Doğu'da Beydeba gibi, batıda La Fonten gibi yazılı olmadığı için, pek bilinmez. Sözlü Kürt edebiyatımızın zenginliği zamanımızın ihtiyaç duyduğu hikaye ve nasihatlerle doludur. Günümüz siyasetine kıssadan hisse bir örnek; ol hikaye şöyle başlar.
Vakti zamanında Kürdistan ellerinde bir bey yaşarmış. Oldukça dirayetli, oldukça adil ve oldukça da sevilen bir zat imiş. Yönettiği insanlar günümüzde biz yaşayan insanlar gibi kimi iyi, kimi kötü huylu imişler. Bey bir gece bir rüya görür ve bu rüyasının etkisinde kalır. Ertesi gün maiyetindekilere bir rüya gördüğünü ve bu rüyanın tabir edilmesi için iyi bir tabirciye ihtiyacı olduğunu, onu aklen memnun edecek birisine rüyasını anlatmak istediğini söyler ve telallarla etrafına duyurtarak ilan ettirir.
Ancak bir şart koşar, gördüğüm rüyanın tabirinde aklen beni ikna edecek kim olursa, ona elli altın ödül verecek, bunu başaramayanların ise kellesini alacağım diye duyurtmuş.
Bu duyurudan haberdar olanlardan biri de yoksulluklar içinde hayattından bezmiş, yaşadığı dünyada pekde huzuru olmayan bir köylü şansını denemek için beye ulaşıp gördüğü rüyasını tabir etmek üzere köyünden ayrılarak yola koyulmuş. Yolda bir dervişle karşılaşmış selamlaştıktan sonra derviş sormuş, hayrola bu ne telaş böyle? diye sormuş, bizim köylü başlamış anlatmaya nereye niçin ve neden gideceğini. Derviş, rüyanın tabirini bilip bilmediğini sormuş, zavallı köylü hayatımdan bezdim gideceğim, eğer bilirsem elli altın ödülü alacağım, bilmez isem bey boynumu kopartacak bende iki halde de kurtulmuş olacağım demiş.
Derviş, aldığın elli altına benide ortak edersen yarısını bana verirsen sana cevabını veririm demiş. Köylü kabul etmiş, derviş padişahın rüyada gördüğü gökten Kurtların yağdığını şöyle yorumlamış; ”De ki, beyim gökten yağdığını gördüğün Kurtlar, zamanımızın insanlarıdır. Sen idare ettiğin insanları yönetim şeklinde oldukça sık, sık ki sana zarar vermesinler.” Diye de ikaz da bulun demiş.
Bu tabirden ve öğütten memnun kalan bey, köylüye elli altını vermiş ve nerede hangi köyde kaldığını sormuş, ancak köylü oradan ayrılınca geldiği yoldan geri dönmemiş, zira devişle karşılaşıp ona söz verdiği yirmibeş altını vermek istememiştir. Aradan bir müddet geçmiş bey ikinci kez gördüğü ve merak ettiği rüyasını yine yorumlatmak üzere ve bu kez de ödül olarak yüz altın vereceğini ilan ettirmiş ve bizim köylüye de haber salmış gel diye. Köylü çar naçar mecbur kalkmış beye gitmek üzere giderken dervişle tekrar karşılaşmış. Derviş istifini bozmadan yine nereye diye sormuş? Bu kez bey rüyada gökten Tilkilerin yağdığını görmüş. Derviş bununda cevabını biliyorum, benim sendeki altınlarla beraber bana yetmişbeş altın verirsen sana tabiri vereyim demiş. Köylü yine kabul etmiş. Beyin huzuruna çıkmış gördüğü rüyanın tabiri için;”Beyim rüyanda gördüğün Tilkiler, günümüz insanlarının kurnazlığına işarettir. Maiyetindeki insanlara dikkat et onları sıkmaya devam et sana bir kurnazlık yapıp zarar vermesinler” demiş. Bey bu tabirden de memnun kalmış ve çıkarmış söz verdiği yüz altını kendine ödül olarak vermiş. Ancak köylü yine yetmiş beş altın vereceğini söz verdiği dervişi atlatmak üzere evine yine başka bir yoldan dönmeyi tercih etmiş.
Aradan bir müddet geçmiş, bey bu kez üçüncü kez gördüğü rüyayı merak etmiş ve tabir edecek kişiye ödül olarak ikiyüz altın vereceğini, vaad ederek etrafına haber saldırtmış ve yine köylüye özel ulak göndermiş, bizim köylü yine dervişle karşılaşmış daha önceleri olduğu gibi köylünün bu rüyaya da vereceği bir tabir olmamış ancak, derviş kendisine bu kez de benim önceki altınlarımla beraber bana yüzyetmişbeş altın verirsen sana tabiri anlatayım demiş, köylü yine kabul etmiş, derviş;
” Beyim gökten yağdığını gördüğün kuzuların anlamı şudur, zamanımızın ve yönettiğin insanları artık uysal birer kuzu gibi oldular, sen artık onları serbest bırakabilirsin.” Demiş.
Memnun kalan beyde söz verdiği üzere köylüye ikiyüz altını vermiş. Köylü bu kez doğrudan dervişle karşılaştığı yoldan evine dönerken yolunun üzerinde dervişle karşılaşmış, selamlaşmışlar köylü kuşağından çıkardığı altınlardan söz verdiği üzere yüzyetmişbeş altını dervişe uzatmış. Ancak derviş altınları kabul etmemiş ve köylüye dönerek şöyle demiş;” Birinci tabirimde sen de Kurttun, ikinci tabirimde kurnaz bir Tilki olmuş sözünü yerine getirmemiştin. Şimdi sende Kuzuya döndün bana sözverdiğin altınlarımı uzatıyorsun. Artık senden bana zarar gelmez var git altınlar senin olsun.” Demiş.
Bu hikayeyi hatırlarken, Doğan Medyası sahibi Aydın Doğanı, onun köşe yazarı Ertuğrul Özkökü, Zaman Gazetesinden manşetinden AKP yerine Ak Parti yazmasını tecihi ve 7 Haziran öncesi “Seni Başkan Yaptırmayacağız” diyen HDP'lilerin şimdi başkanlık sistemi için kapıyı aralayan U dönüşü sözleri, yenilgiye uğrayan PKK ve FETÖ terör örgütlerinin nedamet gösterilerini andım.
Evet günümüz Türkiyesinde, 1 Kasım öncesi öncellikle Milletin Sarayında mukim Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve Başbakan Sayın Davutoğlu'na muhalefet eden ne Kurt ve Tilkilere, nede terör örgütlerinin ve onlara destek çıkan çeşitli iç-dış mahfillerin, 1 Kasım sonrası Kuzu postuna bürünmelerine aldanmayarak mesafeli durmak lazım. Ödül altınlara hayır diyerek…
Yorum Yap