Dolar

32,5711

Euro

34,9885

Altın

2.461,13

Bist

9.885,13

Kendine kananlar

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-07-15 16:27:35

Kendine kananlar

İnsanoğlu yaratılırken alt ve üst eşik aralığında özgür bırakılmıştır. Yaratan bu eşiklerin sınırlarını “eşrefi mahlûkat-esfel-isafilin” olarak tanımlamıştır. Birey veya zümre, zaman ve mekân üzerinde tanımı yapılan eşik aralığında farklı değerler almıştır. Üst veya alt eşiğe sabitlenmiş birey veya zümre, zaman veya mekân bulmak mümkün olmamıştır. Bazı din, felsefe veya ideaların özleri insanları üst eşiğe yönlendirmiştir, ancak gerçek hayatta tam olarak karşılık bulamamıştır. Bu akım temsilcilerinin kendilerine üstünlük atfetmeleri onları haklı kılmamıştır. 

Kutsal kriterler dışında insanların şoven-faşist-ırkçı-milliyetçi zihniyetlerle üstünlüklerini iddia etmeleri,kaos ve çatışmalar için yeterli sebep olmuştur. Bu zihniyetlerin temsilcileri için dünyanın diğer kısmının nicel veya nitel hiçbir anlamı yoktur. Yahudilerin kendilerini seçilmiş, Nazilerin kendilerine saf/üstün ırk nitelemeleri tarihin bariz örnekleridir. Sahip oldukları zihniyet, yaşattıkları mezalimi kendilerine göre meşrulaştırmıştır. Tarihi vakalar arasında en şiddetli mezalimlikler bu anlayışlara isabet etmesine karşın onları hastalıklı/sakat düşüncelerinden arındırmamıştır.

Beşeri kriterlere göre iddia edilen üstünlük anlayışı, bilgi/eğitim ile erileceği kabul edilir. İçinde yaşadığımız çağın en bariz farklılığı, bilgi ve eğitim düzeyinin geride kalan tüm devirlere göre yaygın ve yüksek düzeyde olmasıdır. Oluşan bilgi toplumlarına rağmen,dünya kamuoyunu en çok meşgul eden hadiseler insanlık değerlerinde görülen seviyesizliktir.Esfel-isafilin sınırında gerçekleşen olayların özneleri, neden sonuç ilişkileri farklı coğrafyalarda, farklı eğitim ve ekonomik düzeylerde yaşandığına şahit olmaktayız. Gelişmiş batı toplumların ötekileştirdikleri toplumlara yaklaşımları ile ilkel/geri kalmış toplumların davranış biçimleri birbirinin aynı görünmektedir. Uçak, füze, ağır silahlarla girişilen katliamların kılıç, sopa, taş, yakıp, yıkma ile gerçekleşen katliamlardan öz olarak ne farkı olabilir.

Bilgi ve eğitim düzeyi yükseldikçe, genel geçer insanlık değerleri silikleşmektedir. Ahlak ve merhamet duyguları dibe vurmaya başlamıştır. Kendilerine üst seviyelerde değer biçen kimliklerin zulmü altındaki acı çığlıklar, merhamete aç bırakılmışlardır.
İslam’ın önemli öğretilerinden biri; zalime karşı elle, dille veya buğzederek karşı durmaktır. Buğzederek karşı durmak olayı Allah’a havale etmektir. Müslümanlar daha çok bu tepki türünü seçerek kolaycılığı tercih etmişlerdir. İnsanlar gerçekte mevcut durumlarını korumayı gizleyerek çaresizlik bahanesine sığınmışlardır. İnsanlar; hayırlısı, Allah’ın dediği olur, Allah yapılanı kimseye bırakmaz gibi çıkış yolları ile sessiz kalışlarına kılıf bulmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Oysaki Allah, toplumların kendilerini değiştirmelerini, değişmeyen toplumları başka topluluklarla terbiye edeceğini, herkesin layıkıyla yaşayacağını belirtmiştir.

Kimse kendini kandırmasın. Allah insanlara hayırlı olanı değil layık olanı vermektedir. Mevcut durumunu kaybetme korkusuna karşı görev ve sorumluluktan kaçmak kimseyi vebalin dışında tutmayacaktır. Görüp, duyup bildiklerimiz bizlere daha ağır yükümlülükler getirir. Tarih bize öğretmiştir ki; devletini, milletini, ekonomisini, ailesini, bilmem neyini korumak adına söylenen klişe cümleler, pasif çıkışlar kimseyi ateşin/zulmün ateşinden kurtarmamıştır.

İnsanlık bir bütün olarak, zalimin kimliğine bakmaksızın zulme karşı tek ses olmalıdır. Günümüzde İsrail’in Filistin halkına yaptıkları ile Suriye rejiminin halkına yaptıkları arasındaki farkı kimse anlatamaz. Zulmün yarattığı edişe yerine adaletin getireceği huzur hedeflenmelidir. Her birey aidiyeti olduğu kimliklerin zulmünü görmezden gelmemeli, tam tersi aidiyeti olduğu kimliğin zulmüne önce kendisi karşı durmalıdır. İsrail’in zulmüne karşı Yahudi, İslam kimliği altında yapılan zulme karşı müslümanların karşı durması elzemdir.

Ortadoğu’da din ve mezhep adına yaşatılanlar din ve mezheplerin özleri ile alakasızdır. Hz Musa Museviliği çaresiz halklara ölüm yağdırarak korumamış, geliştirmemiştir. Hz. Muhammed İslam’ı yayarken farklı düşünen insanları kılıçtan geçirmemiştir. İmam’ı Azam Hanefileri, hocası olan Cafer Ebu Sadık’ın Şiası’na karşı asla kışkırtmamıştır. Yahudiler İsrail devletini büyütmek, İslami görünen hareketler de kendi egemenliklerini sağlamak için şiddet yöntemine sapmışlardır. Bu akımlar için dini değerlerin önceliği geri sıralarda yer alır. Din adına yapılan şiddetten ötürü rablerinden taltif bekleyenlere, mağdurların ahı karşılık verecektir.

Tarihi gerçeklikler bize göstermiştir ki;ırk, din ve mezhep kimliklerinin tamamı şiddet suçuna bulaşmıştır. Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Cehiller, Hitler, Saddamlar, Esedler, Netanyahularvarlığı karşısında Peygamberler, evliyalar, âlimler, Selahattin gibi komutanlar hep var olmuştur.

İdeal beklentiler ise kavgasız, savaşsız bir dünyadır. Bütün insanlar aidiyeti oldukları kimliklerden önce insan olmalı, ahlaki değerler ve derin bir merhamete sahip olmalıdır. İnsani değerlerini kaybetmiş, ahlaksız ve merhametsizlerle aynı kimliği (din, mezhep,ırk) paylaşmak kişiyi huzursuz etmelidir.

Bütün bunların ötesinde dünyayı dizayn mühendisliğini üstlenenler, önceden yazdıkları senaryoları uyguladıklarını biliyoruz. İnsanlık, adalet ve huzur onlar içinde gereklidir. Medeniyet doğuda-batıda, tarihte-çağda değildir. Medeniyet İnsanlığın özündedir.

Zeynel KARATAŞ

[email protected]


 

Haber Ara