Tarih, gerçekleri katleden gelip-geçici gerçeklikler mezarlığıdır; o yüzden ölüdür, diriltilmelidir.
Çağımızın tanrısı, gerçekleri gölgeleyen ayartıcı gerçekliklerdir.
Ölüm, değişmez gerçektir; dünya, gelip geçici gerçeklik.
GERÇEK BİRİCİKTİR, GERÇEKLİK BİRİKİNTİ
Çağımızda gerçek değil, gerçeklik kral; sahicilik değil, sahte kural.
Gerçek gizlidir; gizlenir; o yüzden gizemlidir.
Gerçek köklüdür, derinlerde kök salar; o yüzden asildir, insanı asalet sahibi kılar.
Gerçeklik sahtedir, geçicidir; sahte ve geçici olduğu için de insanı ayartır, uyutur, uyuşturur ve hakikati yutar. Çağımızda “kölelik”, gelip-geçici gerçekliklerin ayartıcı, yutucu ve uyutucu ormanının çocuğudur; gayr-ı meşrû çocuğu.
Hayata gerçekler değil, gerçeklikler yön veriyor bu yalan, geçici dünyada. Gerçek, asil ve kâmil insanlar değil; sahte, kibirli ve kişiliksiz insancıklar.
İnsan, gerçekliklerin kurbanı çağımızda.
İnsanlar gerçeğin değil, gerçekliklerin izini sürüyorlar zira.
Gerçeğin en büyük düşmanıdır gelip-geçici, ayartıcı gerçeklikler.
Gerçeklik, hırsızdır, hayduttur, gaspçıdır.
Gerçeklik, son durumdur; gelinen noktadır. Önplan'dır; o yüzden hep önplanda o vardır.
Gerçeklik, sürü mantığının hükümranlığıdır. Genel-geçerin. Ama zoraki geçerli kılanan, geçer akçe yapılan gerçek değil gerçekliktir çoğu zaman.
Gerçeklik, insanın biricikliğini hiçe sayar. İnsanın biricikliğini hiçe saymak, insanı hiçe saymaktır elbette ki.
Gerçeklik, insanın, biricik insan'ın, öz insanın, özgür insanın, öz-ü-gür insanın düşmanıdır.
Gerçek, biriciktir. Gerçeklik birikinti, atık.
GERÇEK, ÖZDÜR; GERÇEKLİK KABUK...
Hakikat anlamında Gerçek, aslında doğrudan insanın ve insanın derûnî dünyasının yeri-yurdu'dur. İnsan, hakikatin özetlendiği, kendisinde tecellî ettiği, başlıbaşına bir âlemdir. Dahası, insan, âlem'in ruhudur.
Gerçek, insanın iç dünyasıdır; iç dünyasını ifade eden bütün meselelerdir. İnsanın özü, içi, içdünyasında gizlidir.
Gerçeklik ise, nesnelerin dünyasıdır. İnsanın dış dünyasıdır. Şu geçici dünyadır.
Hakikat / Gerçek, içeridedir: Orada gizlenmiştir: O yüzden görünmez. Görünmeyendir; keşfedilmeyi bekleyendir.
Gerçeklik ise, dışarı'dır, dış dünyadır, sadece görünendir.
Özetle, gerçek / hakikat, öz'dür ve özün öz yurdudur. İnsanın gerçek anlamda özgürlük umudunun ve ufkunun kaynağıdır. Dolayısıyla insan'ın öz'ü ne kadar muhkem, ne kadar sarsılmaz, ne kadar derinlikli olursa o kadar gür olur, insanın özü ne kadar gür olursa o kadar özgür olur.
Oysa gerçeklik, kabuktur.
GELİP-GEÇİCİ GERÇEKLİKLERE TESLİM OLANLAR, GERÇEK'TEN MAHRUM KALIRLAR
İçinde yaşadığımız çağın aslında ne kadar körleştirici bir ağ olduğunun, zihinlerimize vurulan nasıl bir pranga olduğunun en ürpertici göstergesi, öz'le kabuğun, gerçek'le gerçekliğin yerinden edilmesi, yerle bir edilmesidir.
Gerçeklik, son durumdur, son resimdir: Resimdir sadece: Önce resmedilen, sonra da teşhir edilen, meşhur edilen ve bizi de bu meşhur'un dikizcisi haline getiren, dikizcisi olmaya sürükleyen zorbalıkların, dayatmaların dünyasıdır; bizi, biricikliğimizi yok saymaya çağıran karanlık bir ses'tir: Karanlığa çağıran ayartıcı ses.
Gerçeklik, gücün resmidir; güçlünün geçit resmi; ayartının resmi, ayartıcı bir resim.
Gerçeklik, herkesin güce, güçlüye, görüntüye teslimi, teslim olması ve teslim edilmesidir.
Gerçeklik, gerçeğe teslim olmanın önündeki en büyük engeldir. Gerçeklik, gerçeğe teslim olmaz, gerçeği teslim alır.
Gerçekliğe teslim olanlar, gerçek'ten mahrum kalırlar.
İNSANLIĞIN BAŞINDAKİ EN BÜYÜK BELÂ, GERÇEKLİKLERLE BAŞININ BELÂDA OLDUĞUNU GÖREMEMESİDİR
Gerçeklik, bura ve şimdi ile sınırlıdır; buraya ve şimdi'ye sınırlar insanın ufkunu.
Gerçeklik, ufuk daralması, gerçeğin ufkunun karartılması ve insanın gerçek ufkunun boğulması, solması, gerçekliğin ufuksuzluğuna kul-köle olmasıdır.
Gerçekliğin hükümran ve hükümdar olduğu yerde gerçeğin de, insanın da hükmü biter, nefesi biter, sesi kesilir.
Gerçeklik, gerçeğin de, insanın da, hakikatin de hem önünü keser, hem de biletini.
Gerçeklik, gerçeğin önüne set çeker, duvar örer, gerçeği gölgeler ve ölüme mahkûm eder.
Gerçeklik, gerçeğin, insanın ve hakikatin ölümünün yapı taşlarını döşer.
Gerçekliğin hükümran ve hükümdar olduğu yerde, gerçeğin hükmü yoktur, insanın hükmü yoktur.
Gerçeklik, en büyük halk düşmanıdır, en büyük hak ve hakikat düşmanıdır: Gerçekliği, gerçek katına yükselterek halkı gerçek'ten mahrum eder, gerçekliğin köleliğine mahkûm eder.
Gerçek, hakikattir, gerçeklik sahte.
Gerçek, hakîkî olan'dır; gerçeklik sahte.
Gerçeklikler insanı sahtekâr yapar: İnsanın sahtelikleri gerçekmiş gibi görmesine yol açar.
Ölüm, bu dünyanın “yalan” olduğunu gösteren yegâne hakikat.
Ölüm gerçeğini / hakikatini unutanlar, yalan dünyanın gelip-geçici gerçekliğinin, ayartısının tutsağı olmaktan kurtulamazlar.
Sözün özü: İnsanlığın başındaki en büyük belâ, gelip-geçici, ayartıcı gerçekliklerle başının belâda olduğunu görememesidir.