıyor:

"Başkan Biden'ın, bu ayın ortalarında Erdoğan ile ikili görüşmeye hazırlanırken bu önemli ilişki hakkında yeni bir düşünme biçimi geliştirmesi gerekiyor."

Türkiye'nin çevresinde yaşanan gelgitlere, Suriye'de PKK nedeniyle karşı karşıya gelinmesine, Türkiye'nin Rum ve Yunan yanlısı tezleri nedeniyle AB'den uzaklaştığına dikkat çeken yazar şu tespiti yapıyor:

"Hem Türkler hem de Amerikalılar uzun şikâyet listeleri üretebilir, ancak ittifakın önündeki gerçek zorluklar yapısaldır. Türkiye ve çevresi, ABD-Türkiye ilişkilerini hem daha önemli hem de daha karmaşık hale getirecek şekilde değişti, ancak Washington henüz yeni bir ortaklığın nasıl çalışabileceğine dair bir vizyon geliştirmedi."

Dışarıdakiler, içeridekilerden daha insaflı yaklaşıyor. Yazar açıkça, ABD'nin Türkiye'ye ilişkin yeni bir vizyon geliştiremediğini söylüyor.

Sonra da şu önemli tespiti yapıyor:

"Ankara'nın dış politikası, daha bağımsız ve daha az öngörülebilir olmaya devam edecek. Washington, Türkiye'nin Hollanda, Norveç veya İspanya gibi davranmasını beklerse, ilişki her iki tarafı da hayal kırıklığına uğratır. Ancak Beyaz Saray, Türkiye hakkında Vietnam ve Hindistan gibi ortaklar hakkında düşündüğü gibi düşünmeye başlayabilirse, politika yapıcılar hem Ankara'nın gerçek jeopolitik değerini takdir edebilecek hem de kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak gerilimleri daha ustaca yönetebilecekler. Sayın Biden'ın Sayın Erdoğan'la yapacağı görüşmede işi, eski ABD Türkiye ittifakını kurtarmak değil, yeni bir ittifakın temelini atmak."

Belki de 14 Haziran'a bu gözle bakmakta yarar var. Başta CHP'li politika yapıcılar, dünyanın Türkiye'ye nasıl baktığını görebilselerdi eminim içeride bambaşka bir gündem tartışıyor olurduk."

Haber Ara