Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Bir kültür felsefesi: Ontolojik şiddet ya da kültürü de yok eden kültür

7 Yıl Önce Güncellendi

2018-11-25 08:33:20

Bir kültür felsefesi: Ontolojik şiddet ya da kültürü de yok eden kültür

Çağımız güya “kültür” çağı: İletişim ve bilişim endüstrisinden film, televizyon, sanat, eğlence, spor ve kültür endüstrisine kadar kadar “kültür”, çağın dinine dönüşmüş durumda.

“Kültür” sözcüğünü özenle ve özellikle tırnak içine alarak kullanıyorum. Çünkü kültürü de yok eden bir “kültür”den sözediyoruz.

Doğru tanımlama şu aslında: Çağımız “kültür” çağı değil, “kültürel”in hâkim olduğu çağ; her şeyi kültürleştirerek kültürü de yutan bir ağ.

Kültür, en netameli kavramlardan biri: Kültürel ise kültür'den de netameli.

Kültür, kabaca, bir hayat tarzı, bir duyma, düşünme, duyarlık biçimi.

Kültürel ise, her şeyin kültürleştirilmesi: Siyasetin kültürleştirilmesi, ekonominin kültürleştirilmesi, dinin kültürleştirilmesi, cinsiyetin kültürleştirilmesi.

Bir şeyin kültür/el/leştirilmesi, içinin boşaltılması, anlamını yitirmesi, özünü, ruhunu, kendine özgü özelliklerini kaybetmesi ve tüketim nesnesine dönüştürülmesi demek.

Özlü bir deyişle, bir şeyin kültürelleşmesi, “gösteren” özelliğini yitirmesi, “gösterilen”e dönüştürülmesi demek.

Görselliğin hâkim olduğu bir dünya, gösterilen'in krallığını ilan ettiği, gösteren'i yuttuğu, yok ettiği, bir dünya.

“Gösteren”, bir “şey”in neyse o olarak varolması demek. Gösteren'in gösterilene dönüşmesi ise, pornografikleşmesi, estetize edilerek ayartı nesnesine dönüştürülmesi ve tüketilmesi demek. Bir şeyin kendisini neyse o olarak sunması değil, bir şeyin nasıl görülmek isteniyorsa öyle sunulması demek.

Siyasetten örnek vereyim: Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin cumhurbaşkanı. Tayyip Erdoğan'ın “diktatör” olarak sunulması, “Cumhurbaşkanı”nın başka bir şeye dönüştürülmesidir. Burada kültürel'in hegemonyasına ve gerçeği deforme ederek yeni, sahte bir gerçek icat etmesine tanık oluyoruz: Sembollerin gerçeğin yerine geçmesine, ayartıcı, estetize edici yöntemlerle gerçeği yutmasına tanıklık ediyoruz.

Bir başka örnek Mustafa Kemal Atatürk'ün kültleştirilerek, kültürleştirilmesi örneğidir. Bir tarihte yaşamış Mustafa Kemal Atatürk var; bir de Atatürk kültü üzerinden üretilen, sembolik anlam yüklenen bambaşka bir Atatürk var. Atatürk kültüne dönüştürülerek kültürleştirilen Atatürk, kutsanan ve her türlü kullanıma hazır hâle getirilen bir insanüstü varlık hâline geliyor.

Bir başka örnek de küresel ölçekte İslâm'ın şiddetle, terörizmle özdeşleştirilmesi, böylelikle gerçek İslâm'ın içinin boşaltılması, sembolik anlam haritaları üzerinden üretilen sahte bir İslâm'ın gerçek İslâm'ın yerine yerleştirilmesi, böylelikle bir dünya tasavvuru, bir varoluş kaynağı, bilgi kaynağı, oluş kaynağı, mimari, sanat, düşünce ve hayat-dünya olarak İslâm'ın anlamını yitirmesidir.

Özetle... Sembollerin gerçeğin yerine geçmesi, tam anlamıyla ontolojik şiddet üretiyor: Semboller üzerinden üretilen “kurmaca, icat edilmiş yapay gerçek”, gerçeğin yerine geçiyor. Gerçeği buharlaştırıyor. Daha da vahimi şu: Sanal / sembolik gerçek, gerçekten daha gerçek oluyor.

Sözün özü, sembol, gerçeğin yerini aldığında gerçek gerçekliğini yitiriyor, dünya veya ülke bir anda semboller savaşının gerçekleştirildiği bir şiddet arenasına dönüşüyor.

Her şeyin kültürleştirilmesi, sembolik bir niteliğe büründürülmesi, sembolik olan'ın gerçeğin yerine yerleştirilmesi gerçekliğin gerçeği de hakikatin kendisini de yok etmesine yol açıyor.

Sonuçta, her şeyin kültürelleşmesi, sembolik niteliğe büründürülmesi, kültürün din katına yükseltilmesine, bu da, gerçeği gerçekliğe, hakikati sahte'ye kurban ediyor...

Haber Ara