Fetih ruhu'nun bu ülkede bir karşılığı var mı, insanları kanatlandırmaya yarar mı, bilmiyorum.
Ama Türkiye'nin özellikle seküler aydınlarının fetihle işgali karıştırdıklarını biliyorum. Fetihle işgali karıştıran müslüman bir toplumun aydınının zihni işgal altındadır, iğdiş edilmiş, demektir.
Açık ve net bu.
Oysa bilim, düşünce, sanat, siyaset ve ahlâkta büyük açılımlar, insanlığın önünü açan çığır açıcı atılımlar nasıl gerçekleştirilir?
Fetih ruhuyla...
Eşyanın hakikatini keşfetme çabasıyla...
Eşyanın hakikatini keşfetme çabasını diri tutan kanatlandırıcı bir ruhla ve bu ruhu canlı kılan büyük rüyalarla...
Unutmayalım: İddianız yoksa rüya göremezsiniz. Rüyasını göremediğiniz bir iddiayı hayata geçiremezsiniz.
ÜÇ TARZ-I FETİH
Üç tarz-ı fetih'ten ya da fethin üç boyutundan sözedilebilir:
Manevî fetih, fikrî fetih ve maddî fetih.
Manevî fetih, kalple gerçekleşir.
Fikrî fetih, zihnin eseridir.
Maddî fetih, kılıcın meyvesidir.
Bir kez daha hatırlatmak istiyorum: Bu ülke Batılı emperyalistler tarafından fiilen işgal edil-e-medi ama zihnen işgal edildi. Bu ülkenin sözümona aydınları celladına âşık edildi.
O yüzden bu ülkenin hâs aydınları, ön açacak, ön alacak çilekeş öncü kuşakları yok.
Öncü kuşakları olmayan toplumlar, bugün yaşıyor olabilirler ama yarın bir ânda yok olmaktan kurtulamazlar. Bir Gazâlî'niz, Alparslan'ınız, İbn Arabî'niz, Fatih Sultan Mehmed'iniz, Sinan'ınız, Itrî'niz, Yunus'unuz, Yavuz'unuz ya da bir Eflatun'unuz, Kant'ınız, Bach'ınız, Rafael'iniz, Bruegel'iniz, Beethoven'iniz, Nietzsche'niz, Dostoyevski'niz, Tarkovski'niz varsa, varolduğu için, varolabildiği için varsınız.
Bu öncüler, fikirleriyle, eserleriyle, şahsiyetleriyle yaşıyorsa, sizi de yaşatabiliyorsa, sizin varolduğunuzdan ve yaşadığınızdan sözedebiliriz.
Bunlar, bir toplumun medeniyet ruhunu diri ve canlı tutan, yaşayan ve yaşatan öncü kuşakları değil sadece, kurucu ve konumlandırıcı öncü kuşakları. Yönünü ve yörüngesini belirleyen, ruhunu harekete geçiren, geleceğini şekillendiren yol fenerleri.
Her medeniyet, öncü kuşakları vasıtasıyla geçmişten nefes alır, geleceğe nefes verir.
Bütün diğer medeniyetlerin öncü kuşakları gibi bizim medeniyetimizin öncü kuşakları da birer fatihtir; fetih ruhuyla nefes alan ve nefes veren, medeniyeti yeşerten ve gölgesinde herkesin serinlediği birer çınardır.
Maddî fetih, kılıçla gerçekleşir ama önce zihinde ve zihinle şekillenir, sonra kalpte ve kalple olgunlaşır, en sonundaysa ruhta ve ruhla gerçeğe dönüşür.
Fetih, işgal değildir; kapıların açılmasıdır. Zihin, gönül ve ruh kapılarının canlanması, hayata kavuşması.
Aynı şekilde, maddî fetih de toprakların işgali değildir. Toprağa, hakikatin hayat bahşeden elinin değmesi, toprağı sulayacak ötelerden yankılanan bir sesle diriltici bir nefes vermesidir maddî fetih.
Toplumları fatihleri ayakta tutar, fatihleri taze hayat sunar, fatihleri yol açar.
Zihin, kalp ve ruh fatihleri: İlim, irfan ve hikmet fetihleri.
Fetih ruhunu yitiren, yeni fatihler yetiştiremeyen toplum, dengesini yitirir, işgal edilir zamanla.
YUNUS VE SİNAN, FATİH VE ALP ARSLAN MASAL MI?
Masal mı bütün bunlar?
Yunus masal mıydı?
Elbette ki, değildi: İnsanı, hayatı, Yaratıcı'yı, dünyayı sade bir dille ama derinlemesine kavradı; hâlâ taze, hâlâ diri, hâlâ hayat bahşedici tohumlar ekti bu topraklara; keşfedildikçe insanı çağlar ötesine taşıyan, tadıldıkça lezzetine doyum olmayan.
Sinan, masal mıydı?
Sinan, bu topraklardan çıktı ve hakikat medeniyetinin diriltici ruhunu üç kıtada taşa nakşetti. Sinan'ın mimaride gerçeğe dönüştürdüğü fetih ruhu, fetih rüyasının hayatın her alanında yankılanmasını, hayatın her alanını aydınlatmasını, beslemesini mümkün kılacak çapta, kıratta bir fetih ruhuydu.
Fatih, masal mıydı?
Fatih, daha çocuk denecek yaşlardayken, fetih ruhuyla nefes alıp veriyor, Kostantinopol'ü fethetme rüyaları görüyordu -neredeyse Allah'ın her günü...
Elinde kalem, defter; önünde yerküre; zihninde İstanbul'un fetih haritasıyla yatıp kalkıyordu...
Uykuları kaçıyordu!
Rüyaları sınır tanımıyordu!
Hop oturup hop kalkıyordu! Yerinde duramıyordu!
Çocukken!
Çocuk denecek yaştayken!
Fetih ruhuyla yetiştiriliyor, fetih ruhuyla nefes alıp veriyor, fetih rüyaları görüyordu her dem Fatih.
Bir yerde fetih ruhu çocuk denecek yaşta sizi yakalamışsa, rüyalarınız olup çıkardı, rüyalarınız fetihlerle dolup taşar, fetihlerle renklenir, canlanırdı.
Fatih'in fetih ruhu, nizam-ı âlem rüyasının Osmanlı gökkubbesi altında herkesin kendi hayatını yaşamasını, rüyasını gerçekleştirmesini mümkün kılan tek evrensel ve aşılamamış, benzersiz bir fetih ruhuydu.
Yunus'taki, Sinan'daki, Fatih'teki fetih ruhu ve rüyası, Alp Arslan'ı Alp Arslan yapan, Anadolu'yu, Balkanlar'ı, Afrika'nın içlerine kadar üç kıtayı İslâm'a açan tevazunun kanatlarında yükselen Müslüman olma coşkusuydu.
Alp Arslan'a “Biz, temiz müslümanlarız. Bid'at nedir bilmeyiz. Bu sebepledir ki, Allah hâlis Türkleri aziz kıldı” dedirten bu diriltici ruhtu.
İşte dünya bu ruha gebe.
Biz de.