Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Semantik intihar: An/lam/ı bitirmek!

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-05-01 16:28:00

Semantik intihar: An/lam/ı bitirmek!

Modernlik, varlığı ve hakîkati unutma hâli/ydi. Postmodernlik ise unutmayı unutma: O yüzden anlamsızlık, postmodernliğin anlamıdır. Postmodern, anlamın değil, ânın peşindedir. Ne ki, anı keşfederek kendini ya da kendini keşfederek ânı keşfetmek anlamında bir iz sürme kaygısı değildir bu. Bilakis ânın peşinde sürüklenir; hatta can atar, ayartır kendisini bunun için postmodern. Yani an, postmodernin önündedir, her zaman.

Postmodern, ertelenemez hızlarının, arzularının ve hazlarının peşindedir. Durmaz. İstese de duramaz. Yersiz, yurtsuzdur çünkü: Evsizdir. Evi; hız, haz ve hırsının gazının tutuşturduğu ateşin taarruzuna maruz kalarak kül olmuştur.

Postmodern, durmasını bilmediği için, bilmediğini de bilmez.

Durmak, medeniyet dilimizde, vakf sözcüğü ile ifade edilir.

Medeniyet dilimiz, vakf sözcüğü üzerinden gerçekten uçsuz bucaksız koridorlar açan bir mânâ dünyasıyla buluşturur ve bir şeyi derinlikli bir şekilde kavramak demek olan vukûfiyet, bir şeyin künhüne vâkıf olmak anlamıyla tanıştırır bizi. Kaldı ki, bu, vakf kelimesinden üretilen en basit anlamdır aslında!

Kâbe'de 'vakfe'ye durmak' muhteşem, muazzam bir durma, yani idrak fiiline işaret eder. Kâbe'de vakfe'ye durmak, aslında Allah'ın huzûrunda bulunmak demektir: Yani Allah'ın Rahmet'inin muazzam bir tecellîsi ile bilfiil karşılaşarak, Allah'la muhatap olmak, 'aracısız' Allah'la konuşmaya durmak demektir.

Bu durumu kelimelerle ifade etmek imkânsızdır; bu durum, ancak tecrübe edildiği zaman idrak edilebilir.

Sonuçta Kâbe'de vakfeye durmakla ve Allah'la karşı karşıya gelmekle, kendimizi hatırlarız: Gözümüzün önünden adeta ışık hızıyla geçiveren bir film şeridi gibi, hayatımızda, Allah'la karşılaştığımızda hatırlayacağımız bütün ânları hatırlayıveririz. Kabe'de vakfeye durduğumuz her ân, o zamana kadar bütün yapıp ettiklerimizi hatırlatacak kadar uçsuz bucaksız ölçüde genişleyen bir bütün zamanlar ânını ihata edebilecek dünyevî zaman algımızı aşmamıza imkân tanıyabilecek aşkın bir ana dönüşür: Anı öyle bir yaşarız ki, ân bizim kendimizi derûnî bir şekilde keşfetmemizi mümkün kılan canlı, kalbi ve ruhu olan aşkın bir varlık katına yükselir, bizi vareder; varlığımızın şuuruna vardırır ve varlığımızın şuurundan haberdar eder. Bu tecrübenin yoğunluğundan ve derinliğinden ötürü, bir yandan, biz kendimiz varolurken, öte yandan da, ânı varederiz.

Böylelikle hem ân müslimleşir, hem de bizi sınırsız bir vicdanla doldurarak müminleştirir, hem de tarifi imkânsız bir vecde büründürürek muhsin kişi katına yükseltir. Biz ânın çocuğu oluruz, ân da bizim çocuğumuz olur. An'da buluruz kendimizi. An'la buluşarak A'na (O'na, Vâcibu'l-Vücud olan Celâl ve Cemâl Sahibi Rabbimiz'e) vâsıl oluruz.

Sadece bir vakfe eylemi bile, Allah, kâinât ve kendimiz'den oluşan büyük varlık zinciriyle buluşturan muazzam bir şiar, şuur ve şiir; muhteşem bir vücud, vicdan ve vecd veya mükemmel bir islâm, iman ve ihsan tecrübesi yaşatır bize.

Böylelikle vücuda ve hakîkate ereriz.

Oysa modernlik mekânı kontrol ederek zamanı kolonileştirdi; hem zamanı, hem de kendimizi ve hakîkati unutturdu. Postmodernlikse, zamanı kontrol ederek ânı kolonileştirdi; kendimizi de, hakîkati de unuttuğumuzu unutturdu bize. Postmodernlik insanı ân'a fırlatarak anı da, anılarımızı da, anlamı da yok etti; sadece pastiş ve parodi formatında karikatürlerini ve karikatürlerimizi üretti. Bunu büyük bir hünerle yaptığı için, yaptığı şeyi bir marifet zannetti. Bütün insanlığı semantik intiharın eşiğine sürükledi.

Ama biz buradayız: Dimdik duruyoruz. Sadece biz duruyoruz. Nerede, niçin durduğumuza vukûfiyet kesbettiğimiz ândan itibaren ânın müslim kardeşimiz olarak bizi bağrına basacağını, bizim de ânı bütün anlara ve zamanlara raptetmeye başlayacağımızı bihakkın kalp gözümüzle görme idrakine ve imkânına kavuşacağız. İşte o zaman, ân bize bakacak kendini görecek, biz de ân'a bakıp 'An'ı / O'nu' görüp, herkese gösterebilecek bir düzleme çıkacağız Allah'ın sonsuz inayeti, lütfu ve keremiyle?

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara