Fethullah Gülen, bütün bir hayatı boyunca Kürdlere karşı mesafeli duran, oluşturduğu çevre ve tabanında, hiçbir zaman Müslüman Kürdlere önemli yer vermeyen ve onları adeta ikinci sınıf vatandaş sayan, hatta onlara oldukça zaman zaman zarar verdiren eylemleriyle tanınır.
Durum bu iken ve tüm bu özellikleriyle hafızalarda hala sıcaklığını muhafaza eden Fethullah Gülen, düşüncesinden sapıp günümüzde seküler ve nasyonal Kürd siyasi hareketine yanaşmasının ve ona destek vermesinin anlamı nedir?
Kendisine dışarıdan telkin edilen bir strateji midir, yoksa yıllarca düşmanca baktığı veya en azından öyle göründüğü bu terör örgütünün siyasi departmanına neden böyle yakınlık göstermek ihtiyacını duymaktadır?
Aslında üzerinde durulması ve Türkiye siyasi hayatında Türk özneli bir muhafazakâr yapının ilk kez böylesi bir tablo içinde bulunması, dikkatten kaçan ve siyaset sosyolojisi açısından pekte tartışılmayan bir konu gibi, hala dikkat çekilmeyi gündem olarak beklemektedir.
Kavmiyetçi ve din objeli Gülen hareketinin, Türkiye'de yargı tarafından bir terör örgütü olarak deklare edilmesinden sonra, seküler ve kavmiyetçi PKK terör örgütü ile ortak bir çizgide buluşmasının tek bir nedeni vardır ki, o da bizce ülkenin birliği ve istikrarına karşı takınılan olumsuz söylem ve pratiklerinde ortaklaşa duruşlarıdır.
Özellikle şimdilerde devam eden gelişmeler, Fetullah Gülenin sadece 1 Kasım seçimlerine değil, 2 Kasıma kendilerini endekslediklerini ve seçim ertesinde stratejileri için büyük bir gayret içinde olduklarını görmekteyiz.
Çok özel mahfillerde dizayn edilen siyaset mühendisliklerinin, çizilen rotada kesinlikle Ak Partisiz ve Erdoğansız bir Türkiye tercihi, onlar için son çırpınış ve umuttur hala. Burada çırpınış ve beslenen umutlarının ardında ki nedenini, kesinlikle dış emperyal güçlerin kendilerine verdikleri destek olarak okumalıyız.
Zira batının emperyal ülkelerinin ve hatta BM Güvenlik Konseyini teşkil eden beşli çetenin, Türkiye dış politikasından rahatsızlığını, kendileri için avantaj olarak gören Türkiye'nin markalaşmış terör örgütleri, elbette ki bir ittifak içinde olacaklardır.
Bu ittifakı zaman olarak tayin ettiğimizde, onun için sadece 1 Kasım öncesiyle sınırlamıyor ve 2 Kasım sonrasına erteliyoruz. Halen medya ve basında tartışılan 5. Parti konusu da işte bu stratejinin bir devamı olarak görülmelidir.
Seçim sonrası temenni edilen Ak Partisiz bir koalisyon hükumeti ve Erdoğansız Türkiye için elan mecliste bulunan üç muhalefet partisinin bir araya gelmesini gerçekleştirme hususunda kafalar yormakta ve bunun içinden nasıl çıkılacak diye kendilerince projeler ihya etmektedirler.
İşte bu projenin mühendisliğine soyunan Fethullah Gülen ve yandaşları beyaz Türkler, bütün umutlarını sekuler ve nasyonal Kürd siyasalına bağlamış bulunmaktadırlar. Bunun için HDP Barajı geçip meclise girdiğinde, muhtemelen PKK'den dolayı rahatsızlıklarını ilan edecek olan, Türksolu orijinli bütün milletvekilleri ayrılıp, 5. Parti kuracaklardır.
Bu ihtimali çok uzak görmenin bir anlamı yok, zira seküler Türk ve seküler Kürdlerin siyasi tarihlerinde ittihat ve terrakiden bu yana, zaman zaman seküler Türklerin ihanet ettiklerine hep tarihin tanıklığında bizlerde tanığız.
Bu nedenle de bu stratejide takiyyeci 5. Partinin, sözüm ona MHP için terörle ilişkisi olmayan ve yeni bir Türk partisi olarak koalisyon ortaklığına evet denilecektir. Fethullah Gülenin ve onunla birlikte, ne adına kan döktükleri ve döktürdükleri anlaşılmayan, seküler Kürd siyasalına karşı kumpas kuran, beyaz Türklerin 1 Kasım öncesinden öngördükleri ihanet oyunları şimdilik budur.
Yorum Yap