Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Dilin Önemi: Hititçe ve Hititler

Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Avrupa çağdaş arkeolojisinin temelleri kanımca 2 kaide üzerinde başladı. Bunlardan birisi hepinizin bildiği eski eser koleksiyonculuğudur (define avcılığını da buna dâhil edebiliriz). Avrupa’da zengin ve elit ailelerin eski eser biriktirme ve sonraları bunları sergileme merakı 16. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Müzeciliğin ilk adımları diyebiliriz, özellikle Avrupa’da varlıklı kişiler bazen evlerinin bir odasını, bazen başka bir bölümünü vitrinlerle donatır, buraları etraftan topladıkları ya da satın aldıkları, doğada az bulunan canlılara ait kalıntılar, sanat eserleri veya arkeolojik eserlerle doldururlardı. Haftanın belli günleri de diğer insanların bunları ziyaret etmesine izin verirlerdi. Bunlara Meraklılık Odaları diyoruz. (Cabinets of Curiosity)

2 Yıl Önce Güncellendi

2023-02-03 20:38:24

Dilin Önemi: Hititçe ve Hititler

Diğer kaide de Kutsal Kitaplardır. Özellikle Eski Ahit'te (Tevrat) geçen kavimlerin, yerlerin, insan gruplarının ve coğrafi adların neler veya kimler olduğu merak konusu olmuştu. Düşünsenize 1800 yıllarında bir kişi Tevrat okurken Hitti, Hittim, Heth gibi isimlere rastlıyor ama bunların kim olduğu konusunda en ufak bir bilgisi yoktu. Avrupa'da buna benzer konuları merak eden pek çok 19. Yüzyıl araştırmacısı vardı. Zaman zaman Ortadoğu'ya gelirler çeşitli çivi yazılı tabletleri bulurlardı. Bazen kazılarda, bazen de yerel halkın tedarikleri ile bu tabletlerle ilgilenmeye başladılar. Zaman içinde Mısır Hiyeroglif Yazısı, Eski Pers Çivi yazısı, daha sonra da Akad, Asur ve Babil Uygarlıklarının kullandığı Akadça Çivi yazılı metinler okunmaya başlandı. Elbette ki bunların okunabilmesinin en büyük sebebi çift dilli bazı metinlerin bulunmuş olmasıydı. Mısır'da 1799 yılında bulunan Rosetta Taşı çift dilli bir taş yazıttı. Üzerinde Mısır Dili ve Yunanca yazılmış bir metin mevcuttu. Yunanca okunabildiği için, çıkarsama yapılarak Mısır diline ait karakterler çözüldü. Yani 2000 yıl kadar önce yok olan ve unutulan Mısır Dili tekrar okunabilmiş oldu. Benzer şekilde çift dilli yazıtlar ve yoğun çalışmalar sonucu pek çok ölü dil asırlar sonra tekrar okunmaya başlandı. İşte Hititçe de bunlardan biridir.

J.A. Knudzon isimli Norveçli bir araştırmacı 1902 senesinde daha önce tanımlanmamış bir dili keşfettiğini duyurdu. Bildiğiniz gibi dünya üzerinde insan topluluklarının konuştuğu diller de çeşitli familyalara yani ailelere ayrılır. Hint-Avrupa Dil ailesi dünya üzerinde oldukça yaygın bir kullanıma sahiptir. Hint-Sanskrit dilinden Farsçaya, Almancadan İngilizceye, Sırpçadan Fransızcaya, Afganistan'dan Pakistan'ın batısında konuşulan Peştuncaya kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Tabii bu dil ailesi de alt gruplara ayrılmaktadır: Baltık Dilleri, Cermen Dilleri, Hint ve İran Dilleri gibi. İşte Hititçe de dünyanın bilinen en eski Hint-Avrupa Dil ailesine ait dillerinin başında gelir. Bunlar Luvice ile birlikte, Palaca, Hititçe, Likya ve Lidya Dilleri gibi.

Peki, bu dil konusu neden bu kadar önemli? Eski uygarlıkların etnik aidiyetlerini, kavimlerini anlamamız için ana dillerinin hangi dil ailesine ait olduğunu bilmemiz gerekiyor. Mısır'da Tel el Amarna da M.Ö. 15 ve 14. Yüzyıllara ait çeşitli çivi yazılı tabletler bulunmuştu. Bunlar Hitit İmparatorluğu ile Mısır Krallığı arasındaki bazı yazışmalardı. Bu tabletler 20. Yüzyılın ilk yıllarında henüz çözülememişti. 1906 yılında Çorum - Boğazköy'de başlayan kazılarda bu tabletlerden çok daha fazla belirmeye başlayınca iş daha da ciddiye bindi. Sonunda 1915 yılında Çek kökenli bir dilbilim uzmanı olan BedrichHrozny, İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunan on binden fazla Hititçe tableti incelemek için İstanbul'a geldi ve kendisi bir Hititçe tablette şu yazıyı çözdü: “Nu Ninda an ezzateniwatarmaekutteni”. Yani: “ekmeği yiyeceksin, suyu içeceksin”. Yazıda geçen “ninda” bir ideogramdı ve Sümerce metinlerden biliniyordu. Daha sonra kelimelerin gerisini okumayı başardı. Bu cümleyi referans alarak diğer Hititçe çivi yazılı cümleleri okumayı başardı. Hititçenin bir Hint-Avrupa Dil ailesine ait çok eski bir dil olduğunu belirterek Knudzon'un teorisini destekledi.

Yani Hititler köken olarak Hint-Avrupalı bir halktı. Peki, nereden gelmişlerdi? Bu neredeyse bir asırdır uzmanların üzerinde tartıştığı bir konudur. Tam olarak bilinmemektedir. Hititler Anadolu'ya gelmeden önce ve geldikleri zamanlarda bu topraklarda Hatti insanları yaşamaktaydı. Anadolu'nun yerel halkı olan Hattiler, şehir devletleri şeklinde krallıklarla, özellikle Orta Anadolu - Kızılırmak Havzasında yer alan bazı şehir devletlerinde yaşamaktaydılar.

Onur Ertürk, Hititler Geçmişten Günümüze Bir Kültür Yolculuğu

Haber Ara