Din, Allah'tan (cc) gelmiştir; o yüzden bütün tanımların ve sınırların ötesine uzanır ve hayatımıza hem mânâ hem de ruh katar.
Akıl, bilim, çağ sınırlıdır. O yüzden zamanla ve mekânla kayıtlıdır; o yüzden aklın nefesi sınırlı, bilimin ve çağı ufku değişkendir, gelip geçicidir.
O yüzden, Din'in akla indirgenmesi, bilime ve çağa göre yorumlanmaya çalışılması, dini ruhsuzlaştırır, tanınamaz hâle getirir ve hayattan uzaklaştırır sonunda.
Batı'da Protestanlıkla / Modernlikle birlikte yaşanan felâket budur işte.
Kişinin, din'i, kafasına göre, işine nasıl geliyorsa öyle yorumlaması ve sonuçta dine uyacağına, dini kendisine uydurması kaçınılmaz sondur...
O yüzden önüne gelen İncil yazıyor Batı'da.
Feministler, eşcinseller, hatta “ateist papazlar” kafalarına göre incil yazıyorlar...
***
Bizde de böyle giderse olacağı budur -Allah göstermesin.
Dini hurafelerden temizleyeceğiz diye yola çıkan insanlar, en büyük hurafelere dönüşen akılcılığa, bilime, çağ'ın seküler putlarına, tabularına göre dini silbaştan kodlama savaşı veriyorlar.
O yüzden önce hadislere, mezheplere saldırıyorlar, sonra herkes Kur'ân'ı anlayabilir diyerek Hz. Peygamber'i devre dışı bırakacaklar.
Hz. Peygamber'in (sav) devre-dışı bırakıldığı bir din, kısa devre yapacaktır.
Sıra Kur'ân'a gelecek sonunda... Âyetler tartışılmaya başlanacak...
Başlandı da nitekim. Bazı profesörler, “filan âyet kafama yatmadı benim” diyebiliyorlar!
Sen kafanı değiştir önce, diyorum ben de zihnî çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş bu sığ, çapsız, zavallı kişilere.
***
Altını çizerek tekrarlıyorum: Kur'ân'ı sadece akıl'la, bilimle, çağ'daş hurafelere göre anlamaya çalışmak, aklı da, bilimi de, çağdaş hurafeleri de vahyin önüne geçirmektir.
Daha da vahimi, Kur'ân'ı, Müslüman zihnin, buharlaştığı, Batılı / seküler modern veya postmodern zihin kalıplarına göre işlediği bir zaman diliminde aklı, bilimi, çağı eksene alarak yorumlamak dinin içini boşaltır, dini ruhsuzlaştırır, dini din olmaktan çıkarır, hayattan uzaklaştırır.
Sonuçta, İslâm'ın tahrif ve tahrip edilmesiyle sonuçlanır.
***
2500 yıllık Batı uygarlığının seyrüseferi, akılla, bilimle, sekülerizm gibi çağdaş hurafelerle yapılan yolculuğun, insanın hakikatle buluşmasını, yaşanabilir insanca bir dünya kurulabilmesini mümkün kılmaya yetmediğini çok iyi gösteriyor bize.
Bütün bu yolculuklar, akıldışılıkların hükmünü icra ettiği bir felâketin eşiğine sürükledi Batılıları.
Başka bir ifadeyle, Heidegger'in “başıboş canavar” diye tarif edeceği, insanlığı, dünyayı bir düğmeye basarak yok edecek, insanı kölesi hâline getirecek, hayatı mekanikleştirecek ruhsuz teknolojilerin, teknolojik silahların üretilmesine yaradı.
Ruhsuz bir dünya icat etti.
Akılcılık, bilimcilik, teknolojinin ve gücün kutsanması gibi çağdaş hurafeler, Batılıların, Batılı / seküler hayat tasavvurunu bütün dünyaya dayatmaları, hatta bütün diğer medeniyetlerin kökünü kazımaları gibi bir saldırganlığı akladı / meşrûlaştırdı; bu nedenle hızla sekülerleşen, mekanikleşen, ruhsuzlaşan dünya, Tanrı fikrini, hakikat fikrini yok etti; insanlığı, tabiatı ontolojik yokoluş felâketinin eşiğine getirip bıraktı.
Batılıların, modern meydan okuma sonrasında bütün dünya üzerinde bilim ve teknoloji üzerinden hegemonya kurmaları, bütün insanlığın hem kendi sorunlarına Batılı seküler zihin kalıplarıyla bakmalarına hem de Batı'nın geldiği noktanın ulaşılabilecek en zirve nokta olduğu yanılsamasına kapılmalarına yol açtı...
***
Bu da Batı dışındaki toplumların aydınlarının Batı'yı kutsamalarıyla, dolayısıyla zihnî felçleşme ve aşağılık kompleksi yaşamalarıyla sonuçlandı.
Batılıların, aklı, bilimi kutsayarak insanlığı getirdikleri nokta, tam bir çıkmaz sokak.
Yakıcı gerçek bu.
Biz, bu cendereden insanlığın nasıl çıkabileceğine ilişkin kuşatıcı, insanlığın önünü açacak bir medeniyet fikri geliştireceğimize, hem celladına âşık tasmalı çekirgelere dönüştüğümüz, zihnimizi de çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştürdüğümüz için İslâm'a, dünyayı cehenneme çeviren Batılı / seküler perspektiflerle bakmayı marifet sanıyoruz hem de bu acınası zihinsel felçleşmeyle İslâm'ın kaynaklarını tartışmaya açıyor, kitlelerin zihnini allak bullak etmekte sakınca bile görmüyoruz.
Yazık gerçekten, çok yazık!
Her şeyi dar, seküler Batı kültürünün ve düşüncesinin ajandalarına göre gören gönüllü acentalar cirit atıyor her yerde; özellikle de Batılılar tarafından sömürgeleştirilemeyen ama kendi kendini sömürgeleştirme aymazlığı sergileyen Türkiye'de.
O yüzden Türkiye'deki bütün kesimlerin aydınlarının zihni, büyük ölçüde, seküler / Batılı zihin kalıplarıyla işliyor, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda.
Oysa zihni çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş kişiler, İslâm'ı tahrif ve tahrip ederler yalnızca.
Bu kafayla insanlığın önünü açacak bir medeniyet fikri sunamazlar; aksine, İslâm'ı tanınamaz hâle getirirler olsa olsa!
***
Özetle: Kur'ân, çağa göre yorumlanamaz!
Çağ, Kur'ân'a göre yorumlanır. Kur'ân, tek bir çağ'a gönderilmedi; bütün zamanlara ve mekânlara gönderildi.
Çağ, bütün çağlar, geçicidir...
Kur'ân, çağlar üstüdür.
Sözün özü: Din'e uyacağız; din'i kendimize uydurmaya kalkışmayacağız. Yoksa, hayatımızda dinden eser kalmayacağını unutmayacağız.