Dolar

42,4897

Euro

49,5401

Altın

5.744,08

Bist

10.918,51

G20 Johannesburg Zirvesi ve Türkiye'nin Çok Kutuplu Düzen Arayışı

2 Hafta Önce Güncellendi

2025-11-24 00:00:30

Anıl Uğur

G20 Liderler Zirvesi'nin bu yıl Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde düzenlenmesi, yalnızca diplomatik bir takvim detayı olarak değil; küresel güç dağılımının değişmeye başladığının bir göstergesidir. Afrika'da düzenlenen ilk G20 zirvesi olması, kıtanın uluslararası arenada yükselen konumuna işaret ederken, Türkiye'nin bu platformda Cumhurbaşkanı seviyesinde temsil edilmesi Ankara'nın Afrika politikasındaki uzun vadeli stratejik çizgisinin de görünür hale gelmesini sağlıyor. Bu bağlamda zirveyi üç temel eksen üzerinden değerlendirmek daha doğru bir çıkarım yapmamıza olanak sağlayacaktır.

Küresel Güney'in Yükselen Ağırlığı ve Türkiye'nin Bu Eksende Konumlanışı

Uluslararası ilişkilerin kendi içerisinde özellikle son on yıldır tartışma konusu olan güç merkezi kayması, bu zirvede somutlaştı. Samuel Huntington'ın çok kutupluluk analizinin, Nye'ın yumuşak güç kavramının ve Arrighi'nin küresel ekonomik döngüler teorisinin işaret ettiği “merkez-çevre dengesi” artık daha farklı bir perspektifle karşımıza çıkıyor. Afrika'nın genç nüfusu, kritik maden rezervleri, enerji geçişindeki rolü ve yeni tüketici pazarları, kıtanın uluslararası sistemde yalnızca ekonomik değil, stratejik bir aktör haline gelmesine neden olmaktadır.

Türkiye'nin uzun yıllardır devam etmekte olan Afrika açılımı — büyükelçilik ağının genişlemesi, TİKA operasyonları, savunma sanayii iş birlikleri ve artan ticaret hacmi — bu yeni güç çemberinin bir parçası olma isteğini yansıtıyor. Dolayısıyla Erdoğan'ın zirvedeki görünürlüğü sadece protokol kapsamında bir varlık olmadığını, Ankara'nın “bağımsız ama bağlantılı” dış politika arayışının güncel bir örneği olarak karşımıza çıkıyo.

Dayanışma, Eşitlik, Sürdürülebilirlik: G20 Teması ve Türkiye'nin Normatif Söylemi

Zirvenin ana teması olan “Dayanışma, Eşitlik ve Sürdürülebilirlik”, Amartya Sen'in kapsayıcı kalkınma yaklaşımıyla uyumlu olduğu gibi, küresel yönetim literatüründe reform talebinin merkezini oluşturuyor. Bu çerçeveden bakıldığında ise küresel eşitsizliklerin, pandemi sonrası toparlanmanın ve iklim politikalarının gelişmekte olan ülkeler üzerindeki asimetrik etkilerini doğrudan hedef alıyor.

Diğer bir yandan Türkiye açısından bakacak olursak, yıllardır Erdoğan tarafından dile getirilen “Dünya beşten büyüktür” söylemi bu temayla içerik bakımından bir paralellik taşıyor. Ankara, yalnızca kendi ulusal çıkarlarını değil; uluslararası arenada adalet, temsil ve eşitlik başlıklarını merkeze alan bir normatif pozisyon da ortaya koyuyor. Bu durum, Türkiye'nin çok boyutlu dış politikasının yalnızca jeostratejik saiklerle açıklanamayacağını; aynı zamanda normatif ve değer yönelimli bir zihinsel çerçeve tarafından da şekillendirildiğini ortaya koyuyor

ABD'nin Yokluğu, Boşalan Alan ve Orta Güç Diplomasisi

Zirveye ABD Başkanı'nın katılmaması, büyük güçlerin çekildiği anlarda orta ölçekli devletlere açılan diplomatik alanı yeniden hatırlattı. Uluslararası ilişkiler teorisinde “orta güç diplomasisi” olarak adlandırılan bu durum, orta güçlerin çatışmadan uzak, çok taraflı platformlarda etkili görünürlük elde etmesine pek tabii imkân tanır. Türkiye'nin son yıllarda yürüttüğü esnek diplomasi — hem Batı ile temasını sürdüren hem de küresel Güney ile ilişkilerini derinleştiren bir yaklaşım — bu fırsat alanını değerlendirme iradesinin bir göstergesi olarak burada karşımıza çıkmaktadır.

Ankara'nın hem NATO'da, hem Afrika Birliği platformlarında, hem de G20 gibi çok taraflı mekanizmalarda yer alması; Türkiye'yi kuşkusuz “çok katmanlı dış politika” modeliyle hareket eden bir aktöre dönüştürüyor. Bu model, tek bir eksene yaslanmayan ama aynı anda farklı pozisyonlarda etki göstermeyi amaçlayan bir davranış biçimidir demek pek yanlış olmayacaktır.

Türkiye Kendine Yeni Bir Jeopolitik Eşik Arıyor

Johannesburg'daki G20 zirvesi, Türkiye'nin küresel sistemde kendi yerini yeniden tanımlamaya çalıştığı bir dönemin kritik bir durağı oldu. Küresel güç dağılımında kartların yeniden dağıtıldığı, yeni aktörlerin sisteme dahil olduğu ve çok kutupluluğun kendisini daha görünür hale getirdiği bu süreçte Ankara, hem Afrika'da hem çok taraflı platformlarda daha kalıcı bir pozisyon arayışındadır.

Bu zirve daha geniş bir perspektiften ele alındığında, Türkiye'nin yalnızca mevcut düzenin pasif bir takipçisi olmadığını; aksine, şekillenen yeni düzen içerisinde kendine özgü bir yer yaratmaya çalışan, çok yönlü, pragmatik ama aynı zamanda normatif bir dış politika çizgisi izlediğini gösteriyor.

Anıl Uğur \ Timeturk

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Endonezya'daki büyük sel felaketinde 753 kişi hayatını kaybetti

Haber Ara