Alevilik bilinmeyen bir şeydi Türkiye'de. Sünniler ve Aleviler, biraradayken bile birbirinden habersiz topluluklardı.
Zamanla anladım. Mesela, lise çağımda, bir kahvehanede otururken, yakınımda oturan kara-kuru adamın televizyon seyredişini seyrederken anladım.
Adam, dümdüz bir köylüydü. Siyah-beyaz televizyona gözünü dikmişti. Haber dinliyordu. Kadın spiker ekranda görününce yüzünü çevirdi 'namahrem' dedi bıraktı seyretmeyi. Bu benim mütedeyyin insanlarda bile görsem dikkatimi çekecek bir hassasiyetti. Adama yaklaştım. "Ne oldu?" dedim. Arkalarda oturan ak sakallı, kalpaklı ihtiyarı gösterdi. "Bu Dede'dir" dedi.
Anladım ki, Dede'nin yanında edepli durmak istiyor. Bana bazı Alevi tekerlemeleri okudu. Bazı Alevi soruları sordu. Cevaplarını da kendi verdi.
Hoşuma gitti adamın okuduğu şeyler. "Yir gök bulududu. Hiç bişey yoğudu. Bişey varıdı. Ne varıdı?" diyordu mesela.
Cevabını unuttum. Ama Ya Allahu Teala kastediliyordu, ya da Peygamberimiz'in ruhunun diğer ruhlardan evvel yaratılmış olmasına atıfta bulunuluyordu.
Ben, Aleviliğin, İslami bir hassasiyeti de içerdiğini en iyi o gün farkettim. Farkettiğim andan itibaren de, Aleviler'i Müslümanlar olarak gördüm.
Sonra daha çok şeyler öğrendim.
Anadolu Sünniliği'nin, biraz 'Alevimeşrep' olduğuna tanık oldum. Ve Hazret-i Ali cenklerini Sünnilerin de köy odalarında, ocak başlarında okuduğunu.
Köydeki komşumuz İsmail Amca 'Hikaye-i Göverçin'i bilir misin diye sormuştu. İsmail Amca Sünni'ydi. Sonra baktım ki, İsmail Amca'nın bütün çocukları, Hazret-i Ali cenklerini neredeyse ezbere biliyor.
Müfit Yüksel, bir konuşmasında, Osmanlıca baskısında namazdan, oruçtan da bahseden bir Alevi-Bektaşi kitabının sadeleştirilmiş ve Latin harfleriyle basılmış nüshasında nasıl değişikliklere maruz kaldığını anlatmıştı. Ne namaz vardı yeni baskıda, ne oruç... Salondaki Aleviler de şaşırmıştı bu işe.
"Ali bizim şahımız
Kâbe kıblegahımız
Adı güzel Muhammed
O bizim padışahımız" türküsünü ilk Ramazan Yakar'dan dinledim. Harika okuyordu. Ne zaman dinlesem tüylerim diken diken olur.
Bana istedikleri kadar hikaye anlatsınlar, istedikleri kadar tezvirat yapsınlar, lügat parçalasınlar, bu hassasiyetleri Müslümanlık'tan ayrı göremem.
Bunca hatırayı niye sıraladım?
Sabah, Devlet Bakanı Faruk Çelik'in Basın Danışmanı Şükrü Kamber aradı. Yarın Alevi Çalıştayı'nın sonuçları basına açıklanacakmış. Ben, yurtdışında olacağımı, yetişemeyeceğimi söyledim.
Bu çalıştayda birçok önemli konu tartışıldı. Cemevlerine ibadethane statüsü verilip verilmemesi bunlardan biriydi.
Tartışma nereye vardı, nasıl bir açıklama yapılacak bilmiyorum. Ama, birkaç cümle sarfetmek istiyorum.
Bir bakış açısına göre, her yer ibadethanedir. "Yeryüzü bana mescit kılındı" diyordu rahmetli Erdem Bayazıt. Tamamen öyledir.
Ama belli ki, bir mekana 'ibadethane' statüsü verilmesi, 'yeryüzünün bize mescit kılınması'ndan ayrı bir şey.
Tekkeler, dergahlar, -ki bunların arasında Mevlevihaneler de var- yukarıda andığımız 'genel' anlamın ötesine geçen bir 'ibadethane' özelliği taşırlar. Nihayet, oralarda yaptıkları duadır, zikirdir, tilavettir.
Cemevleri de, dergahlar gibi, tabir caizse 'dini muhtevalı eylemlerin' icra edildiği bir mekandır. Bu nitelikleriyle, başka sosyal mekanlardan farklıdırlar.
Bu farklılıkları, yasal, alelade mekanlarınkinden farklı bir statü kazanmalarını gerektiriyorsa, burada bir sorun yoktur.
Ama 'Cami' değildirler.
'Cami' başka bir şeydir. Cami, 'toplayan', 'cem eden' demektir.
Cami, her 'meşrep'ten mü'minlerin 'cem olduğu' mekandır.
Alevi köyünde veya Alevi mahallesinde cami olabilir. O camide Aleviler ibadet edebilir. Tabii ki orası başka meşreplere, mezheplere mensup mü'minlere de açık olur.
Cemevlerinin kilise gibi, sinagog gibi, cami gibi 'ayrı bir dinin mabedi' olarak tescil edilmesi, Aleviliğin Müslümanlığın dışına itilmesine sebep olacak bir sürecin kapısını açar.
Aleviliği Müslümanlığın dışına koymanın, Alevi geleneğinde de bir karşılığı yoktur.
'Alevi geleneği' derken, Avrupa'da 'din statüsü' elde ederek birtakım maddi menfaatlere sahip olmaya çalışan, her türlü geleneğin dışında duran "Ali'siz Alevilik" taraftarlarının icat ettiği çizgiyi tabii ki kastetmiyorum.
O arkadaşlar, Batı'daki kilise versiyonlarına benzer bir oluşuma zemin hazırlamak istiyor olabilirler.
Yorum Yap