28 Şubat'ın lanetlilerinden 12 gün sonra bu kez “12 Mart'ın lanetlileri”ni yazıyorum..
Biliyorsunuz Mayıs'ın, Eylül'ün, Temmuz'un lanetlileri de var!
Bir kez daha lanet olsun “Millete alçakça vurulan darbelere”..
Bu lanet olasılar, insan kılıklı mahlûkların bazıları bir de cinayetlerini bize bayram diye kutlatıyorlardı. Topluma İlahlık ve Rablik taslıyorlar, bize din ve hayat tarzı dayatıyorlardı.
Ben 27 Mayıs'ı gördüm, ilkokulu yeni bitirmiştim, İmam-Hatip öğrencisiydim. Zaten 12 Mart darbesinde sanıktım. Ondan sonra da bir şekilde hep darbelerin içinde, öncesinde, sonrasında bir yerlerde sanık oldum.
12 Mart 1971›de dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'e bir muhtıra verildi. Daha doğrusu Cumhurbaşkanına ve meclis başkanına bir muhtıra verildi. Sonuçta hükümet istifa etti.
12 Mart Muhtırası, 1971 tarihinde TSK'nın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un imzasıyla bir muhtıra verdiler.
Muhtıranın arkasında CIA vardı ve krizin başlamasında Haşhaş ekimi konusunda ABD'nin baskısı vardı. Darbeci askerler gerekçeyi ekonominin bozulması, enflasyon, üniversitelerdeki öğrenci gösterileri, sendikaların grevleri sonucu üretimin düşmesi, Aleviler ile Sünniler arasında çatışmaların başlaması, İstanbul'sa İsrail başkonsolosunun sol bir örgüt tarafından kaçırılarak öldürülmesine atıflar yapıldı. Genelkurmay Başkanı, bu “muhtırayı ağlayarak yazdığını öne sürerek, demokrasinin gelmesi için bu muhtırayı verdiklerini” iddia edecekti..
Muhtırayı ilk destekleyen TİP lideri Behice Boran oldu. Ardından DİSK muhtıraya destek verdi. Mucip Ataklı, “askerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirerek ‘hukuki bir ihtilal' yaptığını” açıkladı. Sol Kemalist dernekler ortak bir bildiri yayınlayarak, onlar da muhtıraya destek verdiklerini” ilan ettiler.
Asıl mesele, 27 Mayıs'ta paylaşılamayan kozların paylaşılması idi. 60 darbesinde ABD sağ ve solu merkezde eli altında tutuyordu. 27 Mayıs darbesinde bildiriyi okuyan Alparslan Türkeş'ti. Ama solcular, darbeden sonra sağ kanadı tasfiye etti. Ancak ilk seçimde sağ yeniden iktidar oldu. 12 Mart darbe içinde darbe girişimidir.
12 Mart'ta MNP kapatıldı. Ancak, MNP'lilerin AP'ye oy vermesi durumunda CHP'nin iktidar olamayacağını gören darbeciler, yurt dışına giden Erbakan'ı geri getirmeye karar verdiler. Böylece MSP kuruldu. Açılan davalar kapatıldı. MSP'nin birkaç milletvekili çıkartabileceği tahmin ediliyordu, ama bu şekilde AP, CHP'nin gerisine düşmüş olacaktı. Bunun sonucu hükümeti CHP kuracaktı.
Tekin Erer o günlerde bizim adımızı “Yeşil Komünist”e çıkartmıştı. Demirel de bize “Bir bölen” diyordu.
Beklenmedik bir sonuç çıktı sandıktan. MSP 48 Milletvekili çıkarttı ve anahtar parti oldu. Ne CHP, ne de AP iktidar olabiliyordu. Demirel, “Nasıl olsa MSP, CHP ile ortak olmaz” diye düşünüyordu. Demirel'e göre ne CHP MSP ile ne de MSP CHP ile ortak olmayacak, MSP dönüp dolaşıp kendilerine gelecekti. Ama darbeciler, Ecevit'in iktidar olmasında ısrarcıydılar. Ecevit daha fazla bakanlık teklif etti ve sonuçta CHP-MSP koalisyonu kuruldu..
Kıbrıs harekâtı, İncirlik krizi, Haşhaş krizi, sanayi hamlesi gibi önemli kararların alındığı CHP-MSP koalisyonu 1974'deki af kararı ile birlikte sona erdi.
Ecevit döneminde MİT'teki sağcılar tasfiye edildi. Daha sonra MC hükümeti kuruldu. O zamanda MİT'teki solcular tasfiye edildi. MİT'in deşifre olan unsurları, medya ve STK'lar üzerinden karşılıklı suçlamalara başladılar. Sonuç yükselen terör dalgası. İran'da devrim sürecinin başlaması ile Türkiye 12 Eylül'e doğru sürüklendi.
FETÖ de 1974 affından sonra Ankara'ya geldi. Ardından İstanbul'a geçti. O zaman patronu Fuat Doğu da MİT'in başındaydı.
Aslında darbenin ayak sesleri9 Mart'taduyulmaya başladı.27 Mayıs'ın önemli generallerinden Cemal Madanoğlu cuntası, 1967'den itibaren 12 Mart'a kadar sol bir darbe hazırlığı içerisindedir. O günün popüler isimleri Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk gibi gazete ve yazarlarla yakın ilişkide olan Madanoğlu “27 Mayıs'ın amacından saptığı” düşüncesindedir. Madanoğlu cuntası demokrasi adına sağcıların da yönetimde yer almasına karşı çıkmaktadır. Onlara göre “Demokrasi Türkiye gerçekleriyle uyuşmamaktadır.” Onun yerine “Milli Demokratik Devrim” esas alınmalıdır. Türkiye'yi asker-sivil işbirliğinin yönetmesi gerekir. Bunu hayata geçirmek için de bu grupta yer alan gazetecilerin ve ordudaki solcu Kemalist subayların desteği ile milli demokratik bir devrim gerçekleştirilmelidir.
Darbecilere göre önce Cumhurbaşkanlığına Faruk Gürler getirilecek, ardından darbeciler liderleri Mihri Belli görevi devralacaktı. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur başbakan olacaktı. Devrim Partisi asker ve sivillerden oluşacak ve hükümeti bu parti kuracaktı. Darbe MİT Ajanı Mahir Kaynak'ın darbecilerin arasına sızarak oluşumdan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç'ı haberdar etmesiyle başarısızlıkla sonuçlanır. Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, darbecilerden ayrılır. Genelkurmay Başkanı 8 Mart'ta darbede ismi geçen subayların orduyla ilişkisini keser.
CHP'liler her zaman darbecilerden yana oldular. Bu muhtırayı da alkışladılar. Bakanlar Kurulu Hasan Dinçer başkanlığında toplandı. Hasan Dinçer başkanlığında toplanan bakanlar kurulu 4 saat konuyu müzakere etti. Sonunda Demirel'in dediği oldu ve “bir askeri darbeye yol açmamak için” hükümet istifa etti.
DEV-GENÇ, Deniz Gezmiş ve arkadaşları muhtıra ve hükümetin istifasını destekledi. Onlara göre bu şekilde “sivil diktatörlük sona erdiği” ilan edilmişti. Muammer Aksoy, Nadir Nadi, Mümtaz Soysal, Ferruh Bozbeyli, Ülkü Ocakları Yeniden Milli Mücadele Birliği muhtırayı destekledi. Partiler üstü bir hükümet için Nihat Erim'e görev verildi. Erim, ABD'ye yakın bir isimdi. Bu yönetim ilk olarak kendisini destekleyen solcuların ve sağcıların başını ezdi. Türkiye İşçi Partisi, DEV-GENÇ kapatıldı ve liderleri tutuklandı.
Erim Amerikancı biri. Dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu. O da Amerikancı, CIA ile yakın ilişkileri olan bir isim. O da tasfiye edilir. Doğu FETÖ'yü örgütleyen isim.. Mahir Kaynak'ın patronu Fuat Doğu. Olayın bu karmaşık ilişkiler ağının üstünü örtmek için Doğu'yu Batı'ya yurtdışına, büyükelçi olarak Lizbon'a gönderdiler.
12 Mart'ta, Milli Nizam davasında mahkûm oldum. Yurt dışına kaçmak için İstanbul'a geldim. Hâlâ buralardayım. Mahkûmiyet kararı Yargıtay aşamasında iken 1974 affı ile mahkûm olmaktan kurtuldum. O günlerde de başörtüsü yasağı vardı. Hanımım da, kız kardeşim de öğrenimine ara vermek zorunda kalmışlardı. 1965'de başını örten Şule Yüksel Şenler'e 1967 yılında, Mehmed Şevket Eygi'nin çıkarmış olduğu Yeni İstiklâl gazetesindeki “İslâm Kadınına Hitap” adlı yazısı nedeniyle ilk kez sanık oldu. 70'lere gelirken Şenler adı artık bir “irtica markası” haline gelmişti. Benim kız kardeşim ve hanımım o dönemde Şule Yüksel Şenler'in Ankara'da açtığı Kız İlahiyat Kursunda tanışırlar. Süreç aslında benim hayatımı radikal bir şekilde etkiledi. Darbecilere karşı ilk tecrübem 12 Mart olmuştu ve 15 Temmuz'la bu süreç devam ediyor. Selam ve dua ile.