Dolar

32,5250

Euro

34,8927

Altın

2.438,11

Bist

9.915,62

Erdoğan’ın isteği ne anlama geliyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan terör ve terörist tanımının değişmesi ve Türk Ceza Kanunu’na derç edilmesini (alınmasını) istemesini hukukçular değerlendirdi.

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-03-17 03:31:16

Erdoğan’ın isteği ne anlama geliyor?

AL Jazeera'den Didem Özel Tümer'in haberine göre: Cumhurbaşkanı Erdoğan terör ve terörist tanımının değişmesi ve Türk Ceza Kanunu'na derç edilmesini (alınmasını) istedi. Oysa 4. Yargı paketi ve İç Güvenlik Kanunu ile yakın zamanda TMK ve TCK'da değişiklikler yapıldı. Al Jazeera ceza hukukçularına Erdoğan'ın talebinin karşılığının ne olabileceğini sordu.

"Elinde silahı, bombası olan teröristle, konumunu, kalemini, unvanını, amacına ulaşabilmesi için teröristin emrine verenin de hiçbir farkı yoktur. Unvanı milletvekili, akademisyen, yazar, gazeteci, sivil toplum kuruluşu yöneticisi olması o kişinin aslında bir terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. Bombayı patlatan, tetiği çeken terörist olabilir ama o eylemin amacına ulaşmasını sağlayan işte bu destekçiler, yardakçılardır. Terör tanımını, terörist tanımını en kısa sürede yeniden yapılarak Ceza Kanunumuza derç etmeliyiz diye düşünüyorum. Terör örgütlerine destek verdikleri için güvenlik güçlerimizce yakalanan kişilerin adliyenin bir kapısından girip, diğerinden çıkıp gitmesi artık tahammül edebileceğimiz bir durum değildir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle Beştepe'de doktorları kabulünde bu sözleri söyledi. Sözlerini, “bu mesele düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü veya örgütlenme özgürlüğü meselesi değildir” diyerek tamamladı.  "Erdoğan'ın sözlerinin somut karşılığı ne olacak, ya da ne olabilir?" tartışması bundan sonra başladı.

İlk tepki HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'dan geldi. Demirtaş'a göre bu, ‘silahsız terör örgütü yaratmak için yeni bir düzenleme yapma hazırlığı'.  Demirtaş, 2013 yılında Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 4. Yargı Paketi'ni hatırlatarak,  TCK'nın 220. maddesinin 6. fıkrasında yapılan, "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır" düzenlemesi ile herkesin terör örgütü üyesi konumuna getirilebileceğini söyledi.

4. YARGI PAKETİNDE NE YAPILMIŞTI?

4. Yargı Paketi olarak anılan, 6459 sayılı "İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", Çözüm Süreci kapsamında üzerinde çok tartışılan düzenlemelerden biriydi.

O dönemdeki tartışma, KCK sanıklarının düzenlemeden yararlanıp yararlanamayacağıydı. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin Meclis'te  “KCK dosyalarındaki iddialar TCK 314. maddeden, silahlı örgütten, bu düzenlemenin kapsamında değil” demişti.

Ergin,  Demirtaş'ın bugün tekrar hatırlattığı TCK 220 maddenin 6. Fıkrasındaki düzenlemeyi de o zaman, ‘Haklı bir ayrım yapıyoruz' sözleriyle tanımlamıştı.

Düzenleme ile, üyesi olmadığı örgütün eylemine katılanlara işledikleri asıl suç doğrultusunda ceza verilmesi,  örgüt suçundan ceza verilmemesi sağlandı. Uzun süre önce Terörle Mücadele Yasası'ndan çıkarılan “silahlı-silahsız örgüt” ayrımı Türk Ceza Kanunu'nda yapıldı. Kimin silahlı örgütün eylemine katıldığı, kimin silahsız örgütün eyleminde bulunduğunun mahkemelerce belirlenmesi düzenlendi.  Özetle; bildiri basan ve yayanlar, örgütün propagandasını yapanlar, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlarını işleyenlerin, sadece işledikleri suçtan ceza almaları,  üyesi olmadıkları örgütten dolayı ceza almamaları sağlandı.

İÇ GÜVENLİK KANUNU

Ancak Terörle mücadele kapsamında yapılan bir başka düzenleme ise, İç Güvenlik Kanunu olarak anılan düzenleme oldu. 2015 yılında yürürlüğe giren düzenleme, polise 'kuvvetli şüphe' yerine 'mâkul şüphe'de arama yetkisi getirdi.

Ceza Muhakemesi Kanunu'nundaki değişiklikle, "yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir" ifadesindeki "somut delillere dayalı kuvvetli" ibaresi "mâkul" olarak değiştirildi.

Yine aynı düzenleme ile şüpheli ve sanıkların teknik takibi ile ses ve görüntü kayıtlarının alınması konusunda polisin yetkileri artırıldı.

Örgütlü suçlarda sulh ceza hâkimlerinin kararıyla 81 ilde işlem yapılmasının önü açıldı.

Taşınmazlara, hak ve alacaklara el koymanın kapsamı da genişletildi. Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlığında sayılan "silahlı örgüt" veya "örgüte silah sağlama" suçundan el koyma kararı verilirken; "Anayasayı ihlal", "yasama organına karşı suç", "hükümete karşı suç", "hükümete karşı silahlı isyan", "silahlı örgüt", "silah sağlama" ve "suç için anlaşma" soruşturmalarında el koyma kararı verilebilmesi getirildi

ŞEN: ÇÖZÜM SÜRECİNDE DÜŞÜNÜLMEYENLER DÜŞÜNÜLMEYE BAŞLANDI

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini değerlendiren Ceza hukukçusu Profesör Ersan Şen'e  göre, durum, ‘Çözüm süreci zamanında düşünülmeyenlerin, düşünülmeye başlanması'. Şen, “Hata yaptılar. Bunu söylemeleri lâzım. Siyasilerin ‘biz çözüm sürecini iyi niyetle denedik. Bir barışmaydı ama kötüye kullandılar. Kusura bakmasınlar dönüyoruz artık' demeleri lâzım.... Bu geriye dönüşse geriye dönüş, adına ne derseniz deyin” dedi.

Aljazeera'nın sorularını yanıtlayan Şen, terör konusunda dünyanın ortak izlediği tanımın, ‘cebir, şiddet ve/veya tehdit kullanılması' olduğunun altını çizdi. Şen, bu tanımın, ‘ cebir şiddete bulaşmamışsa, azmettirici değilse, tahrik ve teşvik etmiyorsa, düşünce açıklamalarını, o insanların kimliklerinden, tarzlarından duruşlarından sebeple yargılamayın, cezalandırmayın' olduğunu söyledi.  Şen'e göre, Erdoğan terör konseptinin değiştiğini, terör tanımının da değişmesi gerektiğini söylüyor, ancak burada bir sıkıntı var:

“Terör tanımı derken Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesindeki terör tanımından bahsetmiyor. Terörün sorumlularını genişletiyor. ‘Eli kalem tutan, kendilerine akademisyen diyenler de esasında terörün bir anlamda destekçileridir. Neticede bu insanlar var olduğu, desteklediği müddetçe terör alevlenmektedir' diye kendisine göre bir bakış açısı getirdi. Ceza Hukuku açısından bunun bir hatası var. Ceza hukukunda ceza sorumluluğunun şahsiliği vardır. Kollektif sorumluluk yoktur. Herkes kendi eyleminden sorumludur. Eğer siz bir eyleme, suça iştirak etmemişseniz, azmettirmemişseniz, teşvik etmemişseniz, o eylemi icra etmemişseniz ondan sorumlu tutulamazsınız. “

Cumhurbaşkanı'nın TMK'nın 6.ve 7.maddelerindeki düzenlemeleri yeterli bulmadığının anlaşıldığını söyleyen Şen sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu yetmez dersen o zaman sorumluluk şahsiliğinin, kusur sorumluluğunun dışına çıkmış olursun. O zaman akademisyen ya da gazeteci, kim olursa olsun, onun o eyleme katıldığının, desteklediğinin, tahrik ettiğinin, yol gösterdiğinin, yaptırdığının, yaptığının tespitini yapacaksın. Yoksa o bağı kurmadan, sırf niyet okuyuculuğundan, onun düşüncelerinden, bazı davranışlarından, sözlerinden, yazılarından hareketle o eylemin icra edildiğini söylemek demek ‘orada bulunan havayı kirlettin' demek ile aynı hesap. Onu oraya bağlayamazsınız. Bunu ceza hukuku açısından diyemezsiniz. Bildiri imzalayanları  sosyolojik açıdan vatan haini olarak sayabilirsiniz ama ceza hukuku açısından sayamazsınız.  Ceza hukukunda eyleme, suç tipine, suçun unsurlarına, delile önem verilir.”

Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Profesör  Dr. Feridun Yenisey ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerine ilişkin bir değerlendirmede bulunmaksızın, dünyada artık terör konusunda ‘önlemenin' ön planda olduğuna dikkat çekti. Yenisey'e göre Türkiye'de şu anda ‘terörle mücadele edecek hukuki bir alet yok”. Yenisey Aljazeera'ya şunları söyledi:

“Terör konusu uluslararası bir konu, sadece bir ülkeyi ilgilendiren bir konu değil. Bu konuda gelişmiş standartlar var. Bu standartlar her gün kendisini yeniliyor. Terörün cezalandırması değil, önlenmesi konusu ön planda. Yani suç işlendikten sonra değil de, işlenmeden evvel bir yerde olabilecek terör eylemlerini algılayıp, tedbir alınması... Bunların hepsi kişisel veri toplamak, analiz etmek, tehdit algılamalarını ortaya çıkartmak vs. kişisel haklarla yani, bireysel. Anayasada 20. Maddede düzenlenmiş özel hayatın gizliliğini ilgilendirir. Bu nedenle yasal düzenleme yapılması ve yeni yetkiler tanınması gerekiyor. Fakat bu yetkilerde de bir uluslararası standart var. Türkiye'deki büyük sorun, yıllar itibariyle kötüye kullanılmış olan bu terörle mücadele yetkileri ortadan kaldırıldı. Şu anda terörle mücadele edecek hukuki bir alet elimizde yok. TMK, CMK veya CİK suçlar işlendikten sonra, suç işleyen kişilerin cezalandırılmasıyla ilgili.”

NE YAPILABİLİR?

Terörle Mücadele Kanunu'nun birinci maddesinin terör tanımı konusunda başarılı bir tanım olduğunu söyleyen Prof. Ersan Şen'e göre, Erdoğan'ın söylediklerinden yola çıkarak yapılabilecekler şunlar olabilir:

Terörle Mücadele Kanunu'ndaki  mevcut suçların cezaları artırılabilir. Örneğin, terör propagandasının 1 yıldan 5 yıla kadar olan cezasında üst sınır artırılabilir.

TMK'yı ihlal edenlere ‘no mercy' (af yok) denilerek, terör suçlarında koşullu salıverme, paraya çevirme, erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kaldırılabilir.

Terör suçları da katalog suçlar arasına alınabilir.

Yargılamayı süratlendirmek için suçüstü kanunu çıkartılabilir. Terörle mücadele kanununu ihlal edenlerin yargılamaları ‘şu kadar sürede bitirilir' gibi bir hüküm getirilebilir. 

Tutuklama ve gizli tanıklık geliştirilebilir. Örneğin, terör suçları ile ilgili propaganda  tutuklamaya dahil edilebilir.

Haber Ara