Dolar

42,5284

Euro

49,5527

Altın

5.750,95

Bist

11.007,37

Cerablus'un nar bahçeleri

10 Yıl Önce Güncellendi

2016-09-14 23:18:54

Cerablus'un nar bahçeleri
 -Karkamış'dayım, dönünce görüşürüz, dedi.
 
Karkamış'ı haritada aradım, bulup kırmızı kalemle işaretledim. Sürekli yeni yer isimleri duymak, yeni insan yüzleri görmek zihin haritamda baş edemediğim bir dağınıklığa sebep oluyordu. Olağanüstü hal dönemlerinde hele, sürekli yükselen ölü sayısı sinir uçları alınmış rakamlara dönüşen insan bedenleri ve bir hikayesi olan mekanların stratejik yer'leşmesi...Bununla baş edemiyorum evet, hikayesini bilmediğim yerlerin tam da gündemimin ortasında oluşuyla baş edemiyorum. Sıradan günlerinde nasıldı Karkamış, halkı ne işle iştigal ederdi, kahvehanelerinde insanlar ne konuşurdu? Kimin ineği hastaydı, kimin hasadı iyiydi, kimin kızı nişanlanmış, kimin oğlu...
 
 Karkamış ve Cerablus'u birbirinden çok uzak sanıyordum  ama şöyle parmağımla sınır hattını takip ederken titredi parmak ucum, gerçekten de adeta bir köyün ortadan ikiye bölünüşüne şahitlik ettim, yutkundum. Nerde başlar Karkamış, nerde biter Cerablus? Akrabalık nerde bölünür tellerle, mayınlarla, tarlalar nerde kesişir....

Cerablus'un yanına bir nar resmi çizdim. Henüz tam olgunlaşmamış ama parlaklığı ve güzelliği ile albenili bir nar. Sonra nar alev aldı birden; kırmızılığı koyulaştı git gide, ateşin bir narı çiğnerkenki sesini duyuyordum kulaklarımı sımsıkı kapatmama rağmen. Cerablus bir nar bahçesine dönüştü tahayyülümde...

 Hareretle anlatıyordu:

 Bir tren hattı düşün, bir tarafı başka ülke, öbür tarafı başka ülke. Nar bahçeleri var Zeyneb, fıstık bahçeleri, zeytin ağaçları...Tutuşmuş yanmış hep, havan topları ağaçları vurmuş ilkin, narları.
Telefonundan bir fotoğraf gösterdi; bir nar, üstüne sinmiş yanık kokusuyla öylece duruyor masanın üstünde...

 Yaşlı bir adam koşa koşa gidip ateşin dokunmadığı birkaç ağacından toplayıp getirdi "henüz olgunlaşmamış ama size ikram edebilecek başka birşeyim de yok" dedi mahcubiyetle. Sen bize karşı neden mahcup oluyorsun , sen neden yakılmış bahçelerin, talan edilmiş verimli toprakların ve elinden alınmış ekmeğin için mahcup oluyorsun! olma...

 -Anlatırken o anı yaşıyordu adeta, sesi titriyordu -

Sınırlar böyle tam da yüreğimizden zikzaklı bir hatla bizi böldüğü dönemlerde, bu adamın nar bahçesi de ikiye bölünmüş, bir tarafı Cerablus'ta bir tarafı Karkamış'ta kalmış. Evleri yanyana iki kardeş, aynı köydeki iki kardeş iki farklı ülkenin vatandaşı olmuş.Bahçenin ilk bölünmesinin hikayesidir bu.

Aradan yıllar sonra, bu kederli ama verimli topraklar üzerinde, masa başında yeni bir harita çizilince  kardeşini "karşı ülke"den çekip alır Karkamışlı adam. Kardeşini yağmacılardan,Daeş denen örgütün hakimiyet alanından kurtarır.Çünkü Cerablus düşmüştür, çünkü yeni dünya düzeninde Cerablus'taki nar bahçesi de yakılarak bedel ödemiştir.

Bahçenin ikinci bölümesidir bu !
 Daha önce sınır hattıyla bölünen bahçelerini ikinci defa böler adam ama bu defa kendi rızasıyla. Nasıl vermesin ki  kardeşine, hiçbirşeyini kurtaramadan kaçıp gelmiş kardeşi, çocuklarını neyle besleyecekti? 
 Bir bahçe kaç defa bölünür ki? Ah... koskoca Orta Doğunun kaderini yaşıyordu sınırdaki bu nar bahçesi.
 
Gözlerinde sanki nar bahçesi filizleniyordu yeniden anlatırken :
 
Cerablus'taki bahçenin narlarını unutursak eğer, bahçelerimizi bölenleri, bahçelerimizi yakanları işte o zaman yürüyen ölüler oluruz. Biz gazeteciler bunu yazmayacağız ne yazık ki, haber formatında iki cümle geçeceğiz en fazla. Nereyi kim almış, çatışmanın seyri, ölen, yaralanan var mı... Nar bahçesi Zeyneb, orda gizliydi oysa tüm şifreler.Lütfen bahçeyi sen yaz, iki kardeşi

Adamın kucağına doldurup getirdiği narlar tüm planları alt üst edecek kadar büyüktü gözümde. Ağzını açmış, gözü dönmüş büyük devletlerin öğüttüğü topraklarda deklanşörüyle, kamerasıyla kara dumanları çeken biz gazetecilerin ellerine bahçesinin olgunlaşmamış narlarından tutuşturan  bu adamın bölüştüğü şey "insanlık"tı. İnsan dediğimiz varlık, talan edilmiş bahçenin, yarısı yanmış ağacın üstünde kalmış o birkaç nara ne kadar benziyordu o an. 
 
"Yiyemezdim ki ben o narı" dedi. Sen de olsan yiyemezdin.  O nar benim için bir pusula artık. Bir gün nefretim, menfaatlerim vicdanımdan vize alamazsa hakemlik edecek, ona bakıp "insanlık hüsranda!" diyeceğim. Narın kabuğunun altında intizamlı bir şekilde dizilmiş tanelerden utanacağım bir gün yerimi beğenmezsem, ayaklarımı yere vura vura yürüyüp kibirlenirsem.

O bahçelerde çocuklar çalışıyor, sabahtan akşama kadar iki çay iki kek siparişine denk gelen bir yevmiyeyle. O bahçelerde aylarca emek verip, gecesini gündüzüne katıp çalışan adam eğer bir akıllı telefon parasına ürünlerini satabilmişse " elhamdüllah, bu sene de aç kalmayacağız" diyor gözlerinin içi  gülerek. Cebimdeki telefondan, sigara paketinden utandığım nadir zamanlardan biriydi.
Bu kanaatkarlık beni deli ediyor, evet ruhumu tırmalayan tatminsizliğimin karşısında nasıl da dimdik duruyor bu adam. Tek mahcubiyeti kendince bizi iyi ağırlayamamış olması. İnanç nasıl bir şeydi öyle, nasıl güçlüydü.Konforlu hayatımız biraz sarsılsa hemen "neden ben Allahım?" diyerek siteme başlarken, en zor şartlarda bile "elhamdülillah aç kalmayacağız" şükrüne sahip bu adam karşısında eridi tüm hoşnutsuzluğum. Çocuğun tekrarlayarak öğrenmesi gibi ben de şükrettim hala helak etmediğin için teşekkür ederim Allahım diyerek..

Karkamış ve Cerablus arasında akrabaların bayramlaşma için sınırda buluşmalarını hayal etsene Zeyneb, sınırları yıkan o derin bağı, kardeşlik bağını. O bahçeleri bölen büyük güçlerin bölemediği şeyler de varmış çok şükür. O sınırlar kalplere işlemiyormuş çok şükür...Ve o bahçe sahipleri umutlu, bizde olmayan en büyük şeye sahipler.
 
Yeşerecek yeniden bahçe, çünkü Allah'ın vaadi bu.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara