Dolar

32,2595

Euro

34,9096

Altın

2.426,78

Bist

10.479,16

Phillips: Türkiye'nin Batı ile bağları kopma noktasında

ABD'de süregelen ve kimi zaman dozu artan Erdoğan tartışmaları devam ederken, Erdoğan'ın Mart sonunda Washington'a gerçekleştireceği ziyaret öncesi Türkiye-ABD ilişkilerini ve Obama'nın Erdoğan'a bakış açısını David L. Phillips kendi perspektifinden yorumladı.

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-03-21 16:03:42

Phillips: Türkiye'nin Batı ile bağları kopma noktasında

Birgün'den Ömür Şahin Keyif'in haberine göre, ABD Başkanı Barack Obama, 2009'da TBMM'de yaptığı tarihi konuşmada, AK Parti yönetimindeki Türkiye'nin ABD'nin en yakın müttefiklerinden biri olacağı mesajını vermiş, “Geleceğe birlikte ulaşalım” demişti. Obama 2012'de ise Time dergisine en yakın hissettiği beş lideri sayarken, Erdoğan'ın da adı geçmişti.

Geçen hafta, Atlantic dergisinde çıkan röportajında ise Erdoğan'ı ‘fiyasko' diye tanımlayacaktı ABD lideri. Bu tanım, aradan geçen yedi yılda, ABD'nin çok ciddi yatırım yaptığı Türkiye ile olan ilişkisi için de söylenebilir.

2003'te Başbakan Erdoğan'la makamında bir söyleşi yapan New York Times, “Tanrı'ya karşı sorumluluklarım var ama bunu politik hayatıma karıştırmamak için çok uğraşıyorum” diyen Erdoğan'ın “Türkiye'de dindarlarla sekülerler arasındaki gerilimi yatıştırabilecek en mükemmel alternatif olduğunu” yazmıştı. O dönem Erdoğan'la ilgili heyecanını göstermekten çekinmeyen ABD medyası, bugün de aynı cömertliği sert eleştirileri için sergiliyor.

Amerikan basınında oldukça sık ve sertçe eleştirilen Erdoğan ve AK Parti hükümeti, resmi makamların açıklamalarında da bir rahatsızlık ve kınama konusu olarak geçiyor. Geçen haftaya bakalım, Çarşamba, Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner, akademisyenlerin tutuklanmalarını eleştirerek, tutuklanmaların "meşru siyasi tartışmaları yıldırmak amacıyla" yapıldığını söyledi ve durumu "rahatsızlık verici eğilim" şeklinde tanımladı. Perşembe, Beyaz Saray Sözcüsü Josh Ernest Türkiye'ye, kendi anayasasınca da korunan evrensel demokratik değerlere saygılı olma çağrısı yaptı. Cuma, Obama'nın özel temsilcisi Brett McGurk, yanına Irak Kürdistanı Başkanı Mesud Barzani'yi de alarak, Türkiye'deki son gelişmeleri ‘tehlikeli ve korkutucu' olarak niteledi. Erdoğan eleştiri bombardımanı altında.

Ya reform ya istifa

ABD eski Büyükelçileri Mort Abramowitz ve Eric Edelman'ın ay başında Washington Post gazetesinde yayınlanan yazılarında Erdoğan'a sundukları iki seçenekli çıkış formülü hayli tartışılmıştı. Büyükelçiler, Erdoğan'a “Ya reform yap, ya istifa et” diye çağrıda bulunuyor ve “Türkiye, Erdoğan yönetiminde hiç durmadan otoriterleşip istikrarsızlaşıyor” diyordu. Erdoğan'ın, ay sonunda, Obama'nın düzenleyeceği Nükleer Zirve'ye katılmak için geleceği Washington'da havanın, bu yazının tonundan çok da farklı olmadığı ifade ediliyor.

Bağlar kopma noktasında

David L. Phillips, Columbia Üniversitesi, İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü'nde Program Direktörü. Birleşmiş Milletler ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nda danışmanlık görevlerini de yürütmüş olan Phillips, Türkiye'de özellikle Kürt meselesi ve barış süreci konularına yakınlığıyla biliniyor. 15 Ekim 2007'de Amerikan Dış Politika Ulusal Komitesi'ne sunduğu raporun AK Parti'nin barış sürecinde yol haritası olduğu ileri sürülmüştü. Phillips'in AK Parti'ye ilk yıllarında destek verdiği biliniyor. Dolayısıyla ABD ile Türkiye ilişkisinin dönüşümünü en iyi temsil edecek ve yorumlayacak isimlerden biri. 2004'ye Foreign Affairs'e yazdığı yazıda Erdoğan, Türkiye'nin batıyla olan bağlarını sağlamlaştırdı, diyen David L. Phillips'in anlattıklarına bakılırsa o bağlar bugün kopma noktasında.

Milat Gezi Olayları

ABD – Türkiye ilişkilerinin gerilmeye başlamasını Gezi olaylarına tarihleyen Phillips, Obama'nın bugün Erdoğan'la ilgili bir ‘hayal kırıklığı' yaşadığını belirtiyor.

Peki; Obama siyasal İslamcı bir hükümete destek verirken ne bekliyordu? Phillips'e göre 2012 öncesi ciddi şekilde desteklediği Erdoğan'ın aslında bir ‘ılımlılık kaynağı' olmasını… Obama Erdoğan'ın etkisini kullanarak Suriye'deki durumu da yatıştırmayı umut etmişti. Ancak AK Parti “Bunun yerine radikalliğin ve şiddetin kaynağı oldu. Suriye'deki çatışmayı da alevlendirdi”.

Phillips'e Obama'nın bu yatırımıyla ilgili beklentisinin gerçekçi olup olmadığını, bunu bir hata olarak yorumlayıp yorumlamadığını sordum, net yanıt vermedi: “Güçlerinde denetimsiz olan Erdoğan, git gide daha çok İslamcı, antidemokratik, insan haklarına ve batıya düşman oldu. Aktif olarak demokratik yönetimin temel unsurlarından güçler ayrılığının temelini, hesap verme zorunluluğunu ve hukukun üstünlüğünü zedeledi. Washington'un endişeleri Erdoğan'ın benimsediği politikalara yanıt niteliğindedir.”

İlk günden beri İslamcıydı

Phillips'in bugün geldiği noktada, Erdoğan'ın en başından beri aynı kişi olduğunu kabul etmesi önemli: “Başından beri aynı adamdı. 2002'de demokrasi istediğin yere vardığında ineceğin bir tramvay gibidir, demiş, kendine batı yanlısı ve demokratik süsü vermişti. En başından beri ABD'ye, demokrasiye ve insan haklarına düşmandı. İlk günden beri İslamcıydı ve hâlâ İslamcı. Git gide daha radikal ve izole oldu.”

Ana eksen IŞİD'le mücadele

Phillips'e göre bundan sonra ABD'nin Türkiye'yle ilişkisi IŞİD ile mücadele ekseninde şekillenecek. Eğer, diyor, Türkiye de bu gemiye binmek isterse; ABD, Türkiye'yle işbirliğine devam edecek. Ancak engelleyici bir tavır takınırsa, Washington ve Ankara arası daha da açılacak. Büyükelçiler Abramowitz ve Edelman'ın reform ya da istifa çağrısını hatırlatıyor Phillips, “Eğer ilerleme olmazsa, ABD Türkiye'yle stratejik ortaklığını gözden geçirmeye zorlanmış olur”.

Çağrıyı hatırlatma sebebini merak ediyorum. Kastettiği Erdoğan'ın istifa etmesi konusunda daha güçlü çağrılar mı? Bu Washington'ın işi değil, diyor özetle “Türkler karar verecek.”

“Şu an Türkiye'de hukukun hiçbir anlamı yok. Otoriterlik, diktatörlüğe dönüşüyor” diyen Phillips ekliyor: “Diktatörler er ya da geç devrilirler…” Verdiği örnekler manidar: “Libya'da Kaddafi'ye, Mısır'da Mübarek'e ne olduğuna bakın…”

Alternatifsizler

Obama yönetimi üzerinde etkisi olan düşünce kuruluşu Amerikan İlerleme Merkezi (Center for American Progress), yaklaşık bir yıl önce yazdığı raporunda, ABD - Türkiye ilişkilerini “bir adım ileri, üç adım geri” diye nitelendirmişti. O raporda imzası bulunan uzmanlardan biri de Max Hoffman. Bugünü sorduk. “ABD usulüne uygun olarak seçilmiş Türk hükümetiyle, kim olursa olsun çalışacaktır” dedi. İlişkilerin gelişmesi için gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Fakat ABD-Türkiye ilişkileri, eğer yöneten parti demokratik pratiklere; özellikle basın, ifade özgürlüğüne ve yargının ve polisin bağımsızlığına ve adilliğine daha fazla saygı”.

Washington gerçekten bu gelişimin gösterileceğine inanıyor mu? Bu soruya cevap ise net: “İnanmıyor. Fakat AK Parti hükümetiyle çalışmaları gerektiğini de biliyorlar.” Hoffman'a göre, Washington'da kimse bu ‘otoriter dönüş' karşısında Erdoğan'la başa çıkmanın etkili yolunu ortaya koymuyor.

Ölüm kalım savaşı

“AK Parti'nin reform gündeminin nasıl kaybolup, daha otoriter, milliyetçi ve düşmanca bir gündeme dönüştüğüyle ilgili kitaplar yazılacak” diyor

Hoffman. Ona göre AK Parti'nin çekirdek kadrosu ölüm kalım savaşı veriyor: “AK Parti, muhalefete göz açtırmamasının nedeninin, kendi idarelerinin -ordu, yargı, uluslararası kaos ya da Gülen hareketi gibi- çok farklı kesimlerden tehditler alması olduğuna işaret edebilir. Fakat gerçekte olan şu olabilir: Güç zehirlenmesi yaşadılar ve inşa ettikleri kayırmaya dayalı sisteme çok bağlı hale geldiler. Yolsuzluk AK Parti'nin çekirdek kadrosundaki çoğu kişi için bunu bir ölüm kalım savaşına dönüştürdü.”

Klik yönetimi

Erdoğan'ın son günlerde çok konuşulan “Ben gidersem devlet çöker” açıklamasına da gönderme yapan Hoffman'ın yorumu gelinen noktanın vahametini vurguluyor; “Erdoğan kişisel çıkarlarının ülke çıkarlarıyla bir ve aynı olduğunu düşünüyor. Kendini ulus olarak görüyor, dolayısıyla onun için iyi olan ne ise Türkiye için de odur, diye düşünüyor. Ve şu anda çok küçük bir danışman çevresine güveniyor ve herhangi bir eleştiri kabul etmiyor.”

ABD, bugün AK Parti'nin git gide otoriterleşmesini ve anti-demokratikleşmesini eleştirirken bu güçlenmede, ABD'den gelen desteğin etkisi, ana-akım analizlerin dışında bırakılıyor. ABD, 2002 sonrası AK Parti'yi ‘ılımlı İslam' modeli olarak Ortadoğu'da diğer ülkelere örnek gösteriyordu. Philips ve Hoffman'ın aktarımları ise, bu projenin yerle bir olduğunu kanıtlıyor.

Ürdün Kralı Obama'yı Erdoğan'a karşı uyarmış: Sahte demokrat

ABD Başkanı Barack Obama'nın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilgili olarak ‘fiyasko' ve ‘otoriter' ifadelerini aktaran Atlantic dergisi, bu kez de Obama'nın dünya liderlerine bakışını derledi.

Jeffrey Goldberg'in dosyasında yer alan liderlerin arasında Erdoğan da var.

Yazıda şöyle deniliyor: “Erdoğan Obama'yı, diğer birkaçı gibi, hayal kırıklığına uğrattı. Obama ofise geldiğinde ‘ılımlı İslamcı' denilen Türk liderin, ABD ve Müslümanlar arasında bir köprü olacağını düşünüyordu. Fakat Ürdün Kralı Abdullah, diğerleri gibi, Obama'yı Erdoğan'ın “sahte demokrat” olduğu konusunda uyardı. Abdullah, Obama'ya Erdoğan'ın “Durağıma geldim mi inerim” sözlerini söyledi. Obama'nın bölgede Erdoğan'ı eleştirenlerin doğru olduğunu fark etmesi uzun zaman aldı.”

Bayaz saray farkına vardı

Max Hoffman: “2009'da göreve geldiğinde Obama, Erdoğan'a ve AK Parti'ye büyük umut bağladı. ABD, AK Parti'nin Ortadoğu'da ılımlı bir ortak olabileceğini ve Bush'lu yıllardan sonra ABD'nin İslam ile savaş içinde olmadığını göstereceğini umdu. Fakat o günden sonra, Erdoğan, Gezi Parkı'nda protestoculara karşı aşırı önlemler aldı, muhalif gazetelere el koydu, yargıçlar üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırmak için yeni savcı ve polis atamaları yaptı. Gezi Parkı büyük bir dönüm noktasıydı, o günden sonra Beyaz Saray, AK Parti'nin otoriter dönüşünün farkına vardı.”

“Müslüman Kardeşler'in kolu”

Washington - Ankara çatlağında, Erdoğan'ın Suriye'deki tavrının da belirleyici olduğunu söylüyor Phillips. Ona göre, Türkiye Suriye'de suç işledi, “Erdoğan'ın yönetiminde radikalleşen Türkiye, “NATO üyesi olmasına rağmen IŞİD'i destekledi.”

ABD'li senatör John McCain'in Türkiye üzerinden Suriye'ye geçip 19 cihatçı komutanla görüştüğü gezinin üzerinden üç yıl geçti. O gezinin ABD yönetimince önceden bilindiği de ortaya çıkmıştı. Suriye planında Türkiye'yle beraber hareket eden ABD yönetimi, bugün ise ortağı Türkiye'yi yalnız bırakarak, Suriye'de yapılanların sorumluluğunu almıyor.

Phillips'in sözleri de bu durumu hatırlatıyor: “2012-2015 arasında cihatçı grupları destekledi. Şu an ortada Türkiye'nin güvenilirliği ve bir NATO üyesi olarak istikrarlı bir müttefik olup olmadığı konusunda ciddi bir tartışma var. (…) Erdoğan yönetimi altındaki AK Parti, basitçe Müslüman Kardeşler'in bir koludur. Hatta şimdi bile, konu Türkiye'nin terörizme karşı savaşta ABD'yle işbirliğine gelince, Türkiye'nin üzerine çalışması gereken çok yer var.”

“AK Parti'yi değil YPG'yi seçer”

Phillips'e göre, Türkiye ABD'de şüpheler yaratırken, Kürtler ise güvenlerini perçinlediler: “ABD'nin YPG'ye desteği, YPG'nin IŞİD'le savaşta en güvenilir müttefiki olduğu gerçeğine dayanıyor. YPG savaşçıları çok uluslu koalisyonun parçası olarak IŞİD'le savaşmak konusunda yetkin ve kararlı oldukları konusunda kendilerini ispatladılar. YPG'ye destek devam etmeli ve genişletilmeli. Türkiye'nin isteklerine rağmen ABD, YPG'yi terörist örgüt olarak değerlendirmiyor. Erdoğan'ın YPG'ye saldırıları ABD'yi Türkiye ve YPG arasında karar vermek zorunda olmak gibi zor bir duruma sokuyor. Mesele IŞİD'le savaşa gelince, ABD YPG'yle işbirliğini sürdürmeyi seçecektir. YPG daha emniyetli ve güvenilir.

(…) PYD yetkilileriyle Brett McGurk'un görüşmesi ABD ile YPG arasındaki ortaklığı onayladı. Bu öngörülebilir ve doğru bir adım. PYD yetkilileri, Salih Müslim de dâhil olmak üzere, Washington'a gelerek daha derinlemesine tartışmalar yürütmeli.”

Haber Ara