Dolar

32,2562

Euro

34,8120

Altın

2.431,54

Bist

10.268,58

'Bir aksiyon adamı olarak Erbakan'

Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, Erbakan Hoca'yı anlattı.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-02-26 14:21:50

'Bir aksiyon adamı olarak Erbakan'
Erbakan ismini, ilk defa 1969 yılında duymuştum. Yine aynı yıl, “Bağımsızlar Hareketi” sebebiyle Kahramanmaraş’ımızı da ziyaret etti.

O zaman ben, İmam-Hatip’te öğrenciydim. Kendisini karşılayan gençler arasındaydım.

Kendisini ilk defa o zaman görmüştüm. Ondan sonra da sürekli olarak izledim. Birçok konferanslarına katıldım. 1995 seçimlerinden, vefatına kadar (on beş yıl) hemen hemen hep beraber olduk. Bu sebeple kendisini çok yakından tanıma imkânı buldum. Kısaca diyebilirim ki O; samimi bir mümindi, ihlâslı bir Müslümandı, ibadetlerine düşkündü. Çok zeki ve çok çalışkandı, bir aksiyon adamıydı. İdealist bir devlet adamıydı, İslam âleminin lideriydi. Ona göre İslam üç aşamalı olarak ele alınmalıydı; 1- İslam, bazılarının zannettiği gibi sakıncalı değildi. 2- Sakıncalı olması şöyle dursun, bilakis, İslam faydalıydı: Ülkenin birlik ve bütünlüğü için faydalıydı. Bunun için tarihe bakmak yeterliydi. 3- İslam gerekliydi. O, tüm insanlığın İslam’a muhtaç olduğuna inanıyordu. Çünkü İslamsız saadet olamazdı. Ona göre tüm insanlığın saadeti, huzur ve mutluluğu için, peygamberlerin hak anlayışına dayalı “Yeni Bir Dünya” kurmak gerekiyordu. Bunun için de işe, bulunduğumuz yerden, Türkiye’mizden başlamak icap ediyordu. Bu maksatla “Ağır Sanayi”, “Yerli Sanayi”, “Milli Sanayi” diyordu. “Herkese iş, herkese aş” diyordu. “Dengeli ve yaygın bir sanayileşme” öngörüyordu. Bu da ancak “Milli Şuur”la gerçekleşebilirdi. Şu halde “Milli Görüş Gençliği” milli şuurla yetiştirilmeliydi. Yani eğitim sistemimiz de milli olmalıydı. Ona göre “Bir milletin gücü parasıyla, topuyla, tankıyla değil, sahip olduğu imanlı ve şuurlu gençliği ile ölçülebilir”di. Bunun için “Akıncılar”ı oluşturdu. “Milli Gençlik Vakfı”nı kurdurdu. Birçok yan kuruluşlar kurdu. Ama asıl yolun siyasetten geçtiğini çok iyi biliyordu. Bu maksatla 26 Ocak 1970’te Milli Nizam Partisi (MNP)’ni kurdu. Milli Nizam Patisi, Türkiye’de büyük bir heyecan meydana getirdi. Ancak bu parti “Laikliği ihlal ettiği”, daha doğrusu İslam’ı savunduğu gerekçesiyle 20 Mayıs 1971’de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Partisi kapatıldı ama o davasından vazgeçmedi. 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi (MSP)’ni kurdu. MSP kısa sürede teşkilatını tamamladı. 1973 Genel Seçimlerinde 48 milletvekili ve 3 senatörle parlamentoya girdi. Cumhuriyet Halk Partisi’yle Koalisyon Hükümetini kurdu. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını yaptı. Birçok fabrikanın temelini attı. Yaygın bir sanayileşme hamlesi başlattı. Yatırım proje ve programları hazırladı. Ancak bütün bu kalkınma hamleleri erken bir seçim kararıyla engellendi. MSP Hükümet dışı bırakıldı. Dahası, 12 Eylül 1980 Darbesi’yle de MSP kapatıldı. Erbakan ve arkadaşları tutuklanarak, cezaevine gönderildiler. Suç yine aynı:“İslamı savunmak, İslami bir düzen kurmaya çalışmak.” Erbakan Hoca, 1982 Anayasası ile siyasi yasaklı kılındı. Erbakan Hoca, kendisi cezaevinde iken 19 Temmuz 1983’te Refah Partisi (RP)’ni kurdurdu. 1987 Anayasa değişikliği ile siyasi yasağı kalkan Erbakan, Refah Partisi’nin başına geçti. Bütün engellemelere rağmen, 1995 seçimlerinde Refah Partisi’ni Türkiye’nin 1.partisi yaptı. Yine bütün engellemelere rağmen 1996 yılında Refah-Yol Hükümeti’ni kurarak Türkiye Cumhuriyeti’nin 54. Başbakanı oldu. Son elli yıldır sürekli açık veren bütçeyi “denk” yaptı. İç sömürüyü önlemek için “Havuz Sistemi”ni kurdu. Irkçı Siyonizm’i ve küresel emperyalizmi önleyebilmek, tüm mazlum milletlerin haklarını savunmak maksadıyla, sekiz büyük İslam ülkesini (Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Nijerya, Endonezya, Malezya) İstanbul’da topladı. Böylece 15 Haziran 1997’de D-8’lerin kurulmasına öncülük etti. Ancak 16 Ocak 1998’de Refah Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Erbakan Hocanın milletvekilliği düşürüldü. Kendisi de siyasi yasaklı hale getirildi. Gerekçe yine aynıydı; Laikliği ihlal, yani İslami bir düzen kurmaya çalışmak. Eski defterler açıldı. Merhum Hoca’nın 25 Şubat 1994 yılında Bingöl’de yaptığı konuşma yeniden soruşturma konusu edildi. Hâlbuki herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı için bu dosyaya 1994 yılında “takipsizlik kararı” vermişti. Yeni süreçte ise Erbakan Hoca, “suçlu” bulunup mahkûm ediliyordu. Bu mahkûmiyeti başka mahkûmiyetler takip edecekti. Çünkü Devlete hâkim olan, artık, “Hukukun gücü değil, gücün hukuku” idi, yani keyfilikti, daha doğrusu “zorbalık”tı. Çünkü bir taraftan, gözdağı vermek için tanklar yürütülüyor, öbür taraftan da başta Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerimiz olmak üzere, “yüksek hâkimlerimiz” askeri brifinglerle eğitilip aydınlatıyordu(!). Böylece hukuk bilgileri alabildiğine artan, demokrasi kültürleri oldukça genişleyen yüksek hâkim ve savcılarımız söz konusu mitingleri, ayakta dakikalarca alkışlıyorlardı. Tabii ki medya patronları da bu alkışlayanları alkışlıyordu. Artık, gazetelerde emre uygun manşetler atılıyor, talimatlara uygun makaleler çıkıyordu. Diğer yandan, bütün bu gelişmeleri, aziz milletimiz adına, hatta bütün insanlık namına, büyük bir üzüntüyle izleyen Erbakan, önüne konulan engelleri aşmaya çalışıyordu. Aslında kararı önceden alınmıştı; 17 Aralık 1997 tarihinde Fazilet Partisi (FP) kurulmuştu. Ancak 22 Haziran 2001 tarihinde Fazilet Partisi de kapatıldı.

YİNE AYNI GEREKÇE...

Gerekçe tabii ki aynıydı: Görünüşte laikliği ihlal, gerçekte ise İslamı savunmak, yani İslami bir sistem kurmak için çalışmak. Nihayet 20 Temmuz 2001’de Saadet Partisi kuruldu. Bu arada, geçen, zaman içinde Erbakan Hoca’mız, haksız, baskıcı, hatta Firavuni uygulamalarda- bedenen - çok yıpratılmıştı Artık ayağa kalkmakta zorlanıyordu. Yürümesi ise adeta imkânsız hale gelmişti. Buna karşılık, cihat azmi dipdiriydi. Bu yüzden, cihat azim ve aşkıyla, hedefe biraz daha, evet biraz daha yaklaşabilmek için, kollarına giren 3-5 gence adeta kendisini sürükletiyordu. O’na göre “Hakkı hâkim kılmak için yapılan siyaset, cihadın en etkin biçimiydi”, “Namaz dinin direği, cihat ise dinin zirvesiydi”, “Hakkın hâkimiyeti için çalışmamakla, batılın hâkimiyeti için çalışmak arasında netice itibariyle fark yoktu.” “Her ibadetin belirli bir zamanı ve belli bir miktarı vardır.” Cihatta ise bir zaman ve sayı sınırı yoktur. Cihat, gerçek bir müslümanın hakkı hâkim kılmak için gücünün son noktasına kadar mücadele etmesi; tüm imkânlarının, bütün enerjisinin son zerresini dahi hakkı hâkim kılmak için harcamasıdır.” El-Hak, Erbakan hocamız bu ölçülere uygun olarak yaşadı. Nitekim Erbakan hocamız, Ankara dışı en son seyahatini 26 Aralık 2010 günü Trabzon’a yapmıştı. Bu seyahate benim de katılmamı rica etmişti. Saadet Parti’mizin il kongresi vardı. Kongre divan başkanı bendim. Kongrede Hoca’mız uzunca bir konuşma yaptı. Adeta veda mesajlarını veriyordu. Çok yorgundu, hatta bitkindi. Buna rağmen, o gün tam dört program icra etti. Her program bir öncekinden daha ağırdı. Hocamız arabadan indiği zaman, yardımcı elemanlar vasıtasıyla, tekerlekli sandalye ile yürüyordu. Aynı gün, saat 22.00 uçağı ile Ankara’ya döndük. Ön sırada, sağ köşedeki F koltuğu Hoca’mıza tahsis edilmişti. Hoca’mız yardımcı elemanlar vasıtasıyla uçağa alındı. Ancak koltuğa oturamadan yığılıp kaldı! Evet! Hoca’mız enerjisinin son zerresini de davası için harcamıştı. Ankara’ya dönünce “Hocam, ne olur, Ankara dışı programları biz yapalım” diye yalvardık. Bize Eyüp Sultan Hazretlerini hatırlattı. Nihayet, Saadet Partisi Genel Başkanı iken 27 Şubat 2011 günü Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Mekânı cennet olsun. Cihadı bilmeyen, bir şey anlamaz Erbakan Hoca’mızdan.

PROF. DR. MUSTAFA KAMALAK - Saadet Partisi Genel Başkanı

Haber Ara