İsmi lazım değil, bir CHP genel başkan yardımcısı, son zamanlarda önüne gelene saldırıp duruyor...
CHP'de müstakbel başkanlık yarışına hazırlanıyor, muhtemelen.
Genel başkanlık yarışı yapabilir bir başkan yardımcısı, elbette ki.
Ama çiğlikle, sığlıkla, önüne gelene saldırarak yapılan bir başkanlık yarışı, gider duvara toslar. Biri hatırlatmalı bunu bu kişiye.
Siyasetin de bir asaleti olmalı, siyasetçinin yaptığı bir eleştirinin de bir anlamı, bir değeri olmalı, değil mi?
Neredeyse her çıkışı çiğlik ve sığlıkla malül bu kişi, hızını alamadı, bu ülkenin ruh köklerini edebiyatta, sanatta, fikir hayatında onca çileyle, onca mücadeleyle yeniden inşa etme gayretiyle sarsılmaz fikir ve sanat kuleleri inşa eden iki öncü fikir ve sanat adamına, üstad Necip Fazıl ve usta Nuri Pakdil'e saldırmaya başladı.
15 Temmuz darbe ve işgal girişimi sırasında Genelkurmay Başkanı'yken alnına silah dayanmasına rağmen FETÖ'cü hainlerin “bildiri”lerini imzalamayan orgeneral Hulusi Akar'a Meclis'te yaptığı haddini aşan hakaretin devamı olarak Necip Fazıl'a ve Nuri Pakdil'e saldırdı bu kişi şimdi de!
Neymiş efendim? Hulusi Akar, (Hakan Fidan'la birlikte) Nuri Pakdil'i ziyaret etmiş'miş! Necip Fazıl'la, gençken bir fotoğraf çektirmiş'miş!
Vay efendim “sen nasıl olur da, Nuri Pakdil'i ziyaret edersin, Necip Fazıl'la fotoğraf çektirirsin”miş!?
Bu kişinin ya da bu tür sığ, ezberci tiplerin bu tür saldırılarını ciddiye almak bile gerekmez, elbette ki.
Ama bu tür kişilerin derdi Necip Fazıl ya da Nuri Pakdil değil. Necip Fazıl ve Nuri Pakdil'e vurarak, Atatürkçülük, Kemalizm savunusu yapmak ve buradan siyasî rant devşirmek!
Hulusi Akar'la sorununu, Necip Fazıl ve Nuri Pakdil üzerinden halletmek!
Bunun adı ilkelliktir, fırsatperestliktir, çiğliktir!
Bu yazıyı da, bu ilkelliği ve fırsatperestliği, çiğliği ve sığlığı deşifre etmek ve kayda geçirmek için yazıyorum.
Salih Tuna yazdı sadece, görebildiğim kadarıyla. Nefis bir yazıydı.
Evet siyasetin de bir asaleti ve ciddiyeti olmalı. Ama bu sığlık, bu çirkinlik, tahammül edilebilir gibi değil, gerçekten!
Necip Fazıl'ı da, -hele de- Nuri Pakdil'i de hiç tanımadığı besbelli bu kişinin. Tanımadığı kişiler üzerinden siyasî rant devşirmek amacıyla Türkiye'nin en parlak iki büyük fikir adamına ve sanatçısına ilkel bir üslupla saldırmaktan çekinmiyor, yine de!
Bu ilkelliğe, bu haddini bilmezliğe sessiz kalınamaz
Necip Fazıl, üstaddır; Yaşar Nabi'sinden Aziz Nesin'ine kadar, fikriyatına en uzak kişilerin gözünde de böyleydi bu.
Necip Fazıl, ömrünü hapishanelerde geçirmiş, vefat ederken bile hakkında mahkeme kararıyla bu dünyaya veda etmiş bir üstad, bir öncüydü.
Yeldeğirmenlerine karşı, celladına âşık garpzedelere karşı bu ülkenin ruhköklerini, asaletini savunmuş, büyük doğum'un fikir ve oluş çilesini çekmiş, Büyük Doğu'nun muazzez anıtını dikmiş bir üstad ve öncü.
Bu ülkenin bin küsur yıllık çileyle inşa edilen ruhköklerine karşı gerçekleştirilen ontolojik yıkım harekâtına karşı tek başına göğsünü siper ederek, kaç kuşak düşünürün, sanatçının ve öncünün tohumlarını ekmiş bir üstad ve öncü.
Aynı şey, Nuri Pakdil için de geçerli.
Pakdil, usta'dır, dostunun da, düşmanının da gözünde, büyük usta.
Kalem ve kelâm ustası. En çok da “duruş” ustası. Sükût sûretinde konuşmuş, dimdik durmuş bir usta, bir bilge.
Edebiyat dergisiyle, Doğu'nun ve Batı'nın ufuklarında gezinmiş, edebiyatımızın en parlak şair, sanatçı ve yazarlarını yetiştirmiş, yine fikir ve sanat hayatımızın çağ atlamasını sağlayacak eserlere imza imza atmış bir büyük usta. Henüz değeri ve çapı hakkıyla anlaşılamamış ve aşılamamış Umut başlıklı oyunuyla Türk tiyatrosunun Ionesco'su.
Siz, bırakınız Ionesco'yu tanımayı, ismini bile telaffuz edemezsiniz!
Nuri Pakdil'i tanıyamayacak kadar ikide bir “Nevzat Pakdil” diye telaffuz ettiğinize göre!
Bu ülkenin ruhköklerini yeşerten, fikir ve sanat anıtlarını diken, ülkemizin, coğrafyamızın ve insanlığın sorunlarını omuzlarında taşıma bilinciyle geçmişten geleceğe yürüyen, geleceğimizi inşa eden üstadlarına, usta'larına siyasî rant devşirmek için saldırmak en hafif ifadeyle, sığlık, çiğlik ve hafifliktir.
Vesselam.