Dolar

32,3342

Euro

35,1881

Altın

2.247,61

Bist

8.718,11

Sağlam bir kaptana bırakmadan gemini terketme sakın,usta!

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-04-17 16:14:51

Sağlam bir kaptana bırakmadan gemini terketme sakın,usta!


Hararetli ve tansiyonu yüksek geçen 30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinin ardından siyasetin nabzı hızını kesmeden bu kez de 10 Ağustos 2014'de yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kilitlendi. Ak Parti'nin 30 Mart seçimlerinden %46'ya varan bir oy oranıyla zaferle çıkması, şimdiden tüm muhalif çevrelerde Cumhurbaşkanlığı seçiminin galibinin Ak Parti olacağı kanaatini pekiştirdi. Muhalefet her ne kadar ortak bir aday çıkarma arayışında olsa da, bu çabaların sonucu değiştireceği konusunda fazla bir umut içerisinde olmadıkları şimdiden yaptıkları açıklamalarda anlaşılmaktadır. Aslında BDP hariç, Ak Parti karşısında kümelenen bütün o büyük koalisyonun başından beri yaptıkları operasyonlar ve manipülasyonlar ile tek hesapları, Erdoğan'ı alaşağı etmek ve Köşke çıkmasını engellemekti. Ama 30 Mart seçimleri bu umutlarını tükettiği gibi, bunun kararını verecek olanın da artık Erdoğan olacağının ve hiç bir gücün bunun önüne geçemeyeceğinin de farkındalar.

Peki, Erdoğan nasıl bir kararı verecek?

Eğer 17 Aralık operasyonlarıyla başlayan, Türkiye'yi siyasi bir krizin içerisine sokarak yönetilemez bir hale getirmek suretiyle Erdoğan'ı alaşağı etmek amaçlı yürütülen bu süreç yaşanmamış olsaydı, bugün Erdoğan için bunun kararını vermek zor olmazdı herhalde. Son on iki yıldır girdiği bütün seçimlerde oyunu arttırarak başarıyla çıkmış olması, en tabii bir hak olarak bu konudaki iradesini kullanabilir ve Köşk'e çıkması yönünde kendisi açısından hiç bir endişe ve tereddüt de yaşamazdı. Ama bugün yeni bir durumla karşı karşıya kaldı Erdoğan. Çünkü bu konuda vereceği bir karar, salt kendisi ile ilgili bir karar olamayacağı gibi, partisinin geleceği ile ilgili bir karar da olmayacak. Bu karar, son 12 yılda mahiyet değiştiren yeni Türkiye'nin geleceği ve bir anlamda da aktif ve vizyon sahibi dış politikasıyla bölgesinde, Müslüman Dünyada üstlendiği misyonun geleceğini belirleyen bir karar olacak. Çünkü bugün Ak Partiye ve Erdoğan'a yönelik tertiplenen bütün komploların temelinde, yeni Türkiye'nin bölge denkleminde oynadığı bu yeni misyonu yatmaktadır. Dolayısıyla Erdoğan’ın vereceği bu karar kolay alınmayacaktır.

Gerek R. Tayyip Erdoğan olsun, gerekse de Ak Parti'nin karar mekanizmaları olsun, bu konuda karar verirlerken, 12 yıl boyunca her hal ve şartta desteğini kendisinden esirgemeyen milletin beklentilerinin, umut ve hissiyatının kendilerine yüklediği ağır bir sorumluluk altında olduklarının da bilincinde olmaları gerekir. Hele hele son yaşananlardan sonra, Cumhurbaşkanlığı'nın önemi kadar, halkın beklentilerine, Müslüman halkların hissiyatına halel getirmeyecek, o beklentileri karşılayabilecek sağlam bir damara, güvenilir ve güçlü bir iradeye sahip bir lidere ve yönetim kadrosuna sahip bir Ak Parti'nin geleceği de bir o kadar önemlidir. Her ne kadar Erdoğan'ın güçlü ve karizmatik liderliği altındaki Ak Parti iktidarı ve kadroları bir çok badireleri aşarak, az hasarla, kazasız belasız bugünlere gelmiş olsa da, bu kadroların bir kısmının Gezi Olaylarında ve 17 Aralık sürecinde de görüldüğü gibi, liderlerini yalnız bıraktıkları, kenetlenerek bir irade ortaya koymadıkları, dolayısıyla fazla da güvenilir bir kadro olmadığı da bir realite olup (Ki Başbakan'ın bizzat kendisi bir çok konuşmasında bunun altını çizerek vurgulamıştır.) bu başarının Erdoğan'ın güçlü iradesinin, siyasi ferasetinin, karizmatik liderliğinin ve tüm bu özellikleriyle Müslüman, muhafazakar milletin hissiyatında karşılık bulmasının sayesinde olduğunu söylemek gerekir.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı kararından önce en acil ve önemli konu, kendisinden sonra partiyi yönetecek, bu geleneği ve damarı muhafaza edecek güvenilir ve emin bir kadroyu oluşturmasıdır. Görülen o ki, bugün itibariyle bu konudaki imkânları da kısıtlıdır. Hele hele liderlik konusundaki alternatifler ise bir hayli sınırlıdır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu alternatiflerden biri, belki de ilk akla geleni olabilirdi. Ama gerek gezi olaylarındaki tavrı olsun, gerek 17 Aralık sürecinde yeterince inisiyatif almayışı olsun ve gerekse de twitter ve youtube konusunda yaptığı açıklamalar ve gösterdiği tutumu olsun, o zor zamanlarında Başbakanı ve dolayısıyla kendisine destek verenleri adeta boşluğa düşürmüş ve hayal kırıklığına uğratmıştır. Milyonlarca insan meydanlarda R. Tayyip Erdoğan'a destek verirken, onun bu konulardaki verdiği mesajlarla coşarken, Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu halkın hissiyatına kulak kesilmemesi, bu kitlenin karşısına çıkarken zor durumda kalacağı öngörüsünü de beraberinde getirir. Ayrıca yasa dışı dinlemeler konusunda Sayın Başbakan'ın, "Cumhurbaşkanımız da dinlenmiş" açıklamasına, "ihtimal dışı diyemem, bir kaygım ve korkum yok ortaya çıkmasında" demesi de tam bir talihsizlik olmuştur. Çünkü bu cümle zımnen, "Ortaya çıkmasında kaygısı ve korkusu olanlar tepki gösterir" anlamını taşır ki, bu açıklama, niyeti bu olmasa da, Sayın Başbakan hakkında böyle bir kuşkunun oluşmasına yol açıyordu. Yine de Sayın Abdullah Gül'ün muhtemel alternatiflerden biri olduğunu düşünüyorum.

Diğer alternatiflerden biri Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'dur ki, Ak Parti iktidarının başından beri siyasetinin içinde bulunmuş, içeride ve dışarıda en kritik konularda sorumluluklar yüklenmiş ve yürüttüğü aktif dış politika anlayışıyla bölgesinde ve Dünya'da Türkiye'ye itibar kazandırmıştır. Sayın Davutoğlu; entelektüel, aydın ve akademisyen kimliğinin yanında, aksiyoner ve teşkilatçı bir kişiliğe sahip olması, en zor anlarda bile kararlı, sabırlı ve güçlü bir irade sergilemesi, sorun alanlarında ve kriz durumlarında ürettiği çoklu tercihli planlarla çözüm odaklı bir kabiliyete sahip olması, özgüveni ve cesareti, ayrıca geldiği sosyal taban, müktesebatı, düşünce ve inanç itibariyle bu ümmetin tarihi hafızasıyla, örf, adet ve geleneği ile uyum içerisinde olması, yani yerli olması gibi özellikleri de göz önünde bulundurulduğunda, son 12 yılın mahiyet değiştiren yeni Türkiye'sini temsil edebilecek en güçlü alternatif olarak görülüyor. Ayrıca gerek “Gezi olaylarında” olsun ve gerekse de “17 Aralık sürecinde” olsun, Başbakan'ın yanında ona en güçlü desteği veren ve aynı doğrultuda bir iradeyi ortaya koyan kişidir.

Sonuç olarak ben, R. Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı adayı olacağını, ama bu kararı vermede de bir hayli zorlanacağını düşünüyorum. Ama ben kendisine oy vermiş bir vatandaş olarak, bu konjonktürde, yeni Türkiye'nin geleceği kendisinin Cumhurbaşkanı olmasından daha önemli...

Bu da aynı ruhu ve geleneği devam ettirecek sağlam ve emin bir iradeye sahip güçlü bir Ak Parti'ye bağlıdır. Başbakan gemisini sağlam bir kaptana ve mürettebata teslim etmeden terk etmemelidir.


Aziz SAVAŞ


Haber Ara