Dolar

34,8685

Euro

36,6398

Altın

3.021,13

Bist

10.048,55

Gerçek Hayat’ın “Müslüman Siyonizmi”ne reddiye

Son yıllarda Türkiye’de faaliyet gösteren Kudüs odaklı çalışmalarıyla ön plana çıkan Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı’nın Gerçek Hayat dergisinde yayınlanan bir yazıyla “Müslüman Siyonizmi” oluşturmak istediği iddialarına Vakfın, Mütevelli Heyeti üyesi Abd al-Fattah El-Awaisi'den yalanlama geldi. Awaisi, iddiaları uzun bir reddiye yazısıyla yanıtladı.

6 Yıl Önce Güncellendi

2019-08-28 22:43:50

Gerçek Hayat’ın “Müslüman Siyonizmi”ne reddiye

TIMETURK | HABER MERKEZİ

Haziran ayının başında Gerçek Hayat dergisinde Ömer Tellioğlu imzasıyla "Sıra şimdi ‘Müslüman Siyonizmi'nde mi?" başlıklı bir yazı yayınlandı.

İngiltere'de 1994 yılında Stirling Üniversitesi bünyesinde kurulduğu belirtilen İslam Araştırmaları Akademisi'ni (Islamic Research Academy, ISRA) ele alan yazıda bazı iddialarda bulunuldu. Buna göre; ISRA'nın Lord Watson, Sir Cyril Townsend, Lord Murray Elder isimli İngiliz hükümet yetkilileri tarafından kurulduğu ve bir "İngiliz hükümet projesi" olduğu; yeni bir "Kudüs tarih yazımını" hedefleyerek "Müslüman Siyonizmi" oluşturmak istedikleri; masrafların bir BAE vakfı olan Al Tajr tarafından karşılandığı; sonrasında bunun için BAE'deki yönetici Al Maktoum ailesine enstitü kurdurulduğu iddia edildi.

Yazının odak noktalarından biri de ISRA'nın Genel Müdür Yardımcısı olduğu iddia edilen Abd al-Fattah El-Awaisi'ydi. Awaisi'nin Türkiye dâhil farklı ülkelerdeki üniversitelerde çalıştığı belirtilirken, Türkçe bilmeden bunu nasıl yaptığı sorgulandı.

Awaisi'nin Mütevelli Heyeti üyesi olduğu Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı'nın İngiltere merkezli ISRA'nın devamı olduğu; Awaisi'nin Kudüs'e "Beytülmakdis" diyerek isim oyunu yaptığı; Kudüs'ün tek başına hiçbir din ve millete ait olmayan çok kültürlü bir şehir olarak takdiminin şüpheli olduğu; Hz. Ömer'in Kudüs Emannamesi'nde Yahudilere iskân hakkı vermediği konusunun tartışmaya açılmasının Siyonist savlara zemin hazırladığı iddialarına yer verildi.

EL AWAİSİ'DEN CEVAP GELDİ

Bu yazıdan günler sonra Abd al-Fattah El-Awaisi “Beytülmakdis Çalışmaları Hakkındaki İftiralara Cevap” başlıklı bir metin yayınladı. Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni'ne hitaben kaleme alınan cevap metninde El-Awaisi, yayınlanan yazı sebebiyle çok şaşırdığını belirterek "Siyonist lobi tarafından açık bir zulme uğrarken Müslüman Türk kardeşinizin hakkınızda yalan ve iftiralarla dolu bir yazı yayımlaması daha ağır bir zulümdür" ifadelerini kullandı. El-Awaisi, “Yazarın hayal gücü dışında bir dayanağı olmayan; hukuki açıdan içeriğinde yalan, iftira ve mesnetsiz suçlamalar bulunan böyle bir yazının, takdir edilir bir saygınlığa sahip derginizde yayımlanması anlaşılabilir bir durum değildir” diyerek iddialara cevap verdi.

Yazıda hiçbir kanıt ve delil olmadan gündeme getirilen iddialar için yapılan açıklamalar şu şekilde:

“VAKFIN İNGİLTERE HÜKÜMETİYLE ALAKASI YOKTUR”

"- Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi (Islamic Research Academy ISRA)'nin Britanya Hükümeti'yle uzaktan yakından ilişkisi yoktur.

“VAKFIN KURUCULARI SÖZ EDİLEN İNGİLİZ İSİMLER DEĞİLDİR”

- Beytülmakdis Çalışmaları Akademisi'nun kurucuları Abd al-Fattah El Awaisi, Aisha al-Ahlas, Mohamed Branine, Muhsin Kilby ve Abdulmalik Andrews'tir.

“VAKIF, İNGİLTERE HÜKÜMETİNDEN YA DA ONA BAĞLI HİÇBİR KURUMDAN DESTEK ALMAMAKTADIR”

- Britanya Hükümeti'nden veya ona bağlı hiçbir kurumdan mali destek almadığımız gibi, akademideki faaliyet ve etkinlikleri gerek Britanya'daki gerekse Britanya dışındaki Müslümanlardan topladığımız bağışlarla yürütüyorduk (Bu bağışların hepsi mali denetimden geçmiştir).

“İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ STIRLING ÜNİVERSİTESİ'NDE KURULMAMIŞTIR”

- Akademi, Stirling Üniversitesi bünyesinde kurulmamıştır ve akademinin bu üniversiteyle hiçbir alakası yoktur. Ayrıca iddia edildiği gibi 1988'de değil; 1994'te bağımsız bir kurum olarak Britanya'da kurulmuş, resmi olarak 1996'da faaliyetlerine başlamıştır.

SÖZ EDİLEN İNGİLİZLER BU ÇALIŞMANIN NERESİNDE YER ALIYOR?

- İslam'ın Mukaddes topraklarla alakalı ortaya koymuş olduğu perspektifi Britanya toplumuna ulaştırmaya yönelik olarak, Filistinlileri destekleyen bazı Britanyalı şahsiyetler (Islamic Research Academy-ISRA)'nin akademinin onur başkanları arasında yer almıştır. Ancak bu şahsiyetlerin strateji ve akademik siyaset üretme noktasında bizlerle hiçbir teması olmamış ve hiçbiri yönetim kurulu toplantılarımıza katılmamıştır. Yalnızca akademik sempozyumlarımızın açılışları gibi bazı etkinliklerimize onursal başkan sıfatıyla iştirak etmişlerdir. Söz konusu şahsiyetler Sir Cyril Townsend ve Lord Watson'dır. Lord Elder ise hiçbir zaman akademinin onursal başkanı olmamıştır ve bu ismin akademiyle hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Sir Cyril Townsend akademinin yönetim kurulu tarafından “Filistinlilerin haklarının savunulması ve Arap dünyasıyla ilişkilerin iyileştirmesi için savaştığı” esasına dayanarak seçilmiştir. Townsend, Londra'da yayımlanan Arapça “el-Hayat” dergisinde konu hakkında birçok yazı yazmıştır. Townsend'in akademinin onursal başkanı olarak seçilmesinde, Arap-İngiliz Uyumu Konseyi (The Council for Arab-British Understanding - CAABU)'nde başkan olarak görev yapmış olması da etkili olmuştur. Bu konsey, 1967 savaşının ardından Britanya içinde Siyonist propagandalara karşı Arap-Filistin bakış açısını ön plana çıkarmak için kurulmuştur. Ancak Tellioğlu yazısında, Sir Cyril Townsend'in ISRA'nın kurulmasındaki amaç, “İngiltere'nin siyasi anlayışına göre Müslümanlar için yeni bir Kudüs tarihi yazılması” dediği yalanını yazmıştır. Yazar başka bir yerde yine Townsend'in -yazarın iddiası olan- meselelerin Türkiye'ye taşınacağını söylediği yalanını da eklemiştir. Onursal başkanın sempozyumda yapacağı konuşmayı hazırlayan benim. Bu konuşma Beytülmakdis Çalışmaları Dergisi'nde (Cilt:3, Sayı:2, Yaz 2000, s.91-94) tüm şeffaflığıyla yayımlanmıştır.

BEYTÜLMAKDİS ÇALIŞMALARI NASIL DOĞRDU?

- Bu bilimsel proje esasında Kudüs Üniversitesi İslami İlimler Bölümü öğrencilerine Mescid-i Aksa'nın içinde 3 yıl boyunca (1990-1992) verdiğim “Tarih boyunca Beytülmakdis” ve el-Halil Üniversitesi'nde verdiğim (1986-1992) “Filistin Çalışmaları” isimli derslerle başladı. O dönemde Filistin meselesiyle ilgili birçok önemli kitap kaleme aldım. Özellikle “Filistin Meselesinin Kökenleri: 1799-1923” başlıklı kitabım İsrail hapishanelerine sızdırılmış, bu hapishanelerdeki Filistinli tutuklular oluşturdukları ders halkalarında bu kitabı okuyorlardı. Ardından Filistin Alimleri Birliği'nin kurulmasında aktif olarak yer aldım. Şeyh Hamid Beytavî (Mescid-i Aksa Hatibi) bu birliğin başkanı seçildi ve akabinde “İslam Araştırmaları Akademisi” (Islamic Research Academy) kuruldu. Ben de bu akademinin Genel Sekreteri olarak görevlendirildim. Ancak İsrail beni 17/12/1992'de sınır dışı ederek Lübnan'ın güneyinde bulunan Merac ez-Zuhur bölgesine uzaklaştırdı (415 kişiydik ve içimizde HAMAS'tan ve İslami Cihat Hareketi'nden isimler vardı: Şehit Dr. Abdulaziz er-Rantisi, Filistin eski Başbakanı İsmail Heniyye ve ayrıca 19 üniversite hoca ile 77 üniversite öğrencisi). Böylece akademinin kuruluş aşaması tamamlanmadan bu proje Filistin'de durduruldu. 1994'de (Lübnan'ın güneyinde geçirdiğim hastalığın ardından) tedavi için Lübnan'dan Britanya'ya taşındıktan sonra sağlığıma kavuşur kavuşmaz eşimle birlikte Britanya'da bu projeyi başlattık. Çocuklarıma bu projeyi anlattım ve onlar da proje için açtığımız banka hesabına destekte bulundular. Büyüdüklerinde ise aralarından ikisi projenin birer ferdi haline geldi (Khalid El-Awaisi: Abertay Dundee Üniversitesi Beytülmakdis Çalışmaları Bölümü'nde yüksek lisans, Aberdeen Üniversitesi Beytülmakdis Çalışmaları Bölümü'nde doktora ve Sara El-Awaisi: Aberdeen Üniveristesi'nde yüksek lisans).

NEDEN "BEYTÜLMAKDİS" TERİMİ TERCİH EDİLİYOR?

- Tellioğlu yazısında el-Awaisi'nin ilk iş olarak Müslümanlar tarafından bin seneden fazla kullanılagelen Kudüs ismini değiştirmekle görevlendirildiği iddiasında bulunmakta ve peşinden Neden “Awaisi sürekli Beytülmakdis diyor”? sorusunu sormaktadır. Arapça “Beytülmakdis” kavramı bizzat Rasulullah aleyhisselam tarafından kullanılan nebevi bir kavram olup, erken İslam kaynaklarında özellikle “İlya” olarak bilinen bölgeye işaret etmekteydi. Bununla birlikte Rasulullah aleyhisselam birçok hadisinde Beytülmakdis'ten bahsetmiş ancak bir kez bile Kudüs kelimesini kullanmamıştır. O, “Beytülmakdis” kavramını bizlere sunarak mukaddes toprakları fethetmemiz için mihenk taşını elimize vermiştir.

Tellioğlu yazının devamında Beytülmakdis'ten bir şehir değil de coğrafi bölge olarak bahsetmenin "saçmalık" olduğunu ve ilmi bir çıkarımmış gibi sunulduğunu iddia etmektedir. Doğrusu şu ki mukaddes toprakların (Beytülmakdis) sınırlarının belirlenmesi sağlam akademik çalışmalara dayanmaktadır. Bu araştırmalar konuyu ilgili rivayetleri ele alarak tüm delilleriyle tartışmış, Beytülmakdis bölgesini Kur'an-ı Kerim'de geçen iki kavram üzerinden ele almışlardır: Arz-ı Mukaddese ve Arz-ı Mübareke.
Yaklaşık 30 sene süren uzun ve sağlam araştırmalarımın sonunda Beytülmakdis kelimesinin -bölgenin yeniden isimlendirilmesi değil; İslami, tarihi ve coğrafi kimliğine yeniden kavuşturulması anlamında- en iyi kavram olduğunu tespit ettim. Bu kavramı kullanmamızı gerektiren sebepler aşağıda sıralanmıştır:

1- Kur'ani ve Nebevi kavramları yeniden kullanmak suretiyle asıl kaynaklara dönmek. Özellikle rehberimiz Rasulullah aleyhisselamın kullanmış olduğu ancak unutulan veya kaybolan kavramları gün yüzüne çıkararak bunu başarabiliriz. Nitekim Raslullah'ın diliyle Kur'an-ı Kerim'de bizlere şöyle buyrulmaktadır: “De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Al-i İmran/31)

2- Kavramın kapsayıcılığı ve ifade gücü. Hz. Abdullah b. Ömer radıyallahuanhüma'ndan rivayet edildiği gibi Beytülmakdis'in sınırları Mekke ve Medine sınırları gibi belirli ve mukaddes sınırlardır. Bu sınırlar zamanın ya da siyasi egemenliğin değişmesiyle değişmeyen sabit dini sınırlardır. Rasulullah aleyhisselam sınırları değiştireni lanetlemiştir: “Yeryüzündeki işaretleri değiştirene Allah lanet etsin” (Müslim), “Yeryüzünde sınırları değiştiren lanetlenmiştir.” (Ahmed b. Hanbel' in el-Müsned) Bu sınırların değişmez dini sınırlar olduğunu düşünürsek hadisin ağırlığı daha iyi anlaşılacaktır.

3- Bu kavram ümmete kendine özgü, ifade gücü yüksek bir kullanım sağlamaktadır. Bu sayede konuyu İslami boyuta taşımakta, taşıdığı tarihi perspektifi ön plana çıkarmakta, Müslümanların sahip olduğu tarihi ve değerler birikimini yeniden ortaya koymakta, mukaddes ve mübarek toprakların İslami kimliğine kavuşmasına katkı sağlamaktadır.

ÖMER EMANNAMESİ'NE YAKLAŞIM

- Yazar, 1990'dan bu yana üzerinde çalıştığım Ömer Emannamesi hakkında çalışmalar yapmışsa ve bu meselenin uzmanı olmuşsa konu ile alakalı olarak beni eleştirme hakkı vardır. Akademik çalışmalarda bu olağan bir durumdur ve ben de bu durumu memnuniyetle karşılarım. Ancak yazar, kullandığım kaynakların “hepsinin” Yahudilere ve oryantalistlere ait çalışmalar olduğunu ve hiçbirinin aslının olmadığını iddia etmektedir. Kullandığım kaynaklara bakıldığında bu iddia da kendiliğinden çürüyecektir. Ayrıca “Yahudilerin Mescid-i Aksa üzerinde hak iddialarına zemin hazırlamaya çalışmaktadır” ve “onların Mescid-i Aksâ alanı üzerindeki Siyonist iddialarına zımnen geçerlilik kazandırmak” şeklindeki yalanlarla şahsıma iftira atmaya hiçbir surette hakkı yoktur.

"SİYONİSTLERE FİLİSTİN TOPRAKLARINDAN HİÇBİR ŞEY VERMEDİM, VERMEM"

- Hem şahsi hem de akademik kimliğimle vurgulamam gerekir ki; Bütün Mescid-i Aksa yerden göğe kadar bütünüyle Müslümanlarındır. 30 senedir yazdıklarımı okuyanlar bilirler ki ben Siyonistlere Filistin topraklarından hiçbir şey vermedim, vermem. Bilakis onlar bu mukaddes toprakları haksız yere işgal etmişlerdir ve işgal edilen tüm toprakları onların elinden almak zorundayız.

"TÜRKÇE BİLMEDEN TÜRKİYE'DEKİ ÜNİVERSİTELERDE NASIL ÇALIŞTIM?"

- Tellioğlu yazısında, hoşnutsuzluk içerisinde ve şaşırmış bir şekilde Türkçe bilmememe rağmen Türkiye'deki üniversitelerde nasıl iş imkânı bulduğumu sorgulamış ve sorusunu şöyle bitirmiştir: “Cevabı biz bilmiyoruz, bilen biri var mı?”

Söz konusu iş imkanlarını üniversitelere bizzat başvuru yaparak elde ettim. Bu üniversiteler, Türk olmayan öğretim üyeleri atanırken izlenen tüm prosedürleri takip etti. Mülakatlar ve değerlendirmelerin ardından YÖK'den onay alındı. Örneğin Sabahattin Zaim Üniversitesi İngilizce eğitim verebilecek Profesör öğretim elemanı alımı ilanında bulunduğunda, gereken evraklarla başvurumu yaptım. Ardından üniversite vakfının mütevelli heyetiyle düzenlenen mülakata çağırıldım (Aralarında öncesinde çalıştığım kurum olan Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü'nün müdürü de vardı). Ayrıca mülakatta Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörü de hazır bulunmuştu. Prof.Dr. Ahmet Ağırakça da Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde Profesör olarak görev almamı destekleyen bir tavsiye mektubu yazmıştı (Ekte).

Yazar, El-Awaisi'nin 2012'de İngiltere'den Türkiyeye görevini yereni getirmek üzere gönderildiği gibi tamamen asılsız ve uydurma bir iftirayı yazmaktan çekinmemiştir. Kuşkusuz Tellioğlu, fıkıhta yer alan “beyyine külfeti müddeiye aittir.” kaidesini ya bilmiyor ya da unutmuş olmalıdır. Bu, hiçbir delil olmadan kendisini hakaret ve iftiralara sürükleyen hayallerinin ve evhamlarının peşinden koşmaktan başka bir şey değildir. Buna bir bahane bulmak istesem şunu söylerdim: Bu sorunların sebebi yeterli İngilizce bilgisinin olmamasıdır. Dolayısıyla her şeyi birbirine karıştırmış ve hak etmediğim ithamlarla şahsıma dil uzatmaya kalkışmıştır."

Haber Ara