Yine şaşırttın bizi Muhsin Ağabey? Yine üşüttün içimizi? Dondurdun kanımızı? Tükettin canımızı: Buna can mı dayanır; bu nasıl ?şaka? böyle Ağabey? Yürek mi dayanır buna Yâ Rab! Tam bir gün geçti ve hâlâ helikopterin düştüğü yere ulaşılamadı? Helikopterin düştüğü yer bile belirlenemedi? İnanılır gibi değil! Saflığınla, dürüstlüğünle, samimiyetinle, yiğitliğinle girmiştin hayatımıza ve böyle yer etmiştin kalbimizde. ?Ey sonsuzluğun sahibi! Sana ulaşmak istiyorum? derken, bugünü mü görmüştün o gün yoksa? Oysa yapacağın çok şey vardı; söyleyeceğin çok fazla şey: Dimdik, dosdoğru duruşunla; ak, pâk ve tertemiz yüreğinle; basit siyasî numaralara bir an olsun aslâ prim vermeyişinle; her ân Türkiye'yi yaşayarak, Türkiye'yi soluyarak, Türkiye'yi türküleştirerek gördüğün o asil nizam-ı âlem rüyanla ve yılmaz, yıkılmaz o saf çocuğu masum Anadolu çocuğu yürüyüşünle bize çok şey söylüyordun zaten! Varlığın, yaşıyor olman, aramızda olman bile yetiyordu siyasetin kirlerini temizlemeye! Temiz bir siyaset, büyük bir Türkiye rüyası hayalimizi her dâim canlı tutmaya, diri kılmaya! Tevazu ile asaletin birbirine çok iyi yakıştığını nasıl da güzel gösteriyordun hepimize! İnsanı kahreden şey de, nefes alıp veremediğini hâlâ bilemiyor oluşumuz! Muhsin Ağabey! Bunu bir ?şaka? olarak görmek istiyoruz! Seni yeniden aramızda görmek istiyoruz! Duruşun, yürüyüşün, nefes alıyor oluşun bile şu çirkef ve yoz siyaset ortamında bize çok şey söylemeye yetiyor! O yüzden, bunu sadece bir ?şaka? olarak kabul etmek istiyoruz! Elbette ki, takdîr-i ilâhî karşısında söyleyeceğimiz bir şey olamaz. Ama bu şekilde kayboluşunun makul gerekçelerini aramaktan kendimizi alıkoyamıyoruz: Hele de art arda tuhaf trafik kazalarına maruz kalman, zihnimizde ister istemez çok kötü soru işaretlerinin oluşmasına yol açıyor? Saf çocuğu masum Anadolu'nun ödediği, insan yüreğinin dayanamayacağı ürpertici bedellerden, cinayetlerden biri daha olmasını istemiyoruz bu hâdisenin! İnşallah birilerinin kötü bir ?şaka?sıyla, iğrenç bir suikast girişimiyle karşı karşıya değilizdir! Eğer böyleyse, o zaman masum Anadolu'nun saf çocuğu hâlâ makus talihini yenememiş demektir çünkü? Rabbimden bir ân önce seni tekrar aramıza döndürmesini niyaz ediyoruz? Tıpkı Ömer Lütfi Mete Ağabey gibi? Bütün dualarımız seninle ve gönüldaşlarınla Sevgili Ağabey! Tıpkı ?Üşüyorum? başlıklı şiirinde, Mamak'ta yaşadığın hâlet-i rûhiyeyi aynıyla biz de yaşıyoruz? Üstelik tam da bahar mevsiminin eşiğindeyken? *** Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum Gözlerim parke parke taş duvarlarda Açılıyor hayal pencerelerim Hafif bir rüzgar gibi, süzülüyorum Kekik kokulu koyaklardan aşarak Güvercinler ülkesinde dolaşıyor Bir çeşme başı arıyorum Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp Mis gibi nane kokuları arasında Ruhumu dinlemek istiyorum Zikre dalmış her şey Güne gülümserken papatyalar Dualar gibi yükselir ümitlerim Güneşle kol kola kırlarda koşarak Siz peygamber çiçekleri toplarken Ben çeşme başında uzanmak istiyorum Huzur dolu içimde Ben sonsuzluğu düşünüyorum Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum Durun kapanmayın pencerelerim Güneşimi kapatmayın Beton çok soğuk, üşüyorum. (Muhsin Yazıcıoğlu)
Saf çocuğu masum Anadolu'nun ?Üşüyorum? dedi ve ?kayıplara karıştı?
18 Yıl Önce Güncellendi
2009-03-27 06:18:00
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Haber Ara
Yorum Yap