Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Yokoluşun kaynağı: Cüz'î aklın, küllî aklı parçalaması

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-02-13 12:16:00

Yokoluşun kaynağı: Cüz'î aklın, küllî aklı parçalaması

Bütün insanlık olarak coğrafî, siyasî, ekonomik, kültürel ve entelektüel sınırların ortadan kalktığı bir tek-zamanlılık ve tek-mekânlılık çağında yaşıyoruz. Ancak medeniyetleri buluşturması ve birbirlerinden sinerjiler yaratacak şekillerde yararlanabilmelerini sağlaması beklenen zaman-mekân mesafesinin ortadan kalkması süreci, beklendiğinin aksi istikamette gerçekleşti ve zaman-mekân'da sıkışmayla, zihnî bir körleşmenin ve ufuk daralmasının zuhûr etmesiyle sonuçlandı.

Sınırları ortadan kaldıran süreç, insanlığı sınırsız, verimli ve ufuk açıcı bir müşterek zihnî ve varoluşsal yolculuğa çıkarmak yerine, hâkim Batı uygarlığının zamanına, tek ve sıkıştırılmış bir zamana (özellikle de medyalar vasıtasıyla dayatılan tek bir algılama, duyma, varolma ve yaşama biçimine) kapattı ve kilitledi.

Peki, bu kapatma ve kilitleme ameliyesinin dışında başka bir şey beklenebilir miydi? Kesinlikle beklenemezdi. Peki, neden? Şunun için: Socrates'ten sonraki süreçte kurulan Batı felsefesi, felsefeden çok daha kapsamlı bir varoluş alanına sahip olan düşünceyi ve dolayısıyla insanın ve diğer varlıkların varoluş serüvenini, sadece cüz'î akıl üzerinden anlama, anlamlandırma ve inşa etme çabasına indirgemişti. Eşyayı, varlığı, kâinâtı, Tanrı'yı bir bütün olarak idrak edebilmeyi bir şekilde mümkün kılan küllî akıl yok edilmişti.

Şehristânî'nin ?hikmetin sütunları? diye tarif ettiği Socrates-öncesi dönemdeki antik Yunan filozoflarının düşünme faaliyetlerinde bir şekilde işleyen küllî akıl ve dolayısıyla varlığı, hakîkati, eşyayı, fizik ve fizikötesi gerçekliği bütünlüklü bir şekilde kavrama çabası, Socrates'le birlikte -daha önce de zikrettiğim gibi- Heidegger'in Nietzsche'den esinle söylediği gibi, ?düşünceyi bitirmiş?, insana sadece bir ?dünya resmi? sunarak, insanın zihnini ve varoluş serüvenini ?çerçeveleyerek?, insanı Tanrı'dan, Kâinât'tan ve diğer varlıklardan koparan bir dünyaya kapatmıştır.

Sadece Müslümanların değil, bütün dünyanın yaşadığı yakıcı ve yıkıcı esaslı sorunların nedenleri işte burada gizlidir, yani meselenin püf noktası burasıdır. Eğer bu temel noktayı gözardı edersek, hem dünyanın neden büyük felâketlerle boğuştuğunu, hem de bu felâketleri nasıl aşabileceğimizi kesinlikle kavrayamayız.

Socrates'le birlikte temelleri atılan felsefî çaba, felsefenin hikmet'le irtibatını koparmış, dolayısıyla cüz'î aklı mutlaklaştırmış, küllî hakîkati parçalamış, insanı bu dünyaya hapseden sürecin temellerini atmıştır.

Mevlânâ, cüz'î akıl'ın ?kabuk? olduğunu söyler ve cüz'î aklı, ?başkasının işine burnunu sokan?, ?insanın hakîkati keşfetmesine engel olan?, ?insanı bağlayan, sınırlayan, körleştiren? bir akıl olduğuna dikkat çekerek, ?bize, aklın Aklı üzerinde at gibi üz sürebilen bir sultan'lık konumu bahşeden öz gerek, öz? diyerek, küllî aklı yitirmenin insanın hakîkati bütün boyutlarıyla keşfetme imkânını yitirmesine yol açacağını hatırlatır.

Küllî Akıl'ın temel ve yegâne kaynağı Din'dir. İslâm'dan başka Küllî Akıl'ı yaratıcı şekillerde kullanabilecek kadar tenzîhî boyut (ilâhî olan'a açılabilme boyutu) ile teşbîhî boyutu (beşerî olanı harekete geçirebilme boyutunu) buluşturabilen başka bir din olmadığı için, İslâm, karşılaştığı bütün felsefe, düşünce ve din sistemlerini hem korumuş, onları yok etmemiş, onlar tarafından yok edilmemiş, hem de onlardan yararlanmasını bilmiştir.

İnsanlık tarihi boyunca, özelde felsefenin, genelde düşünce faaliyetinin ve varoluş serüveninin (dolayısıyla bütün bilimlerin) dinden arındırıldığı tek dönem, Socrates-sonrası antik Yunan'dan yola çıkan Rönesansla birlikte başlayan modern dönemdir.

Peki sonuç ne? Sonuç, felsefenin de, düşüncenin de, hayatın da bittiği estetize, ayartıcı bir yok oluş sürecidir: Çağımızda felsefe de, düşünce de, hayat da bitmiştir. Çağımız, bir eleştiri çağıdır: Postmodernlerin icat ettikleri en önemli şey, eleştiridir; yeni bir felsefî sistem ortaya koyma çabası değildir.

Her şeyin cüz'î akla indirgenmesi, bütünün parçalanmasına, arızî, geçici, nisbî olan'ın mutlaklaştırılmasına, bu da Tanrı fikrinin, Kâinât fikrinin, dolayısıyla özne olarak insan fikrinin kaçınılmaz olarak yok edilmesine yol açmıştır.

Batılılar, küllî akıl'ın yeniden sadece İslâm tarafından hayata geçirilebileceğini ve eğer İslâm'ın önünü tıkayamazlarsa, İslâm'ın önünde duramayacaklarını çok iyi biliyorlar. O yüzden, İslâm'ı, haricî olarak terörle özdeşleştirmeye, dahilî olaraksa sekülerleştirmeye çalışıyorlar.

 

Yeni Şafak

 

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara