Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

ANALİZ: İsrail'in büyüme hedefi devrede; kim kazanacak?

İsrail-İran geriliminde her iki ülkenin de birbirlerine karşı aldığı düşman pozisyonlar bölgede büyük yıkımı beraberinde getirebilir...

9 Ay Önce Güncellendi

2024-04-15 18:09:55

ANALİZ: İsrail'in büyüme hedefi devrede; kim kazanacak?

Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, İsrail'in bölgedeki saldırgan politikalarında bölge ülkelerinin topraklarının hedef olduğunu işaret etti.

İKİ GÜVENLİK DEVLETİ VE BARIŞ TEHDİDİ

Beklenen oldu. İran, İsrail'e bir hava saldırısı gerçekleştirdi. Niyeti, İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlediği ve üst seviye İranlı komutanların ölümüyle neticelenen hadisenin intikamını almaktı.

Evet, senelerdir devam eden İran-İsrail geriliminin ve bir bakıma dolaylı savaşının boyut değiştirdiğini, artık doğrudan bir savaşa doğru evrilebileceğini düşündüren gelişmelerdir bunlar. Ama aceleci olmamak lazım gelir. Meseleye denklem mantığı çerçevesinden bakmakta fayda var.

İsrail ile İran arasında on senelerdir devam eden husumet bir cepheleşme olduğu kadar bir denklemdir de. Mâlum, cebirde denklem, iki niceliğin eşitlenmesini ifade eder. Meseleye sadece husumet ve cepheleşme üzerinden bakılırsa denklem görülmeyebilir. Halbuki nihâî tahlilde esas belirleyci olan denklemdir.

Gerek İsrail, gerek İran birer güvenlik devletidir. Güvenlik sistemleri, devletler arası ilişkilerde bir düşmanın sâbitlenmesini ve onun etrafında üretilen tehlikeli senaryoların içeride birliği pekiştirici bir işlev görmesinin sağlanmasına dayanır.

Güvenlik devletinin başarısı, kamuoyları nezdinde, kendisini başka hiçbir şeyin önceleyemeyeceği kadar başat bir ihtiyaç olduğunun hissettirilmesidir. Bu durum barış ihtimalinin yok sayılmasıdır.

OSMANLI BARIŞI ÖRNEĞİ

Aslında Türkiye'deki siyasal kültürel geleneğin, en azından tarihsel kodları itibarıyla bunu anlaşılmaz kıldığını düşünürüm. En başta Osmanlı geleneği bunun tam tersini söyler. Jason Goodwin'in Osmanlı için kullanmış olduğu ve kitabının başlığı yaptığı ifâde boş değildir.

Goodwin, Osmanlı için “Ufukların Efendisi” ifadesini kullanır. Ufuklu bakış, büyümeyi ve büyüdüğü coğrafyalara barış ve nizam getirmeyi ifâde eder. İçererek büyümektir bu. Pax Romana, yani Roma Barışı'ndan sonra Akdeniz'de bu barışın vârisi olan Osmanlı'dır ve Pax Ottomana tam da bunu ifâde eder.

İstiklâl Harbi'nden sonra, kısa bir zaman evvelinde savaştığımız komşularla barış sağlamak yolunda harcanan gayretleri de, temelde bu geleneğin devâmı olarak değerlendiririm. Modern tarihimizde ortaya çıkan, Garp, Moskof, komünizm vb korkular, aslında kendisinden emin bu büyük geleneğin tahribâtından başka bir şey değildir.

FARS-Şİİ MİLLİYETÇİLİĞİ

İran'ın durumu ise çok farklı seyretmiştir. Tarihsel sıkışmışlığı içinde büyüyemeyen, coğrâfî bir cendereye mahkum olan İran bizden farklıdır. Onun pratiği, bilhassa o mahut, bence de muhteşem edebiyatı üzerinden, kendisini kendi içinde büyütmek olmuştur. Bunun siyâsal boyutu ise koyu bir Şii-Fars milliyetçiliği olmuştur.

1979 İran İnkılabı, bu terkipte Fars milliyetçiliğine baskınlık kazandırmak isteyen Şahlığa karşı, Şiilik unsurunu ön plana geçiriyordu. İran'ın Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'e uzanan nüfuzunu taçlayan Şiî Hilâli fetihçi bir mahiyet taşımaz. Bunun gayesi, İran'ın ileri cepheler oluşturmak suretiyle kendisini emniyet altına almasına matuf bir strateji inşâ etmektir..

İRAN'IN DÜŞMANLAŞTIRILMASI

İnkılabın, daha başında ABD ve İsrail'i düşman ilân ettiğini hatırlayalım. Kurgu bunun üzerine bina edildi. Bu kurgu hemen müşteri buldu. Camp David ile Araplarla anlaşmaya başlayan ve düşmansızlaşan İsrail bu kurgunun paydaşı olmakta gecikmedi. Unutmayalım ki, Camp David'in târihi 1978, İran İslam inkılâbının târihi 1979'dur. ABD de aynı akıbete mâruz kaldı. Soğuk Savaş'ın ardından büyük bir boşluğa düşecek olan ABD, 1980'lerde, daha Reagan devrinden başlayarak İran'ı düşmanlaştıran bir söylem geliştirdi.

Barış teşebbüsleri baltalanmakta gecikmedi. Camp David'in imzacılarından Enver Sedat 1981'de öldürüldü. Diğer taraftan 1993 Oslo Anlaşması imzalandı imzalanmasına, ama daha anlaşmanın mürekkebi kurumadan, 1995'de anlaşmanın imzacılarından birisi olan İzak Rabin de Sedat'ın âkıbetine uğradı. Anlaşılıyor ki derin devlet siyasetleri başka şekilde düşünüyordu.

"DÜŞMANSIZ VAR OLAMAZ"

İsrail de, İran'dan daha yoğun bir tarihsel-coğrâfî sıkışmışlığın cenderesi altındaydı. İran ile olan husumete şiddetle ihtiyacı vardı. Arap Baharı ile BAAS rejimlerinden kurtuluyor; yani yoz Arap rejimleri ile anlaşarak yakın tehlikeyi savuşturuyordu. Ama o da düşmansız var olamazdı. İran biçilmiş bir kaftandı.

İÇ HESAPLAŞMA, YIKIM VE PARÇALANMA

Şimdi şu soru sorulabilir. Eğer barış olursa İran ve İsrail'de neler yaşanır? Bu sorunun kestirme cevabı içeride yaşanacak olan büyük hesaplaşmalar, yıkım ve parçalanmadır. İran için bu tehlike büyük ölçüde etnik, ikinci derecede de mezhebîdir. İsrail için ise bu çok daha karmaşık parametrelere karşılık gelir. Yahudi dininin çeşitli ve birbiri ile anlaşması imkânsız yorum farklılıkları, dünyanın çok farklı yerlerinden gelerek İsrail'e yerleşmiş topluluklar arasında ortaya çıkan kültürel yabancılıklar ve anlaşmazlıkların İsrail'i cehenneme çevirmesi işten bile değildir.

İSRAİL'İ BÜYÜTMEK ARZUSU

Zaten dış düşman çok defa ve her yerde olduğu üzere, içerideki düşmanlıkların bastırılmasını sağlayacak, birliği mecburî hale getirecek olan panzehirdir. Son yaşanan hadiselerde farklı olan ve Türkiye dahil bu coğrafyanın diğer unsurlarını düşündürmesi gereken husus, denklemin İsrail tarafından bozulmak istenmesidir.

ABD'ye Kasım Süleymanî'yi öldürtmek bir MOSSAD başarısıdır. Gazze savaşı, Netanyahu etrafında kümelenmiş soykırımcı aşırıların İsrail'i büyütmek arzusudur. Gün onların günüdür. Bunun için HAMAS'ın 7 Ekim eylemine göz yumdular. Gelişmelerin Gazze ile sınırlı kalmayacağı, Lübnan'dan başlayarak Suriye ve kısmen de Irak ile bağlantılı bir açılımı olduğunu düşünüyorum.

KİM KAZANACAK

Hasılı, İsrail'de bugün iki ana akım görüş var. İlki, İsrail'i denklem içinde tutmak istiyor; diğeri ise bu denklemi bozup, ABD, Birleşik Krallık ve müzmin Holocaust ayıplısı Almanya üzerinden AB'yi dahil olmaya mecbur kılarak İran'ı hem bölgede hem de içinde çökertmek ve İsrail'i büyütmek istiyor. İran'ın ve bu arada ABD'nin derdi ise denklemi mümkün mertebe sabit tutmak. İsrail'in Şam'daki eylemi doğrudan denklem bozucuydu. İran'ın mütereddit cevâbı ise zevahiri kurtarmak ve denklemi ayakta tutmaya gayret etmekti. (Zaten gücünün fazlasına yetmeyeceği de aşikâr). Bundan sonra takip edilmesi gereken husus kimin kazanacağı ile alakalı. Bakalım denklemciler mi, değilse denklembozucular mı kazanacak?

Haber Ara