Pek kıymetli Ayşe Kulin Hanımefendi,
Benden epey yaşlısınız, ilk kitabınız bile benden daha yaşlı. O yüzden size hürmette kusur etmeyeceğim. O gün meydanlarda olan bir şeriatçı olarak başı epey meşgul cumhurbaşkanımıza yazdığınız mektubu muhatap almaya karar verdim.
Dedim ya benden çok yaşlısınız, annem doğduğunda siz gelinlik çağınızdaymışsınız. Kırk yaşından sonra kitap yazmaya başladığınıza göre ülkemin klasik yazar hastalığından muzdarip değilsinizdir diye düşünüyorum; mahalle yanarken saçını tarayan aşüfte hastalığı. Yani epeyce gözlem yapma, sokakta dolaşma, konu komşu edinme vaktiniz olmuştur.
Menderes'e darbe yaptıklarında yirmili yaşlarda İstanbullu bir kızmışsınız, belli ki çok can da yakmışsınız. İyi bir kolej eğitimi almış bir genç kız o günlerde olan biteni nasıl görürdü sahi ? Siz o sıralar ne hissettiniz Ayşe Kulin hanım çok merak ediyorum? Dedemden dinlediğim olurdu o günleri, Menderes'in idam edilişine nasıl gizli gizli ağladığını anlatırdı ama işte dedem köylü ve okuma yazma bilmez adamın biriydi. Sizin gibi geleceğin onlarca kitap müellifi olacağı o zamanki sahip olduğu fırsatlardan belli olan biri ne hissetmişti, cevabınızı çok önemsiyorum.
Demokrasinin dar ağacına götürülüşünü seyretmiş bir kadınla, yani yaşayan tarihle kalkıp elbette aşık tutamam, haddimi bilirim. Sizin yirmili yaşlarınıza denk düşen bir şeriatçı kıza kendi tecrübelerinizi paylaşma cömertliğinde bulunursunuz diyedir tüm çabam. Eğer meydana gelirseniz.
Ben edebiyat bilmem pek, sizin gibi kolejin edebiyat bölümünden mezun olmadım, o yüzden dümdüz yazıyorum. Biz şeriatçılardan gerçekten korkuyor musunuz? Ben insanların fobileriyle alay etmeyecek biriyim size güvence verebilirim, bu ülkede şeriatçı deyince aklınıza ne geldiğini bilmek isterim. Mesela uzaylı deyince aklınıza kulaksız, armut kafa, iri gözler gelmesi gibi bir şey mi? Tasvir de edebiyata dahil, canlandırmamıza yardım et, biz neye benziyorduk 15 Temmuz günü meydanlarda?
Bu kadar kitabı bu kadar sürede yazmak için toplumdan kaçma fedakarlığında bulunduğunuzu söyleseniz, aslında hiçbir gerçek fikre sahip olmadığınızı, şekilci ve dogmatik olduğunuzu anlatsanız sizi gerçekten mazur görebilirim. Sanıyorum on beş yıl öncesinde gelmesi gereken şeriatın hala gelmemiş olduğundan da haberiniz yok. Sokağa o gece çıkanların şeriat getirmek üzere çıktığını düşünmeniz sizin romanlarınıza konu olacak türden bir hayal ürünü. Romanlarınızın kahramanları değiliz biz Ayşe Kulin, çok ayıp ediyorsunuz.
Siz uyurken insanların tanklara karşı bedenlerini siper ederek korudukları demokrasiden haberiniz de olmayabilir, yakınlarınız siz üzülmeyin diye sizden bazı gerçekleri gizliyor olabilir. Ama madem mektup yazacak kadar dert edindiyseniz gerçeği de biraz dert edinin, inanın derdi gerçeği öğrenmek olanın önünde hiçbir engel duramaz. Cahil kitlenin içinden biri size bu gerçeği hatırlatıyorsa korkun Sayın Kulin, laik eğitimden geçmemiş insanlar sizi düşünmeye davet ediyorlar.
Siz o satırları yazarken ben meydanlardaydım Hanımefendi, bir yanımda şort giymiş karı koca, diğer yanımda çarşaflı, sarıklı bir çiftle meydana girdim. Sizin bitmek bilmez korkularınızı, yıkılmaz önyargılarınızı anlayabiliyorum, laf aramızda yirmi küsur yıldır İzmir'deyim. Eğer İzmir kadar açık fikirli olsaydınız, eğer tek endişeniz mini şortunuzla meydanda demokrasi isterken tacize uğramamak ise size bu teminatı ben değil cumhuriyetin kalesi İzmir verebilirdi.
Ayrıca siz çok kötü bir insansınız Ayşe Kulin, insanların derdi o kadar büyükken, kendi omuzlarında taşıdığı ve “en büyük asker bizim asker” diyerek uğurladığı askerlerin silahlarından çıkan kurşunlarlarla öldürülmüş onca insan varken tek derdiniz başkasının ne giydiği, sakalının boyu. Biz bu süreçte bir şeyin sağlamasını yaptık, ona vicdan diyoruz kendi aramızda. O vicdanın hiçbir giyinme biçiminin, hiçbir yaşam tercihinin içinde gizlenmediğini fark ettik. Sayın Ayşe Kulin hanımefendi, eşleri Fetih Suresi okurken üzerimize ateş açan insanlar vardı karşımızda ve yanımızda ise hayatında belki hiç tekbir getirmeyecek insanlar…Yani dümdüz bakmayın, iş sandığınızdan daha karmaşık.Eğer bizi kadavra gibi masaya yatırıp incelemek değil de gerçekten bizi tanımak, anlamak isterseniz sizi mini şortunuzla, kendi içinize sinen sloganınızla en güveneceğiniz şehre, İzmir'e davet ediyorum. Tesettürlü bir sadık taraftar olarak sizi asla rahatsız etmeyeceğimi ve içimizdeki yüzlerce tesettürsüz, tatillerini yarım bıraktıkları için bronzlaşmış tenleriyle meydanlarda olan İzmir'in demokrat ve vicdanlı kadınlarına teslim edeceğiz. Onlar sizi hem benim gibi bir şeriatçıdan hem de bir kenarda oturmuş dua eden, Kur'an okuyan sakallı şeriatçılardan koruyacaklar.
Hatta eğer lütfederseniz ve şeriatçı fobinizi yenerseniz bayan Kulin, sizden 60 darbesini, 80 darbesini ve eğer kabul ederseniz 28 Şubat darbesini anlatmanızı isteriz, siz konuşurken nezaketen, fobiniz ayyuka çıkmasın diye tekbir de getirmeyeceğiz. Sadece bir eğitimli, İstanbullu hanımefendiden Menderes'in idam edildiği günü dinlemek istiyoruz.
Ha bu arada “biz halk değil miyiz?” diye sormuşsunuz. Estağfirullah, bu hakareti yapmayın kendinize Hanımefendiciğim, halk ne demek, göbeğini kaşıyan demek, halk makarnacı demek, halk bidon kafalı demek. Siz pürü pak, ülkemizin bembeyaz kadınısınız ve olsanız olsanız vatandaş olursunuz. Biz siz denize rahat girin diye meydanlardayız, yani halk olarak meydandayız, siz vatandaş olarak fobisiz bir deniz keyfi yaşayabilirsiniz. Ayrıca Suriyeliler de bizimle onlardan yana da içiniz rahat olsun. Beach partynizin keyfini sürmeye devam edebilirsiniz.
Ama yine de bedeniniz artık güneşe tahammül edemeyecek duruma gelirse bir uğrayın derim meydanlara. “Eyvah şeriatçılar gelecek!” diye diye bu ülkeden löpür löpür götürülen kaymağın insanın yürüyüşüne nasıl bir kibir kattığını biz de görmek isteriz.
Gezideki laik eğitimden geçmiş kitlelerin çevre esnafına verdiği maddi zararı o laik eğitimden geçmemiş, eğtimsiz kitleninkiyle karşılaştırmanızı öneririm, madem asla birbiriyle kıyaslanamayacak iki olayı kıyaslama hatasına düşmüşsünüz….Ki ülkeye verdikleri manevi zarara hiç girmedim bile.
Silahsız olduğunuzu söylemişsiniz, harika!
Ama gelirken sizden ricam tahribatı yüksek en büyük silahınızı da evde bırakıp öyle gelin.
Ben, zor zamanlarda terliğini ayağına geçirip koşa koşa meydana gelmiş insanlara karşı aşağılayan bir bakıştan , kibirli bir dudak büküşten daha tehlikeli bir silah taşımadığımızın teminatını verebilirim.
Yorum Yap