Diyarbekir Sur ilçesinde terör örgütü PKK'nin şehir yapılanması olarak görevlendirdiği, YDG-H'nın Kürd halkına yaptığı zulüm ve verdiği zarar bütün bir çıplaklığıyla dünyanın seyrettiği barbarlık olmuştur. Özellikle birer tarih ve kültür mirasımız olan mabetlere yönelik hunharca saldırı ve yıkım eylemleri yetmemiş gibi birde beşyüz yıllık tarihi Fatihpaşa camiinin bile bile ateşe verilerek yakılması, Kürdlerin tarihinde yaşanmamış bir vahşet tablosunu oluşturmuştur.
Bu vahşet tablosuna neden olanlar destek verenler ve talimatlarıyla bu sahneleri Müslüman Kürdlere yaşatanların, birer hain oldukları ve kendi halklarının inançlarına bu denli düşmanlık besleyenlerin, tarih önünde birgün mutlaka hesap vereceklerini unutmamalıdırlar. Dünden bugüne Kürdlerdeki mabetlere karşı duyarlıklarını ve bu duyarlığın sekülerleşen bir nesil için ne anlama geldiğini fark etmek açısından şu tarihi belgeyle hatırlatmış olacağız…
1853 -1856 yıllarında Rusya ile Osmanlı arasında Kırım ve Kafkasya hâkimiyeti için savaş olmuştur. Kafkasya cephesinde ki bu savaşa 5000 Kürd katılmıştır. Anılan savaşta Kürd ve Türklerden esir düşenler olmuş,100 Kürd esiri Moskova yakınında Roslava şehrinin Smolenska ilçesine götürülerek yerleştirilmiştir. Ruslar o zamana kadar ilk kez Kürdleri görmüşler. Bu nedenle Rus asker ve yazar, K.Mikeşin Kürdler hakkında inceleme yapmıştır. Yaptığı incelemeyi bir makale olarak kaleme almış ve 1855 Yılında SeverneyaPçela dergisinde yayınlamıştır.
Bu makale Rus Kraliyet bilimler akademisinin ilgisini çekmiş ve bu nedenle, Kürd kültürünü araştırmak üzere esir kampına araştırmacı göndermişlerdi. Gerek Mikeşin'in makalesinde yazdıkları ve gerekse 5 Rus akademisyenin yaptığı araştırmada, öncelikle Kürdler de inanç konusu işlenmiştir; “Kürdler kendi hallerinde insanlara benziyorlardı. Çoğu boylu boslu, geniş omuzlu ve ince bellidirler. Sima ve tenleri kusursuzdur. Hatta çoğu güleryüzlü ve cana yakındır. İnanırmısın, her Kürd'ün sol omzunda bir muska vardı. Bunu savaşta ölmesin diye takıyorlar. Bir Kürd bana dedi ki ‘Bir Türk bu muska karşılığında bana 800 piyastr verdi; ama vermedim ve ona yaşam paradan daha değerlidir' dedim. Birçoğunun yanında Kur'an bulunyordu. Meşin bir cilt içine koyup boyunlarına asmışlardı. Kapağı rengarenkti ve üzerine altınımsı harflerle Muhammed'in kanunları nakşedilmişti. Her Kürd, Kur'an'ı kılıfından çıkarıp sarı sayfalarını çevirmeden önce birkaç kez öpüp başına koyuyordu. Özellikle altınımsı harflerle nakşedilen ‘Muhammed'in (yazı) dudak ve gözlerini öpüyorlardı. Ayrıca her birinin yanında tespih bulunuyordu. Sohbete katılmayan her Kürd ara vermeden tespihini çekip yavaşça dua ediyordu. Esir Kürdler arasında birkaç tane de Türk vardı. Gül onlar için kutsal bir çiçektir adeta. İnanışlarına göre Muhammed'den önce güller kokusuzdu. Bir gün Muhammed bahçesinde bir gül ağacının dibinde dertli ve kederli düşünürken, yaşamın bunca gam ve kederine dayanamayıp ağlamış. Gözlerinden akan yaşlar bu gül ağacını sulamış. İşte o zamandan sonra güller kokmaya başlamış Kürdler Tanrıya inanır ve çalışmayı sever. Güneş doğmadan önce uyanıp abdest alırlar. Namaz vaktinde sadece dua etmekle meşguldürler. Hiçbir iş onları Tanrı'ya ibadet etmekten alıkoyamaz. Az uyurlar. Uykuyu günah sayarlar, hayırlı işler yapmak, çalışmak ve ibadet etmek yerine uykuyu tercih edenler makbul sayılmaz onların eli açıktırlar; hiçbir nazarında. Uykuyu, kayıp bir zaman olarak değerlendirirler.
Esaretteki Kürdler hakkında Rusların merak duydukları ikinci konu sosyal yaşamları olmuştur. Sosyal yaşamdaki insani münasebetleri muhtaçlara yardım konusunda düşünce ve pratikleri oldukça dikkat çekicidir. Bu konuda bilimsel raporda yazılanlar; “Kürdler az yer. Günlük olarak aldıkları 9 Kopik'in üçte birini tütüne, geri kalanları da süt ve beyaz ekmeğe verip böylece karınlarını doyuruyorlar. Mevcut durumlarına rağmen eli açıktırlar; hiçbir zaman kimseyi geri çevirmezler. Acıkan birini gördüklerinde eğer ellerinde ekmek, kalaç (ortası delikli buğday ekmeği) ya da bulki varsa tamamını ona veriyorlar.
Bayram günlerinde Kürdler kötü durumda olanları sofralarına davet ederek onları başköşeye oturtuyorlar. Kürdlerin çarşıdan satın aldıkları ve daha tadına bile bakmadıkları elmaları yolda karşılaştıkları fakirlere dağıttığına birçok kez tanık oldum.
Bir kez bir Kürd'ün evinde oturuyordum; bir dilenci bana yanaşıp dilenmeye başladı. Ona mutfağın yolunu gösterip ‘Oraya git, seni doyururlar'dedim. Kürd bana tuhaf tuhaf bakıp sordu:'Yanında para var mı?'Yanımda bozuk para olmadığını söyleyince, hemen alelacele elini kesesine koyup bir bozukluk çıkarıp dilenciye çaktırmadan bana uzattı ve ‘Al,ver şunu' dedi.
Dilenci gittikten sonra bana az önceki hareketini şöyle yorumladı:'Eğer bir insan senden bir şey dilenirse,ona kendi ellerinle yardım etmelisin,onu başkasına yollamak bizim geleneklerimizde yoktur' Kaç kez tanık olmuşumdur..'Yolda kadının biri elinde su kovası gidiyor.Kürd hemen koşup elinden su kovasını alıp evine bırakıyor ve karşılığında hiçbir şey istemiyor.”Kürdler çalışkan ve barışık insanlardır, günlük hayatta insanlarla olan münasebetlerinde hoşgörü sahibi ve affedici bir halk olarak söylem ve eylemleriyle dikkat çekmişlerdir. bu konuda raporda tutulan notlarda aynen şöyle devam etmektedir:“Yazın gelişi ile birlikte, tarla işleri çıkınca, Kürdler ekin biçmeye başladılar. Kürdlerin yerli tırpanıcılardan çok daha ( her Kürd,üç yerli kadar ekin biçiyordu) iyi çalıştığını gören bizimkiler günlük ücretlerini iki katına çıkardılar Kazandıklarıyla kumaş ve giysi satın alıyorlardı.Kürdler barışık ve uyumlu yaşıyorlardı. En çok süren küskünleri bile bir günü geçmiyordu. Onlar, Küskünlük bir günü geçmemeli… Günahtır. Yoksa gözler akar'der. (Çawétebîrjé) Kürdlerde feodal guru yaygındır.” Kürdler de cesaret mertlik ve fedakârlık bilinci oldukça gelişmiştir. Kendileri dışında yabancılara karşı da bu meziyetlerinin öne çıktığını görmekteyiz.
Din ve inanç ayırımı yapmadan bunu pratik uygulamalarıyla gösterdiklerini raporda kaleme alınan şu Anekdotta da görmek mümkündür: “Bu sözün en iyi kanıtı, bu yıl üçte biri yanan Roslava şehri sakinlerinin kanaatidir: Büyük bir yangın oldu, üç saat içinde şehrin üçte biri alev topu gibi oldu. Tesadüfe bakın ki görülmedik bir fırtına ile cayır cayır her yanı saran alevlerle baş etmek insan karı değildi. Alevlerin sardığı her yer birkaç dakika içinde küle dönüşüyordu. Şehrin sakinleri korku ve endişe içinde donakaldıklarında, Kürdler eşine ender rastlanan cesaretleriyle metanetlerini yitirmeden yiğitliklerini sergilediler. Palas pandıras damlara çıkıyor, battaniye, keçe ne buldularsa ıslatıp seriyorlardı. Bu şekilde birçok evi yanmaktan kurtardılar. Alevler kilisenin kapısına dayandığında Kürdler ayakkabılarını ve başlıklarını çıkararak korkusuzca içeri daldılar ve büyük bir saygıyla kilisenin içindeki eşyaları dışarı çıkarıp emin bir yere bıraktılar Bu davranışları tüm şehir halkında derin etkiler bıraktı.
Çıkarsız yaklaşımları, temiz yürekli ve mert oluşları herkes tarafından büyük bir değer ve saygı görmelerini sağladı. Şükranla anıldılar. Kürdlerin bu klasik gururlarını, cömertliklerini tüm dünyaya göstermemiz gerekir; modern, okumuş İngilizler geri kalmış Patriyar Kürdleri gözleriyle görsünler!. İngilizler bu olanları gözleriyle görebilseler, acaba övündükleri hasletlerinden ve böbürlendikleri o derin fikirli oluşlarından geriye ne kalır acaba. Yaşam tecrübesi gösterdi ki, Britanya medeniyeti bencilikten öte bir şey değildir. Çıkarcılık, kibir, kuruntu, sarhoşluk ve zalimliği doğurmuş. Ve bu burjuva yaşamlarını zorbalıkla Rusya'ya benimsetmeye çalışıyorlar. Gelin elimizi vicdanımıza koyalım, acaba İngilizler, Kürdlerden daha masum, temiz ve merttirler diyebilir miyiz? Elbetteki, hayır. Bugün batı, zavallı medeniyetini kötülüğe doğru çeviriyor. Bu çirkinlik Rusya'dan uzak dursun”