Türkiye'de son yıllarda konut piyasası, ekonomik tartışmaların tam merkezinde yer aldı. Kiraların yüksek seyretmesi, satılık daire fiyatlarının erişilebilir olmaktan uzaklaşması ve arzın talebe yetişememesi, özellikle büyükşehirlerde yaşam koşullarını belirgin şekilde zorlaştırdı.
Ancak bu tabloyu yalnızca piyasa koşullarının “doğal akışı” olarak yorumlamak doğru olmaz. Çünkü konut, sıradan bir meta değil; insanın en temel güvenlik ihtiyacı. Bu durum, devletin konut politikasında yalnızca düzenleyici değil, aktif oyuncu olması gerektiğini her defasında yeniden hatırlatıyor.
Bu gerçeklikten hareketle atılan 500.000 Sosyal Konut Projesi adımı, yalnızca bir inşaat hamlesi değil; toplumsal barışı, ekonomik dengeyi ve sosyal adaleti güçlendirmeyi hedefleyen stratejik bir müdahaledir.
Ve açık konuşmak gerekirse:
Bu müdahale gecikmiş değil, tam zamanında geldi.
Neden Böyle Bir Müdahale Şarttı?
Çünkü:
• İnşaat maliyetleri küresel ölçekte arttı,
• Arsa arzı özellikle büyük şehirlerde sınırlı,
• Pandemi sonrası kent içi göç hızlandı,
• Yabancı talebi, iç talep ile birleşerek piyasayı yukarı çekti.
Bu durum karşısında, “piyasa dengelensin” demek; el freni olmayan bir araçtan kendi kendine durmasını beklemek gibiydi.
Devlet kontrolü yeniden sağladı.
Bu çok önemlidir.
Projenin Sosyal Boyutu Göz Ardı Edilemez
Bu projede öne çıkan %10 peşinat ve 240 ay vade, belki de Türkiye konut tarihinde ilk kez orta gelirli vatandaşları gerçek anlamda ev sahibi olma ihtimaliyle buluşturdu.
Ayrıca programın öncelik verdiği gruplar —
şehit ve gazi yakınları, emekliler, engelliler ve çok çocuklu aileler —
devletin sosyal politika refleksinin neyi öncelediğini açıkça gösteriyor:
“Konut bir ayrıcalık değil; toplum için adaletin bir parçasıdır.”
Peki Yatırımcı Bu Süreçte Nereye Oturuyor?
Bazı çevrelerde, sosyal konut projelerinin kira piyasasını düşüreceği yönünde kaygılar dillendiriliyor. Oysa bu, dar ve kısa bir bakış açısıdır.
İstikrarsız ve köpük yaratmış fiyat artışları, uzun vadeli yatırımcıyı korumaz.
Aksine güvensizlik doğurur.
Devletin piyasayı dengeye oturtan hamlesi, yatırımcının değerini koruyan hamledir.
Çünkü değer, rastgele artışta değil; öngörülebilirlikte oluşur.
My Investor olarak okuduğumuz tablo net:
Devlet, piyasanın dengesini sağlıyor; özel sektörün bu dengeye yapıcı şekilde katılması ise piyasayı güçlendirecek.
Şimdi Sıra Kimde?
Devlet üzerine düşeni yaptı.
Konut arzını artırmak için çerçeveyi kurdu.
Finansman modelini erişilebilir hale getirdi.
Öncelikli grupları koruma altına aldı.
Şimdi sıra:
• Özel sektörde: Yeni projelerini bu dengeye göre konumlandıracak.
• Müteahhitlik sektöründe: Kaliteyi ve maliyet verimliliğini artıracak.
• Yatırımcıda: Piyasayı kısa vadeli manipülasyonlarla değil, uzun vadeli vizyonla okuyacak.
Konut piyasası yalnızca bir ekonomik alan değil; toplumun huzuru, ailelerin geleceği, şehirlerin karakteri ve milletin yaşam standardıyla doğrudan ilgilidir.
Bu nedenle devletin müdahalesi — sadece yerinde değil — zorunluydu.
Bugün atılan bu adım, yarının daha dengeli, yaşanabilir ve fırsat eşitliğine daha yakın Türkiye'sinin temel taşlarından biridir.
Ve biz bu sürecin tam merkezindeyiz.
Takip ediyoruz.
Analiz ediyoruz.
Yol gösteriyoruz.
My Investor olarak söylemek isteriz:
Bugün yapılan hamle, konutun yeniden yuva olarak tanımlanmasıdır.
Ve bu, piyasanın değil toplumun kazandığı bir dönüşümdür.
Yasin Bayraktar \ Timeturk