Bu usül, Hrant Dink'in adice bir suikaste kurban edilmesinden sonra başladı. Evveliyatı vardır tabii ama, 'Hepimiz Hrant'ız, 'Hepimiz Ermeniyiz' sloganlarından, pankartlarından sonra bu 'kalıp' yaygınlaştı.
Bizim medyamız, herhalde, Başbakan Erdoğan Fransız parlamenter Militello'ya "Fransızsınız galiba, Türkiye'ye de fransızsınız" deyince, Militello'nun mağdur olduğunu düşündü. Hep bir ağızdan açtılar 'hepimiz Fransızız' pankartlarını.
Alışmışlar, Türkiye'nin bütün uluslararası zeminlerde 11 futbolcuyla 'katı defans' yapmasına.
Alışmışlar, her zeminde -af buyurun- bir kazık yeyip kös kös dönmeye. Biraz cidal eden, biraz sesini yükselten bir Türk gördükleri zaman yadırgıyorlar.
'One minute'te de böyle olmuştu. Erdoğan, Perez'e ağzının payını hakettiği bir üslupla verince, 'yandık! şimdi İsrail lobisi anamızı ağlatacak, batılılar yüzümüze bakmayacak' diye feryad etmişlerdi.
'Fransız kalma' mevzuunda da aynı refleksler su yüzüne çıktı.
Önce, Mehmet Barlas'la Emre Kongar'ın programında gündeme getirildi konu. Barlas da eleştiriyordu Erdoğan'ın konuşmasındaki bazı ifadeleri. Ama Barlas'ın eleştirisi konuşmanın içeriğindeki bazı noktalara dairdi.
Kongar'a göre ise, konuşma, sertliği açısından, kullanılan deyimler açısından, öne sürülen argümanlar açısından neredeyse bir skandaldı. Oradaki Avrupalı parlamenterler topluluğuna değil, Türkiye'deki seçmenlere hitap ediyordu.
Ben oraya fazla takılmadım. 'Kongar'ın tarzıdır, o başka türlü konuşamaz' dedim geçtim. Ama şunu not etmem gerekiyor: Beni tanıyanlar, çok sabırlı olduğumu söylerler. Ben bile, bu programı seyrederken, Barlas'ın sabrına hayran oluyorum.
Arkasından Can Dündar'ın programı başladı. Aman aman, ne kadar da sertmiş Erdoğan'ın konuşması. Bakın sayın seyirciler, şimdi Erdoğan'ın cevap verdiği parlamenterlere bağlanıyoruz.
Ben dahi bekliyorum. Avrupalı parlamenter bakalım ne söyleyecek?
'Modifiye' bir 'Küçük Emrah' tonlamasıyla 'Konuşma çok sertti değil mi ama?' anlamına gelen soruları üstüste soruyor Dündar.
Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Gross cevap veriyor: "Erdoğan, konuşmasında son derece kendine güvenli bir tutum sergiledi. Konuşma çok iyiydi."
Dündar'dan, konuşmanın sertliğinin altını çizen bir soru daha.
Gross'tan 'Türkiye'nin 10 yıl önceki Türkiye olmadığını, Avrupa'nın Türkiye'yi küçümsemesinin yanlış olduğunu' anlatan bir cevap daha.
Peki ya 'Fransız kalmak?'
Acaba yadırgamış mıydı bu deyimi Gross?
"Çok hoşuma gitti" diyor Gross, "Ben de kullanacağım. Fransızlar bilmedikleri konularda çok konuşuyorlar."
Sabah gazetelere bakıyorum, Başbakan Erdoğan'ın yanlış yaptığını anlatan bir sürü makale. Yok Fransızlar iyi karşılamazmış, hakaret addederlermiş, falan filan.
Konuşmanın içeriğini sorgulayanlara hiçbir diyeceğim yok. Tabii ki sorgulayacaklar. Tabii ki, şu cümlesi tatmin edici değildi, şurası yanlıştı, şurası eksikti diyecekler. Bu eleştiriler doğru da olsa, yanlış da olsa, bence faydalıdır.
'Üsluba kimse laf söyleyemez' demenin de şu devirde bir karşılığı yok. Muhalefettir, tabii ki, haksız da olsa, kusur arayacak, bulamazsa kusur icad edecek, menfi bir şey bulup söyleyecek.
Ama 'eski diplomasi'yi veri alarak üslup kompleksine kapılmanın artık bir karşılığı olmadığını, Türkiye'de insanların on yıl öncesine göre çok değiştiğini, Fransızlar, Almanlar, İngilizler ve başkaları karşısında eskisine göre çok daha özgüven sahibi olduklarını görsünler.
Türkiye'nin on yıl öncesine nazaran uluslararası alanda çok daha önemli bir aktör olduğunu, Türkiye başbakanının sözlerinin hiçbir yerde lalettayin sözler olarak algılanamayacağını farketsinler.
Türkiye'nin başbakanının, lafı ağzında gevelemeden, 'mıy mıy mıy' etmeden, dünyanın her yerinde Türkiye'nin tezlerini savunabileceğini, buna alışmaları gerektiğini kabul etsinler.
Ben de neler söylüyorum... Sanki herkes benim dediklerimi kabul etmek zorundaymış gibi!
İster kabul etsinler, ister etmesinler. Bu böyle.
Yorum Yap