Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Türk Barış Düzeni'ne doğru... (1)

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-07 07:42:00

Türk Barış Düzeni'ne doğru... (1)

Mavi Marmara gemisinin, Batılılar tarafından durdurulan tarihi denizden yürütmeyi başardığını söylemiştim.

Elbette ki, tarihin akışını bir gemiyle gerçekleştirilen başarılı bir "operasyon"a yüklemek son derece ucuzcu bir yaklaşım olur.

Benim burada altını çizmeye çalıştığım nokta şu: Mavi Marmara "operasyon"u, tarihin akışını değiştiren bir motor değil, bir kırılma ânına işaret eden dönüm noktalarından biridir.

Mavi Marmara hâdisesi, Türkiye ile İsrail ya da İsrail ile Araplar veya İsrail ile Filistinliler arasındaki gerilimin günyüzüne çıkmasından ibaret değildir. Çok daha köklü, çok daha büyük bir tarihî gerilimin gözle görülür bir niteliğe bürünmesidir bu: Bu hâdise, zorba, haksız, hukuksuz bir dünya düzeninin çöküşünün, daha âdil, daha barışçıl, hak ve hukuk ilkelerine dayanan yeni bir dünya'nın, yeni bir dünya düzeninin doğuşunun habercisidir: Bu yeni dünya düzeni'nin adı, Türk Barış Düzeni'dir...

Abartıyor muyum acaba? Aslâ...

Önce Türkiye'nin mevcut durumuna bakalım: Türkiye, mevcut hâliyle, kendi iç sorunlarını, kendi temel varoluşsal meselelerini kavrayabilmiş bir ülke olmaktan bile bir hayli uzak bir görünüm arzediyor... Gerçekten de, Türkiye, İslâm'la da, tarihî tecrübesiyle de, Batı dünyasıyla da ilişkilerini halledebilmiş, rayına oturtabilmiş değil... Türkiye'nin yönü, yeri, rotası, anlamı konusunda Türk elitokrasisi ve entelijansiyası arasında ürpertici bir kafa karışıklığı kolgeziyor...

Böyle bir ülkenin kurulmakta olan yeni dünya düzeninin kaptan köşküne geçeceğini söylemek, elbette ki, deli saçması bir şeydir...

İyi de, Türkiye, burada resmettiğim tablo'dan mı ibaret yalnızca? Eğer Türkiye'yi yalnızca Batılılaşan bir ülke olarak ya da yalnızca Ortadoğu ülkesi, Ortadoğu'nun lideri olarak görecek olursak, Türkiye'nin yeni bir dünya düzeninin kurulmasına öncülük edecek bir ülke konumuna yükseleceğini söylemek kesinlikle saçma olur/du...

Türkiye, ne yalnızca Batılılaşan, ne de yalnızca Ortadoğu'nun lideri olarak görülebilecek bir ülkedir... Türkiye, hem mevcut dünya düzeninin sürmesinin, hem de tarihe karışmasının imkânlarını elinde barındıran bir dünya aktörüdür... Gerek tarihî derinliği, gerek kültürel tecrübesinin zenginliği, gerekse stratejik konumunun belirleyiciliği açısından mevcut Türkiye'den çok daha büyük ve çok daha belirleyici bir ülkedir gerçek Türkiye...

Hâkim olmak, hükümran olmak tarihi yapmak için yeterli değildir. Tarih yapmayı, hâkim olmak, hükümran olmak olarak görenler, hâkim olmanın, hükümran olmanın bir neden, bir amaç, bir hedef değil, yalnızca bir sonuç olduğunu göremeyecek kadar tarihi insansızlaştıran zavallılardır...

Tarihin, yalnızca modernlikle birlikte, Batı hâkimiyetiyle birlikte, kapitalizmin hükümferma olmasıyla birlikte, hâkim olmak, hükümran olmak, her şeye hükmetmek olarak algılandığını unutmayalım...

Oysa İslâm, tarihi, insanın hükümran olduğu, hükmünü keyfine göre icra ettiği bir tür çatışma alanı olarak görmez, görmemiştir... İslâm, tarihi, insanın insanlığını, yükümlülüğünü, sorumluluklarını gerçekleştirebileceği bir varoluş ve varkılış alanı olarak görür; tarihi boyunca temelde böyle görmüştür...

O yüzdendir ki, yalnızca İslâm medeniyeti tarihinde başka dinlerden, inanç sistemlerinden, felsefelerden insanlar ve toplumlar, bir arada, adalete, hakkaniyete dayalı bir sulh düzeni içinde yaşayabilmişlerdir... Batı uygarlığı tarihi, başka dinlerin, kültürlerin, felsefelerin adalete, hakkaniyete, hukuka dayalı bir sulh düzeni içinde varolabildikleri bir tecrübe üretememiştir hiçbir zaman...

Pax Ottomana denen Osmanlı Dünya Düzeni, Pax Romana, Pax Americana gibi Braudel'in deyişiyle "silahlı barışa dayalı bir zorbalık düzeni" olmamış; sulhe dayalı, öncelikle gönülleri ve ruhları fetheden bir sulh düzeni olmuştur.

İşte Mavi Marmara gemisiyle gerçekleştirdiğimiz "operasyon"la yaptığımız şey, tarihte yaptığımız şeyin yeniden ete kemiğe bürünmesinden başka bir şey değildir: Bugün, şu ân itibariyle, tarihi, dünya tarihini bizim yaptığımızı bilin: Bugün, Batı ülkelerinin başkentlerinin sokaklarında zorbalara haykıran insanların kalpleri ve vicdanları da dâhil, bütün dünya ülkelerinin insanlarının kalplerinde, vicdanlarında taht kuran "şey" yalnızca biziz, biz...

Bunun ne denli muazzam ve muazzez bir şey olduğunu anlayabilmeniz için sadece şu soruyu sorun yeter: Acaba hangi sömürgeci Batı ülkesi, insanlığın kalbinde bu kadar içtenlikli, bu kadar derinlikli bir şekilde taht kurmayı başarabilmiştir?

Bu önemli tartışmaya devam edeceğiz...

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara